menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Marmara Denizi ‘‘hasta’’ ve iklim değişikliği, krizi derinleştiriyor

10 1
08.06.2024

Diğer

08 Haziran 2024

Kentsel ve endüstriyel kirliliğin yanı sıra aşırı avcılık ve iklim değişikliği baskısı altında olan Marmara Denizinin ekosistemi, son 50 yılda oldukça ağır dönüşümler geçirdi ve telafisi mümkün olmayacak şekilde bozulmaya doğru gidiyor. Büyük avcı balıkların denizden kaybolması, sistemin bu türleri barındıramayacak hale geldiğine işaret ediyor. Bugün Marmaradaki balıkçılığın yüzde 90’ını yalnızca 11 tür oluşturuyor. Bu türlerin başında, av verimi her geçen yıl azalan hamsi geliyor. Uzmanlar, giderek kaybolan türlerin, insan müdahalesi ve etkisi ciddi oranda azaltılmadan geri gelmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekiyor. Marmara Denizi için mevcut durum sürdürülebilir değil ve tüm paydaşların tam bir uzlaşı ile mevcut baskıların azaltılmasını sağlaması gerekiyor.

Son üç yıldır 8 Haziran, Türkiye Çevre Haftası kapsamında ‘‘Marmara Denizi Günü’’ olarak kutlanıyor. Marmara Belediyeler Birliği; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın da desteğiyle, Marmara Denizi’ni çevreleyen 7 ilde (İstanbul, Kocaeli, Bursa, Yalova, Balıkesir, Çanakkale ve Tekirdağ) etkinlikler düzenleyecek. Bugün, Marmara Denizi’nin sorunlarını tartışmak ve korunmasına yönelik farkındalık yaratmak için de önemli bir fırsat. Nitekim bilim insanlarına göre Marmara Denizi ‘‘hasta’’ ve ekosistemi, eski haline döndürülemeyecek şekilde zarar görmüş durumda.

Daha büyük denizlere ancak iki dar boğaz ile bağlanan ve su sirkülasyonu sınırlı olan Marmara Denizi, 1980’lerden bu yana artan insan kaynaklı baskılar nedeniyle belirgin şekilde zarar görüyor. Denizi çevreleyen 7 ilin en az 25 milyonluk nüfusu ve özellikle İzmit Körfezi’nde yoğunlaşan sanayi; kentsel ve endüstriyel kirlilik yaratıyor. İzmit’in yanı sıra Gemlik, Bandırma ve Tekirdağ’daki limanlar da gemicilik kaynaklı kirliliğe sebep oluyor. Gelişmiş teknolojilerle donatılmış balıkçılık filosu ise Marmara Denizi’nde hâlâ tutunmaya çalışan az sayıda türe göz açtırmıyor. Son yıllarda Marmara Denizi’nde yapılan balıkçılığın yüzde 90’ını yalnızca 11 tür oluşturuyor. Bu türlerin başında her geçen yıl av verimi giderek azalan hamsi geliyor. Tüm bu olumsuzlukların Marmara Denizi ekosistemi üzerindeki etkisi, küresel ısınma ile birlikte daha da perçinleniyor.

Uzmanlar, Marmara Denizi ekosisteminin son 30 yılda oldukça ağır dönüşümler geçirerek bozulduğuna ve hiç olmadığı kadar kırılgan hale geldiğine dikkat çekiyorlar. Bilim insanlarına göre kaybolan türlerin geri gelmesi ve ekosistemin eski sağlığına kavuşması ancak ve ancak bu deniz üzerindeki insan kaynaklı her türlü baskının ciddi oranda azaltılmasıyla mümkün olabilir.

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nden Prof. Dr. Nazlı Demirel’in konuyla ilgili değerlendirmelerini aşağıda paylaşıyoruz:

‘‘Marmara Denizi, ekonomik öneme sahip birçok balığın, beslenmek için Akdeniz ve Ege’den Karadeniz’e uzanan yolculuklarında konakladıkları ve yumurta bıraktıkları bir iç deniz. Aynı zamanda hem Akdeniz hem Karadeniz sularının etkisi altında olduğu için, buradaki ekosistemin kendine has özellikleri var.

