menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

John Stuart Mill’in kuramsal yolculuğunun iki durağı: ‘Şiir’ ve ‘kadın’

16 18
latest

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

15 Haziran 2025

John Stuart Mill

Özgürlük felsefesinin öncülerinden John Stuart Mill (1806-1873), 19. yüzyılın ‘liberal düşünce’ kuramcısı olmak yanında eğitimi ve yaşam biçimiyle de sözü edilmesi gereken bir düşünürdür. Devlet gücünün bireyselliği tehdit eden dayatmalarına karşı birey özgürlüğünü savunan Mill’in Özgürlük Üstüne kitabı onun bu görüşleri için başucu kaynağıdır. Vaktiyle Hürriyet (1997; çev. Mehmet Osman Dostel) adıyla okuduğum bu kitabın yanına, onun felsefesi için hiç olmazsa Faydacılık ile Kadınların Köleleştirilmesi de eklenmelidir. Belirtmeliyim ki burada söyleyeceklerimle onlardan çok daha fazlası, ilgilisinin malumudur ve benim bu yazım da Mill’in özgürlük felsefesini tartışacak bir yazı değildir.

Otobiyografi (2021; çev. Özgüç Orhan) kitabını okuduğumda düşünürün, “Şayet bir teki müstesna bütün insanlar aynı fikirde olsalar ve yalnız bir kişi muhalif fikirde olsa, nasıl bu şahsın elinde kuvvet olsa, insanları susturmaya hakkı yoksa insanların da bu tek kişiyi susturmaya daha fazla hakları yoktur.” (H, 30) yargısının kuramsal yolculuğuna tanık oldum diyebilirim. Otobiyografi, birçok yazının dağınık bilgilerini, sahibinin sahih açıklamalarıyla anlatan ve üstelik de kurmaca metnin üslubuna yakın duran bir itiraf metni olarak okunabilir.

Zamanın hukuk ve politika ortamında hatırı sayılır yeri olan bir babanın özel yöntemlerle yetiştirdiği oğul John Stuart, bir yüzyılın düşünce tarihine damgasını vururken bu ayrıcalığını, akranlarıyla yol alacağı dünyaya, “çeyrek yüzyıllık bir avantajla başlamış olmaya borçlu” olduğunun bilincindedir elbette. Ne var ki dışa dönük bu avantajı genç Mill’e içsel bir yarar sağlamamıştır; büyük felsefesinin küçük depresyonları olacaktır. Benim de bu yazımla vurgulamak istediğim, yaşamdaki tek amacı “dünyayı düzeltmek” olan düşünürün erken başlamış çok özel eğitiminde adeta yok sayılan ‘sanat ve hayal gücü’ ile onun kendi özgürlük felsefesini kurarken düşünceleriyle zenginleşeceği bir ‘kadın’ varlığına değinidir, o kadar.

Mill’in Otobiyografi kitabının “Zihinsel Tarihçemde Bir Bunalım, İleriye Doğru Bir Aşama (1826-1832)” başlıklı bölümü, söz yerindeyse bir ‘itiraf’ yazısıdır. Yirmi yaşındaki gencin, “bir rüyadan uyanır gibi uyanma zamanı gelmişti” dediği 1926 yılının sonbaharındaki “Uğruna yaşayacak hiçbir şeyim kalmamış gibiydi.” beyanı, biyografiye eklenmiş bir kırılma zamanıdır. Genç Mill’in bu ideal kaybının öncesindeki ‘faydacı’ etkinliklerinde, “Şiirin duyguları eğitmeninin bir yolu olarak insan kültüründeki yerine tamamen kördüm.” açık sözlülüğünün etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Frank M. Turner’ın, “Aslına bakılırsa John Stuart Mill, duygusal açıdan bir kötürüm olarak yetiştirilmişti.” (Avrupa Düşünce Tarihi, 2019; çev. Soner Soysal) yargısı, bilge babanın yirmi yıllık ‘katı’ eğitimini tartışmaya açar.

