Kutsal alanlar ve adak
Toplumumuzda cami, mescit, türbe ve ziyaret olarak adlandırılan ulu ağaçlar, kutsallığı alan ve mekâna bağlamaktadırlar. Bu saydığımız yer yahut somut nesnelerin günümüzdeki kullanım amaçlarının elbette ki arkeolojik bir boyutu vardır. Lakin toplumumuz bu noktada yazılı mitoslardan ve kaynaklardan değil de sözlü mitoslardan ve kemiği olmayan dilin yalan yanlış yönlendirmelerinden dolayı kirli bilgilerden beslenmektedir. Hatta beslenmeyi bir yana bırakalım bire bin ekleyip mitos içinde mitos yaratma eğilimindedirler. Bu bağlamda Yunanlı ozanlara taş çıkaran yaşlılarımız, ölü ozanların ruhlarını şad edecek nitelikte efsaneler üretmektedirler. A noktasındaki bir mezara yahut ortak bellekten günümüze kutsal alan olarak ulaşan bir mekâna övgüler yağdırıp yüceltmek akıl kârı değildir. Oturup kulak assanız sabaha kadar anlatırlar. Neyi mi? İçinde bir insana bile ait olmayan kemik yığını üzerinden kahramanlık ya da ibretlik olay hikâyelerini.
İçinde x şahsında evliya olduğunu, ara ara gecenin zifirini fırsat bilip nur içinde kalkıp namaz kıldığını, onu görenlerin lal olduğunu, inşaat sırasında defalarca kepçenin kırıldığını ve mekâna dokunulmaması gerektiğini kendileri de inanarak anlatırlar. Tüm bu anlatılanların sonunda onun ruhuna Yasin okunması için para talep ederler ya da bu alana bir horozun kurban edilip eti fakire verilmeli gibisinden cümlelerle........
© Tigris Haber
