Sivil gazeteciliğe gözdağı ve bir gazetecinin firarı…
hakanakpinar227@gmail.com
Yıl 1865, Ocak ayının ilk günleri… Yer, Sirkeci’nin hemen arkasına düşen Bahçekapı semti…
Tasvir-i Efkâr, Bahçekapı’daki Şekerci Hacı Bekir’in dükkânının karşısındaki bir handa çıkarılıyordu. Tercüman-ı Ahvâl de aynı handa hazırlanıp basılıyordu. Bu han, İstanbul basınının, daha doğrusu özel ve bağımsız Türk basınının doğduğu binaydı.
Ancak, bu handa bir gazeteci eksikti. Tasvir-i Efkâr gazetesinin İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı Şinâsi, ansızın ortadan kaybolmuştu. Günlerdir işe gelmiyor; başyazıları da artık yayınlanmıyordu. Oysa, daha 10 gün öncesine kadar Ruznâme-i Ceride-i Havadis’in “Hayalet Yazarı” Said Bey’le kıran kırana bir kalem kavgası yürütmüştü. Ne var ki, o gazeteci şimdi ortada yoktu. Cihângir’deki evinde de değildi. Sanki sırra kadem basmıştı.
Hakikat, bir süre sonra ortaya çıkacaktı. Şinâsî, gazetenin yönetimini Nâmık Kemâl’e bırakarak gizlice Paris’e kaçmıştı. Sonradan anlaşılacaktı ki; Şinâsi’nin bu beklenmedik firarının arkasında, 31 Aralık 1864 tarihi itibariyle yürürlüğe giren “Matbuat Nizannâmesi” (Basın Yönetmeliği) ile O’nu firara zorlayan bir dizi hadise daha vardı.
Matbuat Nizannâmesi yürürlüğe girdiğinde hapse atılacağına dair bir takım dedikodular Şinasî’nin kulağına kadar gelmişti. Ayrıca, Bâb-ı Âli Hükümeti’nin koruyup kolladığı “memur gazeteci” Said Bey’in kendisine cephe açtığına dair ciddi duyumlar almıştı. Şinâsi, kendisi ile aylarca........
© Tanyeri Haber