Baba James Mill’in, akranı erkek çocuklardan uzak tutarak “sıra dışı” yöntemlerle eğittiği oğul John Stuart, üç yaşlarında Yunanca öğrendiğinde ilk kitap olarak Aisopos’un Masallar kitabını, ikinci olarak da Anabasis’i okumuştur. Herodotos, Ksenophon ve Sokrates de onun bu çocukluk yıllarının yazarlarıdır. Yunanca metinler okuduğu bu yıllarda ‘aritmetik’ de öğrenen genç Stuart, eğitim çalışmalarını sabah yürüyüşlerinde eşlik ettiği babasıyla sürdürmüş, sekiz yaşlarındayken Latince öğrenince de Vergilius’un Çoban Şiirleri ve Aeneis ile Ovidius’un Dönüşümler kitaplarını okumuştur. On iki yaşlarındayken eğitim programına ‘mantık’ eklenen çocuk öğrenci, Organon ile Analitikler kitaplarını okumuştur. “Platon’un Gorgias, Pratagoras ve Devlet olmak üzere en önemli diyaloglarından bazılarını” okuyan John Stuart, on dört yaşındayken bir yıllığına gittiği Fransa’da bu kez edebiyat dünyasıyla ilgilenmiştir. On altı yaşlarında ilk denemelerini yazmaya başlayan John Stuart, sonraki yıllarda babasının aracılığıyla yakınlaştığı ve kendisi üzerinde hayli etkili olacak ‘Faydacılık’ düşüncesinin kusucusu Jeremy Bentham’ın çevresine eklenmiştir. Ve ardından gazete yazıları, iş yaşamı, iktisat eğitimiyle sonraki kuramsal donanımlar, evlilik, kitaplar…

Babasının, söz yerindeyse ‘proje çocuk’ olarak eğittiği John Stuart’ın pek çok kaynakta yer almış bu biyografi bilgilerini, ilkeleriyle kuşatıldığı ve düşünce tarihine eklenecek Benthamcılığın (Faydacılığın) yayıldığı zamandaki “Bir İnsan Olarak Neydim” sorusunu sorma gerekçesi için sıraladım. Henüz on altı-on yedi yaşlarındayken kendisi gibi bir grup genç arkadaşıyla “Faydacılar Derneği” kurmuş ve babasının görüşlerinin etkin olduğu bu dernek çalışmalarıyla “insanların görüşlerini değiştirmek” istediklerini Otobiyografi kitabında ayrıntılarıyla anlatan John Stuart, gruba yöneltilen “salt akıl yürütme makinesi tanımlaması”nın kendisi için de geçerli olduğunu onaylar. Durumun(un) farkında olan ‘faydacı’ genç aktivist, kendi ‘şiir’ eksikliklerine dikkat çeker: “Hem teoride hem de pratikte duyguyu geliştirmenin bu ihmali doğal olarak başka şeylerin yanı sıra şiirin ve genel olarak insan doğasının bir unsuru olan hayal gücünün küçümsenmesine yol açtı.” (O, 85). ‘Kalvinci rahip’ babasının bir tür ‘manastır’ eğitimine tabi tuttuğu John Stuart, “şiirin duyguları eğitmenin bir yolu” olduğu gerçeğini göremeyişindeki körlüğünden kendi çabasıyla kurtulur: “Kendimi ve başkalarını faydacı olarak adlandırmaktan vazgeçtim ve ‘biz’ zamiri veya başka bir kolektif adlandırmayla sekterlik [hizipçilik / HÖ] sergilemeyi bıraktım.” Bu şiir yoksunluğunun öz eleştirisi, daha sonraki depresyonu atlatmayı da kolaylaştırır.

Genç Mill’in ‘toplumcu’ ilk faaliyetleri dönemindeki şiir yoksunluğu, Fransız estetikçi Caharles Lalo’nun, “Vaktinden önce olgunluk, esrarlı ve çapraşık fizyolojik, psikolojik birçok şartın yardımını icap ettirir.” (2004; çev. Burhan Toprak)........

© T24