menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bodrum'dan yeni sezon havadisleri

24 1
14.04.2024

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Nisan 2024

Bir bayram daha geçti.

Bir bahar daha geçiyor hayatımızdan, sayısı zaten sınırlı olan.

Her bir baharın, yazın, kışın sayılı olduğunu hatırlamak iyi geliyor insana. Ölümlü olduğumuz gerçeği vuruyor yüzümüze. Daha bir değer biliyoruz sanki bu bakış açısıyla. Her günümüzü son günümüzmüş gibi yaşamaya çalışarak… Hayatımızdaki her nesnenin bir bitimi olduğu, hiç kimsenin garanti olmadığı ve her şeyin gelip geçici olduğu hakikatini aklımızın, kalbimizin derinlerinde taşıyarak.

Ben bayramı, ailemle seçtiğim memleketimde geçirdim.

Yanımızda olması gereken bir şeyi İstanbul'da unuttuğumuzu fark ettiğimiz anda Orhangazi'den eve dönüş yaptığımız ve sonra yeniden yola koyulduğumuz toplam 12 saatlik, uzun ve biraz da gergin bir yolculuğun sonunda vardık Bodrum'a.

Bir eczaneye uğramak üzere Bitez'de arabadan indiğim anda havayı saran, yoğun narenciye çiçeği kokusu beni uçurdu. Geçtiğimiz nisanlardan belirgin bir şekilde daha ılıman ve yoğun mis gibi kokularla yüklü rüzgar tüm bedenimi ve ruhumu sardı. Koku, duygularımı ve düşüncelerimi harekete geçiren çok etkili bir uyaran benim için. Portakal, mandalina, limon çiçeği benim çocukluğum, ilk gençliğim. Burnuma çarpan bu kendine has yoğun koku beni aldı ve neredeyse her bir hücremin hafızasında kayıtlı olan bu kokuyla ilk tanıştığım, içine doğduğum topraklara götürdü. Ve Bodrum'u bu şekilde "yuva" hissetmemin bir sebebinin de Çukurova'yla bu özel kokuda buluşması olabileceğini bir kere daha hatırladım.

Şu anda Bodrum'da tüm sokaklar mandalina çiçeği kokuyor. Özellikle Ortakent'te ve Bitez'de inşaat yoğunluğu daha az olduğu ve hala mandalina bahçeleri olduğu için bu mis koku öyle yoğun ki karadan denize esen rüzgarlarla sahillere bile ulaşıyor. Yüzerken bile kokuları alabiliyorsunuz. "Acaba ben bir süredir burada değilim ondan mı bu kadar yoğun çarptı beni kokular?" diye düşünürken Bodrumlu ve evleri mandalina bahçesi içinde olan arkadaşlarım bu sene ağaçların üzerinde geçmiş yıllara göre daha çok çiçek olduğunu söyledi.

Tüm dünyada olduğu gibi burada da hissedilir bir şekilde havalar geçtiğimiz yıllara oranla daha ılıman gittiği için ortalık yer yer sararmaya başlamış bile. Bodrum'a özgü sarı çiçekler açan, dereotu benzeri bir bitki olan, buralarda körek olarak da bilinen "çakşır otları" da normalden daha erken açmışlar ve sararıp tohuma kaçmışlar bile. 3 yıl tam zamanlı yaşama deneyiminden sonra Bodrum'un baharının güzelliğini başka hiçbir mevsimine değişmem. Her yer sarı papatyalar, katır tırnakları, mor bahar çiçekleri, mis kokular ve betonların arasından dahi fışkıran kıpkırmızı, vahşi gelinciklerle dolu.

Tabii bu anlattıklarım Bodrum'un keyifli, sessiz, tozsuz, mis kokulu pazar günü ve bayramlık yüzü. Çünkü bu günlerde inşaat çalışmaları duruyor.

Yazlıkçılar yaz sonu, sezon kapanıp da şehirlere döndükten sonra yasakların bitimiyle ortalığı inşaatlar ve inşaatlara hizmet eden araçlar tozu dumana katarak ele geçiriyor. Kalplerini Bodrum'da bırakıp şehirlere dönenler bu canım coğrafyanın nasıl da koca bir şantiyeye döndüğünü hayal bile edemezler. Etmesinler de zaten, çok üzülürler.

Ben de geçtiğimiz yıllarda, bu tahammülü zor gürültü, patırtı, toz dumandan ve hafriyat kamyonları dolayısıyla delik deşik olup tehlike saçan yollardan nasibimi ziyadesiyle aldım.

