Bilim ve siyaset: (3) Toplumsal, kültürel ve politik bağlamda bilim
Diğer
17 Ağustos 2025
Yakup Karahan
Geçen haftadan devam...
Bilim ve siyaset ilişkisi üzerine Psikiyatrist Dr. Oya Saldı Özgür ile söyleşimizin geçen haftaki 2. Bölümünde, sağlık araştırmalarının donör politikaları ve kurumsal önceliklerle nasıl biçimlendiği, buna karşılık yerel ihtiyaçlara dayalı ve özgün araştırmaların nasıl geri planda kaldığını ele aldık. Bilimin siyasetten ve kurumsal baskılardan bağımsız olmadığına dikkat çekerek, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki sağlık sorunlarının araştırmalarda yeterince temsil edilmediğini vurguladık. Ayrıca, niteliksel araştırmalara yönelik önyargılar ve akademik değerlendirme süreçlerindeki tek tipçiliği sorgulayarak, katılımcı ve bağlama duyarlı araştırma yaklaşımlarının önemini öne çıkarttık. Bu haftaki söyleşimizde bilimsel bilginin yalnızca nesnel gözlem ve deneyle değil, aynı zamanda içinde var olduğu toplumsal, kültürel ve politik bağlamlarla nasıl şekillendiğini tartışıyoruz.
Bilim, ideolojileri doğrulamak için kamusal söylemde silah olarak kullanılabilir ya da bilimin inkarı popülist ya da elitizm karşıtı siyasi stratejilerin bir parçası haline gelebilir. Dolayısıyla, bilimsel öneriler bazen göz ardı edilmiş, ertelenmiş, ekonomik ya da siyasi çıkarlar uğruna manipüle edilmiş olabilir. COVID-19 pandemisi döneminde, hatırlanacağı gibi, maskelerin, aşıların ve sokağa çıkma yasaklarının siyasileştirilmesi, bilimin siyasi baskı altında kalmasının açık bir örneğiydi. Yani aslında bilim ideal olarak gerçeği arıyor, ancak siyaset boş durmayıp gücü elinde tutmakla meşgul. Bu ikisi çarpıştığında da dürüstlük, güven ve ilerleme riske giriyor.
Yani, bilim aslında tamamen nesnel değil. Bilimi şekillendiren unsurlar var; soruları kimin sorduğu, araştırmaları kimin finanse ettiği, neyin “önemli” sayıldığı, kültürel değerler ve varsayımlar gibi. Avustralyalı filozof Paul Feyerabend, tek bir bilimsel yöntemin olmadığını ve bilimin doğası gereği kültüre ve politikaya içkin olduğunu iddia ediyor. Yani Feyerabend, bilimsel bilginin elde edilmesinde tek, evrensel ve her zaman geçerli olan bir bilimsel yöntem bulunmadığını savunuyor. Feyerabend’e göre bilim, yalnızca objektif deney ve gözleme dayanan tarafsız bir etkinlik değil; aynı zamanda yaşandığı toplumsal, kültürel ve politik bağlamlardan etkilenen bir insan faaliyetidir. Bu nedenle, bilimsel gelişmeler yalnızca mantık ya da gözlem yoluyla değil, zaman zaman inançlar, ideolojiler, güç ilişkileri ve tarihsel koşullar gibi etkenlerle de şekillenebilir. Bu anlamda Feyerabend bu görüşüyle, bilimin doğasını mutlaklaştıran anlayışlara karşı çıkarak, bilimsel ilerlemenin çoğulcu hatta bazen kaotik yollarla gerçekleştiğini öne sürüyor.
