menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

John Lloyd’un ardından: Halk sağlığına adanmış bir ömür

28 0
28.04.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

28 Nisan 2024

Stanley Kubrick, epik bilim kurgu filmi 2001: Bir Uzay Macerası'nda, insan olmanın ne anlama geldiğini, yani gezegenimizi paylaştığımız hayvanlardan bizi ayıran temel kavramlardan birini ele aldı. Kubrick, bu dönüm noktası niteliğindeki filminde, insanlığın ayırt edici niteliklerini, üç farklı türün (insan-öncesi maymun, insan ve insan-sonrası yıldız-çocuk) dahiyane analizinden hareketle inceledi.

İnsanlığın şafağı açılış sekansı, gizemli bir Siyah Monolit'in, hayaletimsi kozmik enerji yaydığı tarih öncesi bir manzara üzerinde yükselen güneşle başlar. Bu manzaranın sakinleri ise sürüler halinde dolaşan leş yiyici maymunlardır. Doğaüstü bir tetiklemeyle, hominidler yerdeki eski kemiklere bakar ve aralarından biri başını, Böyle Buyurdu Zerdüşt (Also sprach Zarathustra) op. 30 fanfarının zafer dolu ezgileri eşliğinde, bir o tarafa ve bir diğer tarafa çevirir. Kemiği alır ve diğer kemikleri kırıp parçalamak için bir araç olarak kullanmaya başlar. Birdenbire aletin potansiyelini fark eden maymun, sevinçle kemiği havaya fırlatır – sinematografideki en ünlü ileri sarma sahnelerinden biri için bir imge olarak kemik, Dünya'nın yörüngesinde dönen geleceğin bir uydusuna dönüşür.

İnsan yaratıcı bir tür. Homo sapiens Dünya'da ortaya çıktığından bu yana, hayatımızı değiştiren şaşırtıcı şeyleri hayal etme ve yaratmada üstünlük sağlamıştır. Her birimiz insan hayatına en büyük etkiyi yapmış olan buluşların farklı bir listesini yapacak olsak çoğu kişi tekerlek, matbaa, içten yanmalı motor, telefon, ampul, penisilin, doğum kontrolü ve internet gibi oldukça belirgin olan bazı buluşlar üzerinde hemfikir olacaktır. Öte yandan, mütevazı çivi ya da basit sifonlu tuvalet gibi temel yaratımları dönüm noktası niteliğindeki buluş olarak pek az kişi kabul eder. Ancak, çiviler olmadan uygarlıklar çökerdi ve hijyenik tuvaletin yokluğunda (ki hala iki milyardan fazla insan bu olanaklardan yoksun) birçok insan bugün hala önlenebilir hastalıklardan ölmeye devam ediyor.

Aşılar da birçok insanın listesinin başında yer almayabilecek bir başka buluş olabilir, ancak aşılar sayısız hayatı kurtarmış son yüzyılın en önemli buluşudur. Aşılar, ölümcül çiçek hastalığını tamamen bu gezegenden sonsuza kadar silmeyi başarmakla kalmamış, bugün birçok hastalığı kontrol ederek insan ömrünü uzatmaya devam etmektedir.

Tüm aşılar sıcaklığa duyarlıdır, kimileri sıfır derecenin altındaki soğuğa, kimileri de ışığa. Bu nedenle, ısıya ve soğuğa maruz kalmaktan korunmaları ve taşıma/depolama sırasında belirli bir sıcaklık aralığında tutulmaları gereklidir, bu zincir soğuk zincir olarak adlandırılır. Ancak, aşı soğuk zinciri aşıların bulunmasıyla birlikte var olmamıştır. Soğuk zincirden önce, aşılar ve ilaçlar herhangi bir sıcaklık kontrolü yapılmadan sevk edilirdi. İlkin bu sıkıntılı lojistik operasyonu içinde neyse ki bazı bireyler yaratıcı bir hayal gücüne sahipti. Örneğin, çikolatanın yaklaşık 30°C'de eridiğini bildiklerinden, taşıma kutularının içine küçük çikolata paketleri yerleştirmeye başladılar. Çikolata yumuşarsa ya da eriyip yeniden katılaştığı halde şekil değiştirmişse, kutunun içeriğinin 30°C'nin üzerinde sıcaklıklara maruz kaldığından böylece emin olabilirlerdi.

