ABD’nin “uyuşturucuyla savaşı”nda son cephe: Venezuela
Diğer
07 Eylül 2025
Son bir ayda Karayipler açıklarında artan savaş gemileri ve Washington’un Maduro’nun başına biçtiği 50 milyon dolarlık ödül, ABD ile Venezuela arasında artan gerilimi açıkça gözler önüne seriyor.
Sadece son bir ay içerisinde olanlar bile savaş ihtimalini gündeme getirmek için yeterli:
7 Ağustos’ta ABD, Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro’nun yakalanmasına yönelik ödülü 25 milyon dolardan 50 milyon dolara çıkardı.
21–22 Ağustos’ta ABD, Aegis güdümlü muhripler, kruvazörler, çıkarma gemileri, nükleer denizaltılar ve yaklaşık 4 bin askerden oluşan deniz kuvvetini Karayipler’in güneyindeki Venezuela kıyılarına sevk etmeye başladı. Bu harekât, resmi olarak “uyuşturucu kaçakçılığına karşı operasyon” olarak tanıtıldı.
26 Ağustos’ta Venezuela İçişleri, Adalet ve Barış Bakanı Diosdado Cabello, sınır geçişlerini güvence altına almak amacıyla Kolombiya sınırına 15 bin asker ve polisin konuşlandırılacağını duyurdu.
28 Ağustos’ta Reuters, ABD’nin Karayipler’in güneyinde daha önce görülmediği kadar büyük bir deniz kuvveti konuşlandırdığını bildirdi ve gerilimin yükseldiğine dikkat çekti.
30 Ağustos’ta USS Lake Erie kruvazörü, Panama Kanalı’nı geçerek Karayipler’e yöneldi, böylece ABD donanması bölgeye yerleşmiş oldu.
1 Eylül’de Maduro, ABD’nin bu hamlesini “rejim değişikliği” çabası olarak nitelendirdi, Venezuela’da seferberlik emri verdi ve savunma hazırlıklarını en üst düzeye çıkardı.
2 Eylül’de ABD Başkanı Donald Trump, Venezuela’dan çıkan uyuşturucu yüklü bir tekneye “ölümcül saldırı” düzenlendiğini duyurdu. Trump, bu saldırıyı “uyuşturucuya karşı artan ABD askeri varlığının bir parçası” olarak nitelendirdi. Maduro hükümeti ise sahil ve sınır savunmasını güçlendirdi.
Bütün bu gerilimin arka planında ABD’nin 1990’lardan bu yana yürüttüğü “uyuşturucuyla mücadele” politikası var.
ABD, “Cartel de los Soles” adlı bir örgütün Venezuela’nın askeri liderliği tarafından yönetildiğini ve bu örgütün uluslararası uyuşturucu trafiğinde (özellikle de Kolombiya’da üretilen uyuşturucunun ABD’ye gönderilmesinde) kilit rol oynadığını iddia ediyor.
Bu çerçevede Diosdado Cabello, örgütün önemli bir lideri olarak gösteriliyor. Ancak bu iddiaların çoğu, mahkemeye sunulmuş delillere değil tanık ifadeleri ve istihbarata dayanıyor. Hugo Chávez döneminde güvenlik şefi olan ve ABD’ye kaçtıktan sonra tanıklık yapan Leamsy Salazar, bu iddiaların en önemli kaynağı.
Venezuela hükümeti bu iddiaları reddediyor ve “emperyalist propaganda” olarak nitelendiriyor. Maduro, ABD’ye ulaşan kokainin büyük kısmının Kolombiya’dan ve Pasifik kıyılarından geldiğini, bu oranın yüzde 87 olduğunu, Venezuela’dan gelen oranın ise sadece yüzde 5 civarında kaldığını belirterek, buna rağmen askeri hareketliliğin Karayipler üzerinden yapılmasına tepki gösteriyor.
ABD’nin Kolombiya’da yedi adet askeri üssü olduğunu vurgulayan Maduro, “ABD Kolombiya’da yedi üs, personel, ekipman ve teknoloji bulunduruyor. O halde kokain üretimi buraların etrafında niye üç katına çıktı?” diye soruyor.
Maduro’ya göre, suçluların gerçek adresi ABD. Uyuşturucu satışından elde edilen kazançların kimlerin cebine gittiğini ve ABD içindeki hangi bankalara yatırıldığını soran Maduro, ABD’nin en başta kendi toprakları içinde bu sorunu çözmesi gerektiğini öne sürüyor ve ekliyor:
“ABD önce kendi toplumunu kurtarmalı. Bu toplum en yüksek oranda yasadışı madde tüketimi yapan toplum.”
Latin Amerika’da uyuşturucu kaçakçılığı, insani, toplumsal, siyasi ve sosyo-ekonomik açıdan çok ciddi sonuçlar doğuran hem bölgesel hem de uluslararası boyutları olan bir güvenlik sorunu.
ABD, bu sorunu ulusal çıkarlarına tehdit olarak algılıyor. Özellikle Soğuk Savaş sonrası Latin Amerika’ya yönelik söylem ve politikalarında, ABD’nin bu “tehdidi” bir ulusal güvenlik meselesi haline getirdiğini, yani meseleyi güvenlikleştirdiğini görüyoruz.
Latin Amerika’daki uyuşturucu........
© T24
