menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Balık hasedi: Yunan'ın balığı niçin bizimkinden büyük ve bol?

43 14
27.07.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

27 Temmuz 2025

1970'li yılların başlarıydı. Bir gün sabaha karşı avlanmaya çıkan Bodrum'lu balıkçılara katıldım. İstanköy (Kos) adasının çok yakınlarına kadar yaklaştık. Balıkçılar benim "Karasuları" falan dememe güldüler, anlaşılan her iki taraf da sık sık bunu yaparmış. İki tarafın Sahil Güvenliği de balıkçıları pek umursamazmış. Arada bir balık hediye ederek dostluklarını pekiştirirlermiş.

Biraz sonra bizim gibi balık avlayan bir Yunan teknesi yanaştı. Aralarında Türkçe-Yunanca karışımı ilginç bir dil konuştular. Birbirleriyle dalga geçmelerinden tanışık oldukları besbelliydi. Sigaralar ikram edildi, rüzgara alışık eller ve avuçlar tarafından yakıldı. "Stavro, karın seni hâlâ boşamadı mı?", "Senin gibi rakıcıyı Allah hâlâ çarpmadı mı?" şakalarını bugün bile hatırlarım.

Sonunda Türk balıkçılar tuttukları tüm balıkları Yunanlılara sattı. Anlaşılan bu eylem sık sık tekrarlanırmış. O gün hangi ülkede balık daha pahalıysa ucuz olan taraf ona satar ve aradaki farkı bölüşürlermiş. Altın dişlerini göstererek sırıtan bir balıkçı "Biz babadan da dededen de böyle gördük" diye bilge bir ifadeyle yorum yaptı ve bana Merd-i Kıpti'yi hatırlattı.

Karışık duygular içindeydim. Bir yandan devletler bizi rahat bırakırsa halkların kendi sorunlarını aralarında halledebileceklerinin ve iki tarafın da bundan kârlı çıkacağının bilincindeydim. Sonuçta Türk balıkçılar daha fazla para kazanmış ve Yunanlı balıkçılar daha ucuza balık satın almıştı. Yunan halkı da daha ucuza taze balık yiyecekti.

Öte yandan bu yasadışı ticaretten hükümetler vergi alamamış ve balıkçılar yasaları çiğnemişti. Bu eylemin Türkiye'de satılacak balığı azalttığı ve fiyatları yükselttiği açıktı.

Kendini kamu hizmetine adamış vicdan sahibi bir Mülkiyeli olarak bunları balıkçılara anlattığım zaman aldığım cevap "Genç kardeşim, balık fiyatlarının yükselmesi bizim için iyidir" oldu.

Söyleyecek fazla sözüm kalmamıştı. Anlaşılan Ege Denizi de her yer gibi altta kalanın canının çıktığı bir ticarethaneydi. Birbirini ve hatta kendini sevmeyen halkı kurtarmaktan vazgeçen devrimcileri o gün anlamaya başladım.

Bilmem size de Yunanistan'da deniz ürünlerinin bize oranla ne kadar bol ve ucuz olduğu haberleri sık sık geliyor mu? Görgüsüzler üstelik midelerine indirdikleri ızgara ahtapotların, kalamarların, levreklerin ve karides güveçlerin ağız sulandırıcı fotoğraflarını sosyal medya sayfalarına koyuyorlar. Bir de utanmadan verdikleri üç kuruşluk hesabın kopyasını ekliyorlar.

Aynı denizi paylaştığımız Yunanistan'a ben de birkaç kez gittim. Deniz ürünlerinin bazen yarı fiyattan servis edildiğine ve üstelik porsiyonların da bizimkilerinden oldukça büyük olduğuna tanıklık ettim. Balık sever bir akademisyen olarak bunun nedenlerini araştırmaya ve sizlerle paylaşmaya karar verdim.

Birkaç ay önce sevgili kuzenim İzzet Öz'le Atina'ya gittiğimiz zaman görmek istediğim yerlerden biri kentin ünlü Merkez Pazarındaki deniz ürünleri tezgahlarıydı. Onları görmeden önce burnumuza o muhteşem kokular gelmeye başladı. Taze balık tezgahlarının yanı başında onları pişiren salaş ama temiz restoranlar vardı.

Çeşitli canlı, diri, renkli ve lezzet dolu deniz ürünlerinin bazılarına ilk görüşte aşık olmamak imkansızdı. Parlak, pembe beyaz ve diri bir ahtapotla göz göze geldiğimi ve uzun süre bakıştığımızı hatırlıyorum. O güzel ahtapotun dudak gibi vantuzları sanki beni kendine çekiyor, sihirli kıvrımları beni heyecanlandırıyordu. İzzet beni o tezgahtan zor ayırdı.

Ahtapot maalesef ülkemizde nispeten az bulunur ve pahalıdır. En kötüsü, ünlü restoranlar bile müşteri öyle istiyor diye bu benim en sevdiğim deniz ürününü lapaya dönüştürünceye kadar haşlarlar.

Yunanlılar genellikle ahtapotu önce güneşte kurutur. Sonra haşlarlar, közlerler, bol zeytinyağı ve limon eklerler. Sonuçta ortaya daha fazla dişe gelen ve doğal lezzetini korumuş bir cennet taamı çıkar. Ahtapotun kilosu Atina Merkez pazarında 13-14 Euro'ydu.

Aşağıdaki yıllandırılmış balsamik sirkede bekletilmiş ahtapot ve barbunya marine görsellerini Yunan adalarında tatil yapan sevgili yeğenim Alp gönderdi. Ben de gözümün olmadığını, biraz önce Köfteci Yusuf köftesi yediğimi yazdım. "Adaletin bu mu dünya?" demişti Selda Bağcan.

Herhalde kalamar sevmeyen çok az kişi vardır. Ben uzun yıllar California'da Monterey'de oturdum. Hani John Steinbeck'in yazdığı Sardalye Sokağı'nın bulunduğu şehir. İskeledeki balıkçılarda İtalyan asıllı şefler kalamarı dört ayrı usulde pişirirlerdi. Domatesli, biberli, mantarlı ve fesleğenli kalamar yahni benim favorimdi.

Geçenlerde İstanbul'da ünlü bir mekanda birkaç kızarmış ve kurutulmuş ithal kalamar halkası için 800 TL ödediğimi acıyla hatırlıyorum. Atina Merkez Pazarında kalamarın kilosu dört Euro civarındaydı. Bizde ondan kaç porsiyon çıkacağını ve kâr marjını siz hesaplayın.

Çok sevdiğim, ama ülkemizde cıva tehlikesi yüzünden pek yiyemediğim midyeler beni........

© T24