1974'te Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından başlatılan Genişletilmiş Bağışıklama Programı (GBP) ile aşıların tüm çocuklara ulaştırılması hedeflendi. Ancak, aşı soğuk zinciri geliştirilmesi için bir önerinin DSÖ'ye ulaşması iki yıl aldı. Bu öneriyi sunan kişi, Londra'daki Çocuk Sağlığı Enstitüsü'nden Dr. David Morley oldu ve bu öneri, DSÖ içindeki bu iddialı GBP projesini sınırlayan üç kritik soruna işaret ediyordu. Dr. Morley'in öncelikli listesinin başında, aşıların sıcaklığa maruz kalıp kalmadıklarını izleyecek sistemlerinin olmaması yer alıyordu. Bunun yanı sıra, aşıların saklanması ve taşınması için uygun ekipmana ihtiyaç duyulması ve aşıları kullanacak yeterli sayıda eğitimli personel bulunmaması Morley'in sıraladığı diğer iki sorundu. Morley, DSÖ'ne GBP içinde bu üç kritik sorunu çözmek üzere bir ekip kurmasını önerdi.

DSÖ/GBP'nin ilk direktörü olan Dr. Rafe Henderson, Dr. Morley'in önerisini memnuniyetle kabul etti ve John Lloyd ile birkaç teknik uzmanı GBP/Cenevre'de soğuk zincir ve lojistik birimini kurmak için seçti. John, bu tarihten sonra 25 yıl DSÖ'de görev yapmış ve 2001'de DSÖ'den ayrılarak PATH kuruluşuna geçmiştir (aynı yıl, ben de UNICEF'ten ayrılarak John'un DSÖ'de boşalttığı kadroya geçmiştim).

Geçtiğimiz günlerde 17 Nisan’da uzun süredir savaştığı Parkinson hastalığına yenilerek aramızdan ayrılan John’un yaşamı halk sağlığına adanmış bir ömürdür. Akıl babası olduğu ya da başını çektiği, militanlığını yaptığı yaklaşımlar, teknolojiler ve operasyonlarla dünyada istisnasız aşı olmuş herkese dokunmuş biri varsa o da John Lloyd’dur. Kuşkusuz, aşı lojistiğiyle uğraşmıyorsanız, John'un bu alana olan katkılarının muazzam ve sıra dışı olduğunu bilmeyebilirsiniz.

Bir mimar olan John, soğuk zincir ve lojistik operasyonunun temel işlevleri ve felsefesini tanımlayarak bağışıklama programlarının başarıyla uygulanması için vazgeçilmez bir altyapı oluşturdu. Yaptığı çalışmalar ve getirdiği yenilikler sayesinde aşıların güvenli ve etkili bir şekilde depolanması ve taşınması sağlanarak, aşı programlarının ve kampanyalarının daha geniş kitlelere ulaşması ve daha fazla hayatın kurtarılması mümkün oldu. John'un bu alandaki liderliği ve uzmanlığı, küresel bağışıklama çabalarına büyük bir katkı sağladı ve milyonlarca insanın yaşamını olumlu bir şekilde etkiledi.

Haklı olarak, mimarlıkla aşıların, soğuk zincirin ne ilgisi var diye sorabilirsiniz. Sevgili arkadaşım, sıra dışı güzel insan John’un bu yaratıcılıkla dolu serüvenini sizlerle paylaşmayı bu nedenle görev bildim. Aşağıda italik olarak tırnak içinde verilenler 2018’de yayınladığım VVM Kitabı: Dün, Bugün ve Yarın (The Book of VVM: Yesterday, Today and Tomorrow) kitabı için John’la 2018’de yaptığım söyleşilerden alınmıştır.

John Lloyd ve James Cheyne, mimarlık öğrencisi olarak birlikte geçirdikleri zamandan sonra yakın arkadaş olarak Afrika'da hastane tasarlayıp inşa etmekle meşgul olmuşlardı. İkisi de Londra merkezli bir yardım kuruluşu olan King's Fund'dan sağladıkları desteği değerlendirmiş, bu süreyi merkezileşmenin ve kaynakların sağlık sistemine etkisi üzerinde çalışarak........

© T24


Get it on Google Play