menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Canlı konser müziklerinin büyüsü II

14 14
19.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

19 Ekim 2025

4 Ağustos 2013 gecesi İstanbullular ve ülkenin her yerinden gelen müzikseverler İTÜ stadında süper bir konserle beraber tarihi bir deneyim yaşadılar. Roger Waters’ın The Wall Live turnesi kapsamında verdiği konser Pink Floyd mirasının, sahne teknolojisinin ve kaliteli müziğe susamış Türk müzikseverlerin en üst düzeyde buluştuğu bir şölene ve sanat manifestosuna dönüştü.

Sahnenin ortasında tuğla tuğla örülen duvar sadece bir dekor değil, hepimizin içinde ve etrafında ördüğümüz duvarların somut bir temsiliydi. Animasyonlar, grafikler ve devasa projektörlerle bezenmiş bu duvar bir ekrana dönüşerek savaşın anlamsızlığını, tüketim çılgınlığını, otoriter baskıyı ve yalnızlaşmış bireyin çığlığını gözler önüne seriyordu. Another Brick in the Wall / Duvarda Bir Diğer Tuğla'da sahneye fırlayan devasa bir domuz balonu üzerindeki evrensel ve yerel sembollerle sanatın sınır tanımaz protesto fonksiyonunu hatırlattı. Her bir görsel öge şarkıların lirik derinliğini katlayarak güçlendirdi.

The Wall albümünün tümü sahnede olağanüstü bir şekilde hayat buldu. In the Flesh / Gerçekte'nin patlayıcı açılışı, Another Brick in the Wall 'da sahneye çıkan çocuk korosu, Comfortably Numb / Rahatça Uyuşuk'un gitar solosu izleyicileri çok etkiledi. Waters’ın sesi yılların getirdiği deneyimle olgunlaşmıştı. Grubu ise neredeyse Pink Floyd’un stüdyo kayıtlarındaki netlikte çalıyordu.

Waters'ın The Wall'ı 1979'da yazılmış olsa da mesajı hiç eskimeyen, hatta her geçen gün daha da geçerli hale gelen bir yapıttı. Konser boyunca duvarları ören ve yıkan imgeler sadece kişisel yalnızlığı değil, Filistin'den ABD'ye, militarizmin eleştirisinden medyanın manipülasyonuna kadar uzanan geniş bir politik spektrumu gösteriyordu.

Roger Waters yalnızca bir müzisyen değil, müzmin bir muhalifti. İstanbul konserinde de savaş karşıtı, özgürlükçü, anti-otoriter mesajlarını açık bir şekilde verdi. Sahneye yansıtılan görsellerde dünya liderlerinden güncel toplumsal eleştirilere kadar pek çok simge vardı. Seyirciler bir rock efsanesini dinlemenin yanında duvarların insanlar arasına nasıl örüldüğünü gördüler.

Binlerce kişinin aynı Hey, Teachers! Leave them kids alone! / Hey, Öğretmenler! Çocuklarla uğraşmayın! diye haykırması konserin ruhunu özetleyen andı. O gece Waters hem geçmişin mirasını hem de bugünün kaygılarını sahneye taşıdı.

Konserin belki de en unutulmaz anı dev duvarın yerle bir olduğu finaldi. Tuğlaların gürültüyle yıkılışı izleyicinin içindeki tüm önyargıların, korkuların, baskıların ve yalnızlık duvarlarının da sembolik bir yıkılışıydı.

Konser sahne şovu, müzik, teknoloji ve politik mesajın kusursuz bir senteziydi. Seyirciyi pasif bir dinleyici olmaktan çıkarıp bir fikrin, bir direnişin ve nihayetinde bir umudun aktif bir parçası haline getiren bu performans her anıyla belleklerden silinmeyecek türdendi.

O gece İTÜ Stadyumu'nda bir duvar yıkıldı. Ancak binlerce insanın kalbinde müziğin ve sanatın gücü yeniden inşa edildi.

Roger Waters'ı Los Angeles'te Hollywood Bowl'da sevgili kuzenim Eşref Üner'le en önden izleyip çok etkilenmiştik. Ayrıca yıllardır 1975'te sevgili Kenn Kovitz'le Pink Floyd'un Wish You Were Here albümünün lansmanını yaptıkları Forum'daki inanılmaz konsere gitmiş olmakla övünürüm.

Sixteen Tons Amerikan müzik tarihinin en özgün, güçlü ve kalıcı şarkılarından biridir. İşçi sınıfının çilesini ve gururunu evrensel bir dille anlatan adeta kömür tozu ve alın teriyle yoğrulmuş bir destandır. Merle Travis'in yazıp bestelediği bu şarkı önce Tennessee Ernie Ford'un o unutulmaz derin ve tok sesiyle ölümsüzleşmiş, sonra da sayısız dev sanatçı tarafından yorumlanmıştır.

Şarkının gücü anlattığı hikayeden gelir. Madencilerin borç paraya çalıştığı, kazandıklarından çok şirkete ait markette harcadıkları adeta bir modern kölelik düzeninde sıkışıp kalışlarını anlatır. Bu, günde on altı ton kömür kazıp karşılığında sadece sönük bir madenci lambası alan, gün geçtikçe borçlanan bir işçinin hikayesidir. Sözlerdeki o keskin ironi ve öfke "On altı ton yüklersin, ne alırsın? Bir gün daha yaşlanırsın, biraz daha borçlanırsın / Aziz Peter, beni çağırma, çünkü gidemem / Ruhumu şirketin marketine borçluyum" dizesinde doruk noktasına ulaşır.

İlişikteki klipte efsanevi gitar virtüözü Jeff Beck'in gitarı bir enstrümandan öte şarkıdaki umutsuz madenciyi konuşturan bir sese dönüşür. Beck gitarıyla inler, sızlar, isyan eder ve bazen de küçük bir umut ışığı parlatır. Kullandığı distorsiyon, wah-wah ve vibrato........

© T24