Gazze’de büyük geri dönüş: “Aslında ev de yoktu!”
Diğer
22 Ocak 2025
Dile kolay, tam 417 gün! Sokağa çıkma yasağı kısmen kaldırılmıştı.
Duyar duymaz çadırdan dışarı fırladı.
Bir anda, etrafta heyecanla toplanan çadır kalabalığının arasında buldu kendini.
Aylardır uzak kaldıkları şehirlerine bir an önce yetişme, mahallesinden, evinden, eşyasından bir haber alma telaşıydı bu.
Üzerine atladığı pikap, şehrin girişine kilometrelerce kala kolluk kuvvetlerince durduruldu.
Yüreği yerinden fırlayacakmış gibiydi.
Uzaktan, üzerine kümelenen siyahi bulutların altında hiç olmadığı kadar gri gözüküyordu Gazze.
Asfalt yolu tüketip şehre vardıklarında, yol birden toprağa dönüşmüştü.
Araçtan inmek zorunda kaldılar.
Üzerinde yürüdükleri inişli çıkışlı toprak yığınının, bir zamanlar Gazze’nin ana caddesi olduğuna inanmakta zorluk çektiler.
Kalabalık bir anda dağılmış, herkes kendi mahallesinin yolunu tutmuştu bile.
İlk saptığı yoldan bir süre sonra geri döndü, önü kapalıydı!
Sonra, iş makineleriyle açılmış başka bir toprak yola girdi. Biraz ilerledi, sağa sola hamle yaptı, çevresini tanımaya çalıştı. Kafası karışmıştı. Bastığı toprak altında dalgalandı, başı döner gibi oldu. Yönünü çıkaramadı, tekrar gerisin geri yürümeye başladı.
Birçok denemeden sonra uzakta, taş ve toprak griliğinin ortasındaki camii siluetine takıldı gözü.
Delik deşik olmuş duvarları, parçalanmış kubbeleri, yara bere içindeki haliyle Agit Uğur Camii, bunca griliğin ortasında, depremde ayakta kalmayı başarmış yegâne bir anıt duruyordu! Çifte şerefeli minaresi nasıl olmuşsa sapasağlamdı.
Camiye göre yön bulmak, işini kolaylaştıracaktı. Düşündüğü gibi de yaptı. Kısa sürede istediği yere varmıştı bile.
O güne dek hayatında, görmüş ve göreceği en büyük şaşkınlığın onu beklediğindense habersizdi. Tanınmaz halde, bir moloz yığınından ibaret mahallesini inanmaz gözlerle süzdü.
“Sokağı bulmalıyım!” diye geçirdi içinden. Sağa sola çaresizce koştu, moloz yığınlarından oluşan irili ufaklı birçok tepeciği, onların arasındaki çukurları aştı.
Nihayet, bir süre sonra evinin bulunduğu sokağın başındaydı. Yalnızca silik bir iz kalmıştı sokağından geriye!
İçinde, ölmeye yüz tutmuş bir umudun cılız beklentisiyle önünde kıvrılan taşlı toprak izini takip etmeye koyuldu...
* * *
Birden “Evim, evim!” diye bağırdı!
Sonunda bulmuştu onu!
Yıllardır, harcına emeğini katarak, çimentosuna terini akıtarak yaptığı evinin kapısındaydı.
Yorulmuştu. Ama olsun, sonunda değmişti buna!
Dış kapı aralıktı, sessizce süzüldü içeri.
Merdivenleri bir solukta çıktı.
Gözü, merdiven boşluğunda yan yatmış, tamir edilmeyi bekleyen, küçük oğlunun kırık bisikletine takıldı.
Dudaklarından acı bir gülümseme düştü.
Ayakkabılarını çıkardı, köşedeki rafa özenle yerleştirdi.
Karısının kapı pervazına astığı mavi nazar boncuklarına ilişti gözleri.
Bakışları onu, 22 yıl öncesinden kopup göçtükleri o dağ köyüne götürdü.
Zemheri bir kış soğuğunda, yangınlar ve alazlar içinde terk etmek zorunda bırakıldıkları köylerine!
Sonraları, zoraki sığındıkları bu kentte, nice meşakkatlerle sahip oldukları evin kapısında bir süre bekledi.
Nazar boncuğundaki gülümseyen bakışlarını sessizce çekip aldı.
* * *
Birazdan, anahtarıyla kapıyı açacak, sessizce süzülecekti içeriye.
Eve adımını atar atmaz, bedenini tatlı bir hararet saracak, yüreğindeki sıcaklık yüzüne vuracaktı.........
© T24
visit website