menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Renad’ın mutfağından bir savaşın öyküsü

20 12
01.09.2025

Diğer

01 Eylül 2025

Filistinli Renad Attallah

Gazze savaşı başladığından bu yana Filistinli bir küçük kız, Filistin’in sesi oldu. Adı Renad Attallah. On bir yaşında. Renad’ın hesabı kısa sürede yüz binlerce, ardından milyonlarca takipçiye ulaştı. Onun varlığı, savaşın dijital çağda nasıl kayda geçtiğinin güçlü bir örneği olacaktı.

Videolarında arka planda karanlık mutfak, bazen bir fener, bazen de küçük bir ocak görünüyordu. Kameraya dönerken bir şef değil, oyun oynayan bir çocuk gibiydi. “Bugün size farklı bir tarif göstereceğim” dediğinde hem arkadaşlarına hem de milyonlarca yabancıya sesleniyordu. Onu izleyenler, gülüşünün ardında bir çocuğun hayallerini görüyordu: annesine küçük bir sürpriz yapabilmek, savaşın gölgesinde bile biraz tatlı yiyebilmek, hiç kullanılmamış bir tabağa yemeğini koyabilmek…

Bugün @renadfromgaza hesabının biyosunda sadece “Çocuklar Çocuk Olabilmeli’” cümlesi yazıyor. Ve belki de savaşın gölgesinde söylenebilecek en haklı söz bu.

Renad ile ilk kez “Gazze usulü fattah” yaptığı bir videosunda tanıştım. Renad, küçük taşınabilir ocağını yakıyor, tencereye tavuk parçalarını bırakıyor ve yüzünde heyecanla kameraya dönerek tarifine başlıyordu: “Bugün sizin için Gazze usulü fattah hazırladım. Bu yemek hem küçüklerin hem büyüklerin sevdiği geleneksel bir lezzet. Uzun zamandır yapmak ve size göstermek istiyordum ama tavuk bulmak mümkün değildi. Şimdi nihayet elimde var.” Tencereden buhar yükselirken sesi sakindi ama coşku doluydu. Bu, sadece bir yemek tarifi değildi; uzun süredir eksik olan bir malzemenin bulunmasıyla gelen sevinç, savaşın karanlığında küçük bir zaferdi. O anda mutfak, yalnızca yemek pişen bir yer olmaktan çıkıyor; belirsiz bir dünyanın ortasında ritim tutmaya çalışan bir çocuğun sesi oluyordu.

On bir yaşındaki Renad, sık aralıklarla önüme düşen videolarında elinde ne varsa onunla yemek yapıyordu. Bir süre sonra savaşı haberlerden değil, sadece onun mutfağından takip etmek istediğimi fark ettim. Renad yardım kolisinden çıkan makarnayı çorbaya çeviriyor, süt tozundan kek deniyor, “Gazze usulü mercimek” hazırlıyordu. Malzemeler azaldıkça tarifler sadeleşiyor; yardımlar geldikçe yeniden çeşitleniyordu. Bir kutu un ya da bir paket şekerle yaşadığı sevinç, milyonlara normal hayatın ne kadar kırılgan ama aynı zamanda ne kadar kıymetli olduğunu hatırlatıyordu.

Onu benim gibi geçen iki yıl boyunca izleyenler yalnızca bir çocuk şefin tariflerini görmedi. Kameranın karşısında, savaşın gölgesinde hayatta kalmanın gündelik pratiklerini izlediler. Yüzündeki gülümseme, mutfağın bir sığınak; yemek pişirmenin ise hayata tutunma biçimi olduğunu hatırlatıyordu. “Bugün Gazze usulü şöyle yapacağız” derken, ekmek kızartmanın, nohut yumuşatmanın, makarna suyunu saklamanın bile bir hayatta kalma eylemine dönüştüğünü gösteriyordu.

Onun mutfağı, sadece açlığı bastırmanın değil; kimliği, hafızayı ve varlığı korumanın da mekânı oldu.

Yemek bitti, çocukluk da

Yaz başında Renad’ın yüzü solmaya, gülümsemesi kaybolmaya başladı. Önce sessizleşti. Sonunda, suskunluğunu şu sözlerle bozdu: “Kelimenin tam anlamıyla yiyecek hiçbir şeyimiz yok” Bu sözler, Gazze’de açlığın gündelik hayatı nasıl tükettiğinin en yalın ifadesiydi. Artık Renad o çok sevdiği yemek videolarını yapamıyordu. Renad’ın incelen yüzü, boş tenceresi, gözlerinin altındaki mor halkalar yalnızca kişisel bir hikâye değil; bütün bir toplumun maruz bırakıldığı sistematik kıtlığın, açlığın ve şiddetin........

© T24