Barış isterken şiddetle konuşmak
Mustafa Nesim Sevinç
Dilimizle kavga edip, gönlümüzle barış aramak ne tuhaf bir çelişki…
Çevremde barışı yürekten isteyen, şiddete karşı duran çok insan var. İyi ki varlar. Ne mutlu! Hepimiz çocuklarımızın daha huzurlu ortamlarda büyümesini, hayatın biraz daha yumuşak bir akışta ilerlemesini istiyoruz. Ama bu güzel arzularımızı dile getirirken farkında olmadan başka bir şeyi de büyütüyoruz: Şiddeti. Üstelik kelimelerimizle…
Barış isterken bile bağırıyoruz. Hatta bazen sadece megafon değil, megatonla konuşuyoruz. Cümlelerimizdeki öfke, zihnimizdekini ele veriyor. Belki de en derin çelişkimiz burada başlıyor: Barışı savunurken, farkında olmadan şiddetin sözcüsü haline geliyoruz.
Her şey dilde başlıyor. "Şiddetle tavsiye ederim" dediğimiz bir film ne kadar iyi olabilir ki? Tavsiye etmek için illa bir şeyleri yumruklamamız mı gerekiyor? Ya da “şiddetle kınıyorum” derken aslında ne yapıyoruz? Zarif bir tepki olan kınamayı, hiddetle bezeyip bir nevi tehdit mi ediyoruz? Böylece, farkında olmadan, “bu davranışı yapanlara şiddet uygulanması makbuldür” mesajını da veriyor muyuz?
Dilimiz şiddeti öyle kanıksamış ki, onsuz konuşamaz hale geldik. “Şiddetli baş ağrısı” sanki kafatasını döven biri var. “Şiddetli yağmur” deyince gökyüzü bize savaş açmış gibi. “Şiddetli geçimsizlik” ise boşanma sebebi değil, sanki iç savaş nedeni. Oysa aynı olayları başka kelimelerle de tarif edebilirdik. Ama biz o kelimelere alışamadık; çünkü şiddetli olan daha güçlü, daha etkileyici geliyor kulağımıza. Belki de biraz da bu yüzden, yıllardır “şiddetli duygular besliyoruz” ama sevgiyle değil, tepkiyle konuşuyoruz.
Bu dil, düşünceyi........
© Tigris Haber
