menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ZİHNİN SAVAŞI: İNSANIN KENDİSİYLE HESAPLAŞMADIĞI HER YER SAVAŞ ALANIDIR

13 0
19.06.2025

Haklı Olan Yoktur, Zihniyeti İflas Eden Vardır

Bir savaş başladığında, insanlar hangi tarafın haklı olduğunu tartışır. Oysa savaş, haklıyı değil, insan zihninin tükenişini gösterir. Savaş; yaşamın, paylaşımın ve dayanışmanın çöktüğü andır. İnsan ilişkilerinde çözümün tükendiği, birlikte var olma yetisinin yok olduğu bir çığlıktır. Ve bu çığlık, insana ait değil artık; bu, çürümüş bir zihniyetin iniltisidir.

Modern Savaşlar, Kadim Zihinsel Sapmanın Suretidir

Bugün İran ile İsrail arasında yükselen çatışma, tarihin defalarca yazdığı ve hâlâ unutmadığı bir yeniden sahnelemedir. Bu sadece Orta Doğu’ya özgü bir gerilim değildir. Bu savaş, insan zihninin kadim bölünmüşlüğünün çağdaş suretidir. Burada kimse haklı değildir. Haklı olan yoktur çünkü hakikat yoktur. Hakikat, bu savaşın daha başında ölmüştür. Burada görülen tek şey, çürümüş zihniyetlerin birbirine çarparak çıkardığı korkunç bir yankıdır.

İsrail ve İran: İki Uç, Aynı Çöküşe Bakan Zihin

İsrail, modern dünyanın en sofistike zihinlerinden bazılarını yetiştirmiş bir halktır. Filozoflar, bilim insanları, psikologlar, şairler, edebiyatçılar, devrimciler, devlet kurucuları… Tarihin en çok zulme uğrayan, ama aynı zamanda tarih boyunca en keskin sorgulamaları doğuran topluluklardan biridir. Hafızası derin, yarası açık, zekâsı keskindir. Yahudi halkı, insanlık düşüncesine hem acının hem aydınlanmanın izlerini kazımıştır. Dünyanın finans sisteminden nörolojik bilincine, şairaneliğinden radikal teorilerine kadar pek çok temel kavramın inşasında bu halkın payı büyüktür. Ancak, tarihin bu kadar acısını sırtlamış bir halkın, bugün başkalarına bu kadar acı çektirirken bunu hâlâ ahlaki bir haklılık üzerinden yapması, insan zihninin en dramatik çelişkilerinden biridir.

Bugünün İsrail’i, bir yandan yaratıcı zekânın, ileri teknolojinin, yüksek sanatın ve entelektüel derinliğin temsilcisiyken; diğer yandan insan zihnini daraltan, korkuyla şekillendiren, düşmanı içeride doğuran ve genç kuşakları sürekli bir savaş haliyle büyüten kapalı bir güvenlik doktrinini yaşamın merkezine yerleştirmiştir. Askerileştirilmiş zihin, toplumu ruhsuzlaştırır. Ve bu ruhsuzluk, kimlik ve güvenlik kisvesiyle kendini sürekli meşrulaştırır. Böylece hem halkı koruduğunu sanır, hem de insanı yitirir. İşte İsrail’in içinde bulunduğu travmatik çelişki tam da budur.

İran ise başka bir kutupta, ama benzer bir zihinsel çöküşün içindedir. Bu topraklar yüzyıllarca şiirin, felsefenin, tasavvufun ve direniş ruhunun doğduğu eşsiz bir kaynaktır. Hafız, Sadi, Rûmî ve daha niceleri, insan ruhunun en incelikli ifadelerini bu topraklardan dünyaya taşımıştır. İran, şiiri halkın hafızasına kazımış; düşünceyi sokakların dili yapmıştır. Ancak bu büyük ruhsal derinlik, bugün ağır bir dogmatik baskının altında ezilmektedir.

Dinî otoritelerle kuşatılmış devlet yapısı, bireyin zihinsel varlığını tutsak almıştır. Bugünün İran’ında insan, düşünceyi taşıdığı oranda tehlikeli görülür. Gençlik; açık bir zihin, canlı bir ruh ve yaratıcı bir irade ile doğar ama idam tehditleriyle,........

© Tigris Haber