Koşunun bittiği yer
Yıllar Yılı Koşmak
İnsan, varoluşunun ilk anlarından itibaren koşmayı öğrenir. Çocukken oyunlarla başlar bu: daha hızlı olmak, önde bitirmek, alkış almak. Sonra büyürüz, oyun değişir; ama öz, aynı kalır. Okulda başarı, işte terfi, ilişkilerde onay, toplumda saygınlık… Hep bir şeylerin peşinden koşarız, hep “daha fazlası”nı isteriz.
Zamanla bu istek, içimizde bir eksiklik duygusuna dönüşür. Sanki her şey biraz ötede, biraz sonra bizi bekliyordur. Hayat sürekli ertelenir; hep koşarız, ama vardığımızı hissetmeyiz.
Bir gün gelir ve o soru pat diye çıkıverir: “Bunca zaman neden koştum? Gerçekten neyin peşindeyim?”
Bu soru, gecenin sessizliğinde, kalabalığın ortasında, bir dağın zirvesinde ya da denizin serinliğinde parmak uçlarına dokunurken bile gelebilir. Ama en çok, insan kendi içine döndüğünde, yüzleşmekten kaçtığı sessizlikte ortaya çıkar.
Koşunun Ardındaki Açlık
Koşmak çoğu zaman görünmez bir açlığın peşinden gitmektir. Bu açlık sadece bedenin değil, ruhun açlığıdır. Hep daha fazlasını isteriz: daha çok başarı, daha çok sevilme, daha çok tanınma… Ama elde ettiğimiz şeyler kısa süreli bir tatmin verir; ardından içsel boşluk yeniden uyanır.
Bir hedefi yakalamak, açlığımızı kısa süreliğine bastırır; ama hemen sonra yeni bir hedef belirir. Koşu hiç bitmez. Tatminsizliklerimizi doyurmak için koştururken, aslında onları........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon