menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Teşhis, reçete, hapishane

11 13
25.06.2025

Başlayıp sonlandırmadığım yazılarımı bilgisayarımın çöp sepetine yolladım. Birinde Dostoyevski’den “Yemin ederim ki her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır”* cümlesiyle başlamışım söze, ötekinde Salinger’dan “Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra”** alıntısıyla. Başka bir yazıda dengemi bozan davranışlardan ve sözlerden şikâyet etmişim, söylenmişim; en çok duygu zabıtalarından illallah etmişim. Diğerinde zorlukları ve acıları bir sihirbazlık numarasıyla -vardır yazarların böyle kabiliyetleri- yok edip okuyanı güldürmeyi amaçlamışım. Sonra durdum ve meme kanseri tanısı aldığımda verdiğim üç kararı hatırladım:

Bu kararları aldım çünkü hem olayların dramatize edilmesi hoşuma gitmiyor hem de başkalarına yararlı olma motivasyonum sık sık bana kendimi unutturduğundan benim için yararlı olanı kaçırabiliyorum. Ve duygusal yükler… Kimseye duygusal yük vermek de kimsenin duygusal yükünü almak da istemedim. Üzülmem, korkmam, öfkelenmem gereken yerlerde bu alanları başkalarına bırakarak çekildiğim çok oldu. Bu yüzden kendi küçük klanımla gölgeliğime çekildim, mahremiyet arzuladım. Sahneye çıkıp kimseye bir kahramanlık veya bir kurban performansı sergilemek istemedim. Bir tek iyileşerek doktorlarımın gözüne girmek ve etrafımdaki o küçük halkaya tutunmak istedim.

Ben bu mevzuyu da büyütmeyecektim ama benim çekildiğim alanı başkaları da doldurup büyütsün istemedim tıpkı benim büyütmediğim mevzuyu başkalarının küçültmesini istemediğim gibi. Çünkü........

© Tele1