menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

21 Haziran saldırısından sonra neler değişti?

11 0
23.06.2025

Diğer

23 Haziran 2025

Trump, 21 Haziran'da ABD'nin İran'daki üç nükleer tesise saldırısını izlerken

ABD’nin 21 Haziran 2025 gecesi İran’daki nükleer tesisleri hedef alarak gerçekleştirdiği hava saldırısı, Ortadoğu’daki krizleri bir üst seviyeye taşıyan bir tırmanış değil; hem Amerikan iç siyasetinde hem de uluslararası sistemde daha derin ve yapısal değişimleri tetikleme potansiyeline sahip niteliksel bir dönüşüm.

Sonuçları zamanla netleşecek olsa da, şimdiden bazı temel değişimleri gözlemlemek mümkün.

21 Haziran saldırısı, Amerikan siyasetinde Trump döneminde giderek belirginleşen yürütme ağırlıklı karar alma eğilimini keskinleştiren bir adım oldu. Trump, İran’ın nükleer programına karşı doğrudan askerî müdahale kararı vererek kendisinden önceki Amerikan başkanlarının da gündemine gelen ancak hiçbirinin hayata geçirmeye cesaret edemediği bir tercihte bulunmuş oldu.

Üstelik Trump bu kararı alırken ne Kongre onayına başvurdu ne de herhangi bir toplumsal ya da kurumsal denge mekanizmasını devreye soktu. Bu durum, savaş gibi yüksek riskli karar alanlarında yürütme yetkisinin, yasama organının denetimi veya kamuoyu meşruiyeti aranmaksızın kullanılabildiği bir yönetsel pratiğin giderek kurumsallaşmakta olduğuna işaret ediyor. Aslında durum biraz da Robert Kagan’ın savaşın daha ilk günü yazdığı yazıdaki uyarısını doğruluyor: Savaş, Trump’a Amerikan demokrasisinin kalan son yapılarını da yıkmak için ideal bir zemin sunabilir.

Trump’ın İran saldırısı kararı Demokrat Parti’nin ilerici kanadı tarafından eleştirilmiş olsa da, müesses nizam çevrelerinden gelen zımni destek, bu kararın içerdiği yapısal tehlikenin yeterince fark edilmediğini ya da bilinçli biçimde görmezden gelindiğini de gösteriyor.

Aynı zamanda bu adım, Trump’ın 2024 seçim kampanyasında verdiği “Amerika’yı yeni savaşlara sokmama” vaadiyle açık bir çelişki içinde. Bu çelişki, Cumhuriyetçi Parti’nin tabanı açısından hem stratejik tutarlılık hem de liderlik bağlılığı düzeyinde yeni bir sorgulama zemini doğurabilir.

ABD’nin 21 Haziran gecesi hedef aldığı nükleer tesislerin büyük bölümü, uzun yıllardır olası saldırılara karşı korunaklı biçimde inşa edilmişti. Derin yeraltı yapıları, betonarme sığınaklar ve dağlık bölgelerde konumlandırılmış kompleksler, İran’ın nükleer programını dış müdahalelere karşı kısmen korunaklı hale getiriyordu. Buna ek olarak, saldırının öncesinde İran’ın bazı zenginleştirilmiş uranyum stoklarını ve gelişmiş santrifüj sistemlerini alternatif lokasyonlara taşıdığı da tahmin ediliyor.

Dolayısıyla saldırının, İran’ın nükleer programın teknik sürekliliğine ciddi bir darbe vurmuş olsa da tamamen bitirmiş olduğunu iddia etmek doğru olmaz.

Üstelik İran’ın nükleer programı, rejim açısından yalnızca bir güvenlik aracı değil; aynı zamanda ulusal onur, teknik bağımsızlık ve bölgesel güç statüsünün sembolü. Bu bağlamda nükleer teknolojiye sahip olma arzusu, yalnızca iktidarda bulunan rejimin değil, daha geniş siyasal-toplumsal çevrelerin de ortaklaştığı bir ulusal hedef.

Bu nedenle rejim değişse dahi İran’ın nükleer pozisyonuna ilişkin temel tercihlerin kolayca dönüşmesi beklenmemeli. Daha muhtemel olan, İran’ın orta vadede programı yeniden yapılandırırsa; bu süreci daha gizli, dağınık ve dış gözleme kapalı biçimde yürütmesidir.

Son olarak, bu müdahale yalnızca İran’ın değil, nükleer silah edinmeyi hedefleyen diğer devletlerin de stratejik hesaplarını etkileyecek. Bu tür aktörler açısından artık........

© T24