Feyerabend’in ilkin 1975’te yayınlanan Yönteme Karşı adlı kitabının temel tezi, bilimsel yöntem diye tek bir şeyin aslında var olmadığı ve bilimsel uygulamalara tek bir yöntem kuralı dayatmanın uygun olmadığıdır. Bunun yerine Feyerabend, her şey kabul edilebilir (anything goes) yaklaşımını savunur; yani bilim insanlarının, kendilerine ilginç gelen herhangi bir araştırmayı özgürce yürütebilmeleri gerektiğini söyler. Bu anlamda kitap, bilimsel bilgiye ulaşmanın ve bilimsel uygulamaların yalnızca belli başlı, evrensel ve akla dayalı kurallara göre ilerlemesi gerektiğini savunan rasyonalizm’i hedefe koymaktadır. Rasyonalist anlayışa göre, bilimsel araştırma ancak mantıksal tutarlılık, gözlem, deney ve doğrulama gibi, önceden belirlenmiş yöntemsel ilkeler doğrultusunda yürütülmelidir. Feyerabend ise bu düşünceye karşı çıkar; çünkü ona göre, böyle katı kurallar, bilimin yaratıcı doğasını sınırlar ve bilim insanlarının yeni fikirler geliştirmesini engeller. O, bilimsel ilerlemenin çoğu zaman bu kuralların ihlal edilmesiyle hatta bazen o dönemin bilim dışı sayılan yöntemleriyle mümkün olduğunu savunur. Kitapta tezlerini desteklemek amacıyla kullandığı vaka çalışmalarının başına, geçen haftaki ilk yazımızda kullandığımız Galileo’nun dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğü yönündeki hipotezini koyar.
Dr. Oya Saldı Özgür tam burada araya girerek, siyasetin sosyal grupların karar ve etki üzerindeki rolünü, toplumsal yapının özelliklerini, hem iktidara gelirken hem de iktidarını sürdürürken bu grupları kontrol etmek üzere kullanırken de kendi bilimini yaptığını söylüyor. “Ancak yine de siyaset bilimi, deneysel değil de yalnızca gözleme dayalı bir çalışma yürütebildiğinden, siyaset bilim kavramından “bilim” olarak söz ederken tereddüt yaşıyorum. Bilim, gözlemle başlayan ve deneylerle pekiştirilebilen metotlar izler. Feyerabend, sıkça söylendiği gibi, sanırım gerçekten bu düşünsel alanın Salvador Dali’si. Bence bilimi reddetmekten çok, bilimin metodolojileri konusunda gerçekçi bir eleştirmen. Yöntem konusunda tarihsel değer ve yargılara sıkışıp kalmak, tek doğru bir bilimsel metodolojiye sıkışıp kalmak, bilimsel sıçramaları engelliyor olamaz mı? Farklı araştırma gelenekleri arasındaki diyaloğu artırmak, bilimsel çalışmanın doğasında bulunması gereken çoklu bakış sayesinde, sinerji yaratmaz mı?”
Amerikalı tarihçi ve filozof Thomas Khun da Bilimsel Devrimlerin Yapısı kitabında, bilimin paradigma değişimleri yoluyla ilerlediğini savunuyor ve kabul edilen gerçeğin yalnızca verilere değil, çoğu zaman bilim topluluğunun uzlaşısına bağlı olduğunu öne sürüyor. Kuhn’a göre, bilim toplulukları belirli bir dönem boyunca, evreni açıklamak için ortak kabuller ve yöntemler bütünü olan bir paradigmanın içinde çalışırlar. Bu süreçte ortaya çıkan çelişkiler ve anormal veriler zamanla birikir, mevcut paradigma bu sorunları açıklamakta yetersiz kaldığında ise bilimde bir devrim yaşanır ve yeni bir paradigma eskisini yerinden eder. Bu geçiş, yalnızca deneysel verilerle değil, aynı zamanda bilim insanlarının inançları, değerleri ve kolektif uzlaşıları ile şekillenir. Kuhn’un bu yaklaşımı, bilimsel bilginin nesnel, tarafsız ve yalnızca kanıta dayalı olduğu şeklindeki geleneksel görüşe güçlü bir alternatif sunar. Kuhn’a göre bilimsel gerçeklik, sadece doğanın değil,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d