‘BEN’ DİYE BİR ŞEY YOKSA
Ben’in Dağılması Ve Hatıranın Sisinden Çıkış
“Ben” dediğimiz, anıların ve onlara bağlanmış duyguların ördüğü geçici bir örgüdür. Bu örgü gevşediğinde, kaybolan bir öz değil; çözülmüş bir kurgu görürüz. Kimlik, hatırayı sahiplenmenin ürünüyse, sahiplenme zayıfladığında geriye kalan, adına “öz” demeye bile meyletmediğimiz yalın bir açıklıktır. Bu açıklık, bir “şey” gibi kavranmaz; çünkü “şey” olmak, sınır ve yük ister. Açıklık, yükleri taşımaz; onlara yer açar, gelip geçmelerine izin verir.
Zihin Kabuğunun Çözülmesi
Zihin, kendini korumak için bir kabuk geliştirir: alışkanlıklar, tepkiler, hikâyeler. Kabuk, dünyayı güvenli kılarken aynı zamanda daraltır. Kabuğun çözülmesi, savaşarak değil görerek olur. Görmek, savunmadan bakmaktır. Savunmanın gevşediği yerde, yaşamın ham akışıyla temas başlar. Kabuk düştükçe, “ben”in kıvrımları düzleşir; geriye duygusal tepki değil, algısal berraklık kalır.
Koşullanmadan Çözülme Ve Hafifliğin Etiği
Koşullanma, yararlı kestirmelerin taşlaşmış hâlidir. Çözülme, taşın kırılması değil, sıcaklığın artırılmasıdır: dikkat ısındıkça sertlik yumuşar. Bu yumuşamadan doğan hafifliğin bir etiği vardır: tepki yerine temas, hüküm yerine ilgi, hız yerine uygunluk. Hafifleyen zihin, iyi-kötü terazisine takılmaz; onu ölçü almayı bırakır.
Farkındalığın Açılması: Görüşün Doğuşu
Farkındalık açıldığında, “bakmak”, “görmek” ve “işlemek” yer değiştirir. Önce işler, sonra görür ve en son bakar gibi yaşıyorduk: kalıba göre seçip anlamlandırıyorduk. Açıklıkta ise önce görmek gelir—ham teması kabul etmek; sonra bakmak—ilgiyi yöneltmek; en sonda işlemek—gerekliyse düzenlemek. Görüşün doğuşu, düzenlemenin görüşe liderlik etmemesidir.
İçsel Açıklık Alanı: Doğanın Duruşu
Doğada formunu bulmuş her şey nasıl duruyorsa, açıklık alanında insan da öyle durur: ne zamana yetişmeye, ne de kendini kanıtlamaya çalışır. Bu duruş, edilgenlik değil; gereksiz sürtünmenin yokluğudur. Rüzgâr estiğinde ağaç eğilir; rüzgâr kesildiğinde doğrulur. Ne eğilmeyi övünç, ne doğrulmayı zafer sayar.
Yükler Düştüğünde Kalan: Sade Varlık
Ev yükü, iş yükü, eş yükü, çocuk yükü; makam, mevki, yetişme telaşı; para, parasızlık, “paralı olma”nın taşan dalgaları… Bunlar kimliğin ve kişiliğin harcı hâline gelince, zihin taş kesilir. Yükler çözülünce kaybolan, yaşam değil; zoraki sürüklenmedir. Kalan, “sade varlık”tır: ne edilgen, ne saldırgan; yalnızca yerinde, yalnızca hazır.
Zihin........© Tigris Haber





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon