Tahammülsüzlük, Sessiz Çığlık ve Çözümsüzlük
Türkiye artık şiddetin kol gezdiği bir ülke haline geldi. Sokaklar öfkenin sahnesi, evler huzursuzluğun mekânı, sosyal medya linçin arenası, trafik ise adeta savaş alanı. Bu manzara sıradan bir “suç artışı” değil; toplumun köklerine işlemiş çok katmanlı bir çöküşün göstergesidir.
En basit tartışmalar bile ölümle sonuçlanıyor. Bir korna sesi, bir sıradaki itiraz ya da küçücük bir aksilik, insanları hayvani bir öfkeye sürüklüyor. Artık konuşmak, anlamak, empati kurmak diye bir şey kalmadı. Diyalog öldü; şiddet ise yeni dilimiz oldu. Bu, bireylerin değil, tüm toplumun ruh sağlığının iflasıdır.
Bunun en büyük tetikleyicisi ekonomik kıskacın yarattığı baskıdır. İşsizlik, enflasyon ve gelecek kaygısı altında ezilen birey, öfkesini her an patlamaya hazır bir şekilde içinde taşıyor. Cüzdanlar boşalırken, zihinler de tükeniyor. Bu tükenişin faturası ise şiddetle ödeniyor.
Üstelik mesele artık sadece öfke değil; silahlar her köşe başında. Yumrukların ve sözlerin yerini kurşunlar aldı. Denetimsiz bireysel silahlanma, “kendini koruma hakkı” bahanesiyle toplumun damarlarına zehir gibi işledi. Bir anlık cinnet, birden fazla hayatı söndürebiliyor.
Bunun en kanlı örneği geçtiğimiz günlerde İzmir’de yaşandı. İki polisimiz, görev başında bir gencin silahlı saldırısıyla şehit edildi. Bu alçakça saldırı, artık kimsenin güven içinde olmadığını, devletin kolluk kuvvetlerinin dahi hedef hâline geldiğini ortaya koydu. Eğer üniformasıyla topluma güven vermesi gereken polislerimiz bile kurşunların hedefi oluyorsa, sıradan vatandaşın güvenliğinden nasıl söz edebiliriz? İzmir’deki saldırı, bireysel silahlanmanın toplumsal intihara dönüştüğünün en açık,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d