Marmara Denizi’nde, Akdeniz’in tuzlu ve yoğun sularının alt tabakada, Karadeniz sularının ise üstte yer aldığı iki katmanlı bir yapı var. Besin açısından zengin Karadeniz suları, yüksek verimli bir üst tabaka oluştururken, oksijence zengin Akdeniz suları ise dip yaşamını ve biyoçeşitliliği destekliyor. Dolayısıyla Marmara, yüzölçümü anlamında diğer denizlerimizden çok daha küçük olsa da balıkçılık anlamında epey verimli. Hatta 2000’li yılların sonuna kadar Türkiye balıkçılığındaki payı, Akdeniz ve Ege’den yüksek seyrediyordu.

Ne var ki bu ekosistem, temelde insan kaynaklı çevresel etkiler yüzünden, son 30 yılda önemli değişim ve dönüşümler geçirdi. 2023 yılında yayınlanan bir çalışmamızda ilk defa kurulan ekosistem modeli, 1990-2020 yılları için Marmara Denizi’nde ekosistemin durumunu ortaya koyuyordu. Buna göre Marmara Denizi ekosisteminin dirençliliği, son 30 yılda önemli ölçüde azalmış durumda ve bu nedenle de insan kaynaklı rahatsızlıklara karşı hiç olmadığı kadar kırılgan.’’

‘‘Bir ekosistemin sağlığı ve direnci, barındırdığı canlıların birbirleriyle ve çevreleriyle ilişkisine bakarak anlaşılabilir. Bu canlı grupları arasındaki dengenin insan kaynaklı etkilerle değiştirilmesi; direnci daha düşük, yeni bir sistemin ortaya çıkmasına neden olur. Yalnızca doğal süreçler değil, insanların denizden elde ettiği yararlar da aksar. Toplumsal, ekonomik, yönetimsel sorunlar meydana gelir.

Yine 2023 yılında yayınladığımız bir başka araştırmada, son 35 yılda Marmara Denizi’nde yaşanan değişimlere kapsamlı bir bakış sunmaya çalıştık. Burada, 1986-2020 yılları arasında Marmara’nın ekosistemin üç farklı dönemden geçtiğini tespit ettik: (i) 1986-1995 arasında başlangıç durumunu temsil eden ‘erken rejim’, (ii) 1995-2015 yılları arasında, ekosistemin yeniden düzenlendiği ‘geçiş rejimi’ ve (iii) 2015’ten 2020’ye kadar, alternatif ekosistemin oluşturduğu ‘geç rejim.’

Başlangıç dönemindeki ilk koşullara baktığımızda palamut ve lüfer gibi türlerin bol; daha küçük balıkların ise dengede olduğunu görüyoruz - çünkü büyük balıklar, küçük balıklar üzerinde bir av baskısı kuruyorlar. Bu dönemde iklim değişikliğinin etkilerini henüz çok hissetmediğimiz gibi, endüstriyel baskı ve balıkçılık baskısı da oldukça az.

Ancak bir süre sonra, sistemin dengesi bozuldukça, besin zincirinin alt basamaklarında bulunan mikro canlıların (fitoplankton yani birincil üreticiler ile onun üzerinden beslenen zooplankton yani birincil tüketicilere ait türlerin) kompozisyonunda değişimler oluşuyor ve hassas olan türler sistemden çekiliyor. Örneğin oksijensizlik koşullarına veya sıcaklıklardaki dengesizliklere toleransı yüksek olan, ‘fırsatçı’ dediğimiz türler, tür kompozisyonu içinde ağırlıklı hale gelmeye başlıyor.

1990’larla birlikte, bir yandan Marmara Denizi üzerindeki nüfus ve sanayi baskısı artarken bir yandan da teknolojik gelişmeler nedeniyle balıkçılık filomuz genişledi ve denizde kalma kapasitesi de yükseldi. 2000’lerin başına geldiğimizde hem balıkçılık baskısı çok yükselmişti hem de sanayi kirliliği ve su kalitesindeki azalma çok ciddi seviyelere ulaşmıştı. Aynı dönemde yüzey suyu sıcaklıklarında kaydedilen artışlar ile iklim değişikliğinin etkileri de belirginleşmeye........

© T24


Get it on Google Play