menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şimdiye yerleşmek ve gelecek

13 0
02.12.2025

Diğer

02 Aralık 2025

İnançlı olsun, ateist veya agnostik olsun fark etmez, geleceğin, şimdiki zamanın kötülüklerinin sonunu getireceğine inanır. Bu, aslında Hristiyan düşüncesinin ürünüdür. Zamanı geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek olarak bölen Hristiyanlardır. Antik Yunanlılar için zaman döngüseldi; mevsimler gelir geçer fakat yine aynı mevsim tekrar gelir. Yıllar geçse de bunun bir geçmiş yaratacağından emin olmadılar. Neyin eski neyin yeni olduğu ihtiyaca göreli bir durumdu. Bununla aslında zamanın bir mutlaklık içerdiği fikrine sahip olduklarını düşünebiliriz… Hâlbuki Hristiyanlık için geçmiş kötüdür, günahın ta kendisidir; şimdiki zaman kefarettir, gelecek ise kurtuluş… Yani gelecek tahayyülü iyimserlik vaat eden bir zaman ötesidir.

Ne var ki bilim de aynı kanaate sahip; geçmiş cehalettir, şimdiki zaman araştırma ve icattır, gelecek ise ilerleme ve gelişmişliktir… Düşünüyorum da acaba insanlığın teknolojiye boyun eğen ve doğasını unutan bir varlık olmasının nedeni şu “gelecek” saplantısı olamaz mı? İşte “medeniyet krizi” dediğimiz şeyin bir başka boyutu da bu: Gelecek kavramının evrensellik bilincini yansıtmaması ya da bir başka evren mümkünmüş gibi içinde varlığımızı sürdürdüğümüz evreni inkâra varan yaşam fantezisi… Gelecek, var olmasını tahayyül ettiğimiz şeyleri temsil eder; şimdiki zaman ise zaten olmuş olduğumuz şeyi temsil eder; bu da evrenin nesnelliği içinde hali hazırda var olandır.

Bu tartışmada beni ilgilendiren çerçeve, Avrupa merkezci modernliğin “ilerleme” mitinin köklerinin büyük ölçüde Hristiyanlığın doğrusal zamansallığıyla ilişkili olmasıdır… Antik Yunan (özellikle Stoacılar), Hindistan’daki birçok okul, Mısır, Mezopotamya ve Orta Amerika kültürlerinde zaman çoğunlukla ritmik, döngüsel, tekrar eden bir şeydi. Bu kozmoloji şunu ima eder: Doğa değişir ama bu değişim aslında tekrarın kendisidir; insan da doğanın ritmine uyan bir varlıktır. Bu anlayışta “ilerleme” değil, ölçülülük, denge ve uyum değerlidir. Zaman bir yarış değildir; bir görevdir.

Şimdi asıl soruna gelelim: Gelecek saplantısı ve teknolojiye boyun eğiş… İnsanlığın teknolojiye boyun eğmesi, gerçekten de bu ilerleme ideolojisine bağlı olabilir mi? Evet, büyük ölçüde olabilir. Çünkü teknoloji artık sadece bir araç değil, geleceğin kendisi olarak görülüyor. Bir tür dünyevi kurtarıcı. Bu yüzden geri kalma korkusu modern günaha dönüşüyor; inovasyon bir tür ibadet, geleceğin parçası olmak dünyevi cennet. Teknolojiye bu kadar teslim olmamızın bir sebebi, onu sadece kullanışlı bulmamız değil; ona anlam yüklememiz, onu bir kader........

© T24