menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

ORTADOĞU AYNASI

12 31
11.11.2025

Yaşamın Yaralı Kalbi: Ortadoğu

Dünya haritasına bakarken gözün hep aynı yere takılır. Çizgiler, sınırlar, lekeler… Her biri bir acının izi gibi. Ama Ortadoğu başka; orası insanlığın nabzının en hızlı, en sancılı attığı yerdir. Bir çocuk ağlasa sesi gökyüzüne değil, tarihe çarpar. Her nefesin içinde bin yıllık bir korku, her bakışta bir kayıp vardır. Bu topraklarda toz bile konuşur, taş bile bir şey hatırlatır. Yaşam burada kirlenmiştir. Yalnız toprak değil, anlam, duyu, nefes kirlenmiştir. İnsan yaşar ama yaşam onu taşımaz. Herkes bir şey arar ama kimse bulmak istemez. Çünkü bulmak demek, artık kaçamamak demektir.

Anlamın Çöküşü Ve Dilin Dağılması

Ortadoğu’da kelimeler yaralıdır. “Barış” dendiğinde silahlar parlar, “Tanrı” dendiğinde kan dökülür, “adalet” dendiğinde herkes susar. Her kelime, anlamını bir savaşta yitirmiştir. İnsan konuşur ama dil artık bir köprü değil, bir uçurumdur. İletişim kirliliği dedikleri tam da budur: herkes bağırır, ama kimse duymak istemez. Herkes bilir, ama kimse anlamak istemez. Gerçek bir kelimenin sessizliği, binlerce nutuktan daha gürdür ama bu topraklarda sessizlik, korkunun dili olmuştur. Oysa sessizlik, hakikatin nefesidir.

İnancın Yorgunluğu

Burada inanç bile yorgundur. Her dua, bir korkudan doğar. İnsan Tanrı’yı severken bile ondan korkar. Kutsal metinler dillerde çoğaldıkça kalplerde eksilir. Çünkü kalpler betonla kaplanmıştır; orada artık yankı yoktur, yalnızca gürültü vardır. Tapınaklar büyüdükçe ruh küçülür. İnsan ibadet eder ama huzur bulmaz, çünkü ibadet korkunun tekrarı olmuştur. Ortadoğu’da inanç, birleştirmek yerine bölmüştür. Herkes Tanrı’yı kendine çekmek ister; oysa bu tür ‘oyunlar’, kendine yaklaşanı bile yakar.

Devletin Karanlığı Ve Kimliğin Çürüyüşü

Devletler burada demirden bir zihin gibidir. Soğuk, sert ve unutkan. Her biri halkını korumak için kurulduğunu iddia etmiştir ama en çok da halkını tüketmiştir. İsrail korkudan, İran inattan, Türkiye bölünmüşlükten, Irak yıkımdan, Suriye ihanetten, Lübnan sessizlikten beslenir. Hepsi aynı dramın farklı yüzleridir. Devlet bir zamanlar sözde insan içindi; şimdi insan devlete gerekçe olmuştur. Kimlik, bir ruh değil bir zırhtır artık. Herkes bir kimlik taşır ama kimse kendini bilmez. Çünkü kimlikler büyüdükçe insan küçülür.

Direnişin Körleşmesi

Örgütler doğar; adalet ister, özgürlük ister, ama sonunda onlar da devletin yansımasına dönüşür, gölgesini taşırlar. Sol da, sağ da, inanç eksenli olanlar da aynı lanetle doğar: bastırılmış bir ruhun öfkesiyle. Özgürlük ararken yeni zincirler örerler; çünkü farkında olmadan devleti içlerinde taşırlar. Her kurşun, aslında bir bilinçsizlik parçasıdır. İnsan özgürlüğü bile yanlış anladığında, kendi zincirini kendisi örer. Direniş, bilinçsiz olduğunda, yalnızca öfkenin başka bir adıdır.

Türkiye, bu kargaşanın tam ortasında, hem yansıması hem yankısıdır. Ne Doğu’yu bırakabilmiş ne Batı’ya ulaşabilmiştir. İki bilincin arasında sıkışmış bir ruh gibidir. Modernleşme gövdesine dokunmuş ama zihnine ulaşamamıştır. Cumhuriyet bir ideali haykırmış ama ruhu terbiye edememiştir. Bu yüzden........

© Tigris Haber