menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Avrupalılık, hukuk, Ali Suat Ertosun...

14 0
22.06.2025

Diğer

22 Haziran 2025

Bugün en az bildiğim konuda biraz ukalalık edeceğim. Sonra da köşemi ülkemizde sahici hukuk bilen, mutsuz azınlığa mensup bir dostuma bırakacağım...

Küçük bir aydın grup ile beraber Manisa’nın çok verimli Gediz Ovası’nın, en güzel yerine pis bir otomobil fabrikası koymaya gayret edenler ile mücadele ediyorum...

Uzun süredir otomotivi, bu kararı veren, resmi, özel, tüm bireylerin herhangi birisinden daha iyi bilen bir “otomobilci” olarak uygulama yerinin yanlışlığını anlatıp duruyorum... Üstelik bu işi bilenlerin, fabrika için başka yer göstermelerine, yani trişkadan bilirkişi raporunu yalanlayan başka yerler olmasına karşı…

Öte yandan, bizzat kararın kendisine de yani Çinlilerin Türkiye’de otomobil fabrikası kurmasına da kategorik olarak karşıyım...

Ancak Çin otomobil fabrikası kurulmasına niçin karşı olduğumu daha yazmaya fırsat bulamadım... (Tamamen ve resmi olarak Avrupa’dan dışarı atılmamıza az bir zaman kalmasına karşın, hâlâ bir Avrupa ülkesi olarak) bir Çin otomobil fabrikasının ülkemize, dolayısıyla kıtamıza getirebileceği hiçbir şey yoktur… Götürebilecekleri ise epey çoktur...

Bu yazdıklarımı iktidardaki kişilerin anlayabileceğini pek sanmıyorum...

Neyse, biz gelelim HUKUK meselesine…

Kadim ve rahmetli kısa pantolondan dostum Cengiz Saner’in babası Turgut Amca kalp krizi geçirmişti. Yıl 1961’di; lisede, ikinci sınıfta okuyorduk.

Hastanede anlatıyordu; “Göğsüm sıkıştı, yataktan kalktım, pencereye gidip açtım. Nefes çekiyor ancak havayı içime alamıyor gibiydim... Sanki hava bitmişti...”

O zaman çok şaşırmıştım, ne demek hava bitmişti? Nasıl bir duyguydu bu? Endişe? Korku? İnanmazlık? Havanın olması kadar tabii, ancak bir o kadar da farkında olunamayan başka ne vardı acaba?

Tanımlayamadığım aynı duyguyu bir iki aydır tekrar tekrar yaşıyorum…

Seksenli yaşlarımın yanlış tarafını yaşadığım bu günlerden önce, “adalet duygusu”nun ne olduğunu hiç düşünmemiştim. Sanki o hep vardı, hava gibi, su gibi…

Atatürk sayesinde kuruluşumuzdan bu yana bin yıllık şeriat tuhaflığında kurtulmuş, batmış bir Doğu Avrupa İslam imparatorluğundan, laik, modern, birey haklarını önceleyen demokratik bir yönetim tarzına sahip bir Avrupa devleti haline çok kısa sürede gelmiştik.

Adalet kavramının bulunduğu her alanda söylenen bir söz olarak sıklıkla karşımıza çıkan "adalet mülkün temelidir" hakkında sıklıkla tartışmalar yaşanıyor.

Sözün Atatürk'e ait olduğu sanılıyor ancak galiba değil. Hz. Ömer’e ait olduğunu söyleyenler var. Ancak Atatürk zamanında manasını bulmuş bir söz olduğu şüphesiz.

Sözcükteki mülk “mal, sahip olunan” demek zannediliyor, ancak değil. Söz Arapça ve “devlet, iktidar, düzen, egemen, ülke,” manasında kullanılıyor. Kısaca “hukuksuz devlet yönetimi olmaz” demek.

Halbuki ben, son zamanlarda daha önce duymadığım “etkin pişmanlık, gizli tanık, itirafçı” gibi yepyeni hukuki deyimler duyuyorum...

Oysa bunların hepsi, İtalya da “mafya” denilen ve tamamen suçluların, suç örgütü olarak kurdukları organizasyonların içini anlamak ve çökertmek için ünlü savcı Antonio Di Pietro zamanında (1990) “Temiz Eller” operasyonu ve bahsi geçen araştırma usulleri uygulanmıştı.

Savaşılan devletin en saygın yöneticileri değildi, mafya mensupları idi…

Antonio Di Pietro (2 Ekim 1950), İtalyan siyasetçi ve eski savcı. 1990'larda “Temiz Eller” operasyonunu yürüten savcılardan biri olmasıyla tanınır. Yargı görevinden ayrılmasının ardından Romano Prodi'nin kabinesinde........

© T24