menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Gary Moore: Duygunun gitarcısı, ruhun sesi

16 1
11.05.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

11 Mayıs 2025

İrlandalıları niçin severim başlıklı yazımda bu çok çekmiş, aç bırakılmış, duygulu, gururlu, güzel, asil, yaratıcı, neşeli, arkadaş canlısı, başına gelen tüm felaketlere karşın şanslı olduğuna inanan, içmeyi seven, saf ve biraz palavracı milleti sevmemin çeşitli nedenlerinden bahsetmiştim.

İlk nedenim İrlanda edebiyatında ve müziğinde bulduğum o fırtınalı derin ruhtur. Ben Oscar Wilde'in Dorian Gray'in Portre'sini, George Barnard Shaw'ın Pygmalion'unu, Samuel Becket'in Godot'yu Beklerken'ini, James Joyce'ın Ulysses'ini, Jonathan Swift'in Guliver'in Seyahatleri'ni, Bram Stoker'in Dracula'sını okudum.

Gözlüğümün camları biraz daha kalınlaştı ama duygusal açıdan bombalandım ve çoğunlukla TV öncesi bir dünyada harika hayaller kurdum.

Öte yandan U2, Van Morrison, the Waterboys, Rory Gallagher, Gary Moore, Sinead O'Connor, Imelda May, the Dubliners, the Pogues gibi efsanevi sanatçıların müzikleri beni keyiflendirdi, hüzünlendirdi, kafa sallattı ve iç çektirdi.

Bugün size bence gitarı yalnızca çalan değil, ona ruh veren müzisyenlerin başında gelen bir sanatçıdan, Gary Moore'dan söz etmek ve onun müziğinden örnekler vermek istiyorum.

1952'de doğan Gary Moore müziğe erken yaşta gönül verdi. Ününü 1970’lerde Thin Lizzy ile ve sonrasında solo kariyerinde yakaladı. Blues, rock, hard rock, hatta metal gibi her türde kalıcı izler bıraktı ama en çok blues-rock alanında bir usta olarak anıldı.

Kimi gitaristler vardır, sahneye çıkar, tekniğini sergiler ve alkışlarla sahneden iner. Ama bir de Gary Moore gibi sanatçılar vardır. Sahneye çıktığında bir hikâye anlatır, bir acıyı paylaşır ya da bir sevdayı dile getirir. Kuzey İrlanda’nın Belfast kentinden gelen bu mütevazı adam gitarı sadece çalan değil, ona ruh veren müzisyenlerden biri olarak tarihe geçmiştir.

Gary Moore’un müziği teknik virtüözlükten çok daha fazlasıdır. Onun melodileri kırık bir kalbin, kaybedilen bir aşkın ya da hiç konuşulmayan duyguların ifadesidir. İşte bu yüzden Gary Moore’u dinlemek sadece bir solo dinlemek değil, bir hikâyeye tanıklık etmektir.

Onun parmaklarından dökülen her nota sadece bir ses değil, bir hikâye, bir yara, bir isyan, ya da bir özlemdir. Gary Moore'un müziği blues’un kalbinde yanan bir ateş, rock’un isyankâr damarlarında akan bir coşku ve melodik duygunun saf halidir.

Gary Moore’un gitarı çalarken yaptığı şey sadece teknik beceri göstermek değildir. O kelimelerle anlatılamayan duyguları tellere dokunarak dile getirir. Özellikle Parisienne Walkways, Still Got the Blues, Empty Rooms gibi parçalar gitarın nasıl bir hikâye anlatıcıya dönüşebileceğini gösteren örneklerdir.

Soloları çoğu zaman hızlı değil, yavaş ama yakıcı ve iç titreticidir.

Gary Moore sadece usta bir gitarist değil, aynı zamanda içten ve güçlü bir vokalisttir. Sesi şarkılarındaki o duygusal yoğunluğu destekler. O ne teknik bir mükemmellik peşindedir ne de sahne şovlarıyla ön plana çıkmaya çalışır. Onun müziğinde gösteriş değil, gerçeklik vardır.

Henüz 58 yaşındayken hayata veda eden Gary Moore yalnızca bir gitarist değil, notalarıyla konuşan bir hikâye anlatıcısıydı.

Bazı albümler vardır, sadece müzik değildirler. Bir dönüm noktası, bir içsel hesaplaşma, bir yeni başlangıç gibidirler. Gary Moore’un 1990 yılında yayımladığı Still Got the Blues tam da böyle bir albümdür.

Hard rock dünyasının içinden gelen Kuzey İrlandalı gitarist bu albümle birlikte kariyerinde yepyeni bir yöne sapar ve bu yol onu modern blues’un zirvesine taşır.

Gary Moore Still Got the Blues ile müzikal köklerine, gençliğinde hayran olduğu Peter Green, Albert King, B.B. King gibi ustaların yoluna dönüş yapar ve bu dönüş sadece müzikal değil, duygusaldır.

Still Got the Blues albümü Gary Moore’un adeta ruhunu kaydettiği bir yapıttır. O güne kadar daha çok hard rock tarzında üretmiş olan Moore bu albümde kendini tamamen blues’un kollarına bırakır. Ortaya çağdaş blues tarihinin en dokunaklı ve en samimi albümlerinden biri çıkar.

Bu albüm onun gitarı ağlatabildiğini kanıtladığı en çarpıcı işlerden biridir. Her nota sanki içinden kopup gelmiş gibidir.

Albüm ilk saniyelerinden itibaren duygusal bir derinliğe gömülür. Gary Moore gitarı hız için değil, duygu için kullanır. Her nota yavaşça yükselir, süzülür ve yere inmeden önce kalbe çarpar.

Her solo bir iç dökümüdür. Her riff söyleyemediği bir cümlenin yerine........

© T24