Evimizin hemen sırtındaki arazide bir inşaat şirketi Gümüşlük'te eşi benzeri görülmemiş bir yoğunlukta bir proje başlattı. Bodrum'un özgün mimarisiyle ilişkisi olmayan, adeta toplu konut tadında, bulunduğu köyün, mahallenin özgün dokusundan kopuk ve sırf proje her yerden görülebilsin diye inşaatın tepesine koyduğu dev, ışıklı tabelasıyla etrafını saygısız bir şekilde rahatsız eden bir proje. Bulunduğu mahalle taş duvarlarla örülmüşken, böyle bir mahalleye yüksek, çirkin beton duvarlar dikip geçebilen bir zihniyet.

Bodrum yarımadasında maalesef buna benzer çok örnek var. Birçok inşaat şirketi maliyetleri düşürmek, işlerin hızlanması ve estetik hiçbir kaygıya sahip olmamaları gibi sebeplerden bulundukları coğrafyanın tarihi, coğrafi, fiziki özelliklerini dikkate almadan, çevreyi iyi gözlemlemeden, geldiği mahalleye bakmadan, yalnızca kazanacakları parayı gözeterek doğal yapıdan kopuk, estetikten yoksun ve bu coğrafyanın sahip olduğu değere zarar verecek, kalitesiz işler yapıyorlar.

Hem görsel hem de işitsel olarak bu şiddete maruz kalmış bir kişi olarak ben bu durumla baş edebilmek için birtakım yöntemler geliştirmek durumunda kaldım geçen senelerde. Çünkü burası yuvamdı ve hayatım buradaydı. Ya bu deveyi güdecektim ya da bu diyardan gidecektim. Çok sevdiğim mahallemi bırakıp gitmek yerine farkındalık çalışmalarından yola çıkarak dikkatimi yönetmeyi seçtim. Dikkatimi görmek/duymak istemediklerimden ziyade görmek/duymak istediklerime yönelterek bu tatsız gerçekle baş etmeye çalıştım. Hayatta yalnızca yaşamayı seçtiğimiz deneyimlerle karşılaşmayabiliyoruz. Bizim kontrolümüz dışında gelişen ve bize rahatsızlık veren deneyimlerle de karşı karşıya kalabiliyoruz. Burada değerli olan "olan"dan ziyade bizim "olana yaklaşımımız". Hayatımızda kontrolümüz dışında gelişen olaylara olan yaklaşımımız büyük oranda yaşam deneyimimizin kalitesini belirliyor.

İnsan nasıl da balık hafızalı olabiliyor. Bazı şeyleri unutabilmek belki de her şeye rağmen hayata tutunmamızın ve devam edebilmemizin en önemli sebeplerinden. Bayram sessizliği sebebiyle bir süredir İstanbul'da olduğum için varlığını unuttuğum inşaat terörü yaptığım yürüyüşlerde gürültüsüyle değilse de görüntüsüyle kendini bana hatırlattı. Asıl sahibinin bahar çiçekleri, kaktüsler, okaliptüs, zeytin, incir, pinar ağaçları (pırnal meşesi) olduğu toprakların adım adım bu betona, iş makinelerine, bu coğrafyaya ait olmayan yapılara yenik düşüşünü gözlemlemek çok üzücü.

Halbuki binlerce yıllık geçmişe sahip, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bu topraklar hâlihazırda nasıl da değerli hazinelere sahip. Bugün hâlâ yaşadığımız zamana kadar ayakta kalmayı başarmış, bazısı özenle korunarak bugünlere gelebilmiş eski yapıların örneklerini görüyoruz hayatın içinde. Nasıl da özenli, zarif, bulunduğu coğrafyayla uyumlu malzemelerden inşa edilmiş, yalın ve estetik özelliklere sahipler. Bu gibi yapılara baktıkça içimiz açılıyor, mutlu oluyoruz. Keşke hepimiz sahip olduğumuz bu değerlerin kıymeti bilsek. Keşke var olan eski köy evlerini, özgün dokularını koruyarak dönüştürmeye daha çok özen göstersek ve hayata kazandırmayı tercih etsek. Yeni yapıları da tarihlerdir süregelen coğrafi özellikleri gözeterek, doğaya saygı göstererek, aslına uygun bir şekilde yorumlasak.

Mesela, Gümüşlük köyünün entelektüel camiasının hayatında uzun yıllar önemli bir yer etmiş ama geçtiğimiz on senede işletmecisinin değiştiğini bildiğimiz Club........

© T24


Get it on Google Play