Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına saldırı – 1: Hukuki sınırlar
Diğer
31 Mart 2025
Gücünü haklılığından almak tabiri herkesin malumudur. Genelde hakkı yenen, hak mücadelesi veren insanlardan duyulur. Haklılık, bir hakka dayanan ve onun kullanım sınırlarını aşmayan davranış ve iddialara ilişkindir. Ne var ki ülkemizde keyfî hukuksuzluklara muhatap ve hatta hedef olabilmektedir.
Haklarının ihlal edildiğini düşünen ve bununla alakalı eylemliliği tercih eden insanların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sistematik olarak ihlal edildiği bir düzene yerleşildi. Hatta insanların hakkını kullanmak istemesi ihtimaline karşı önlemsel hak ihlali dahi normalleşti. Bu, bugünlük bir mesele de değil. Bu hakkın kullanımının ve buna müdahale eden kolluğun yetkisinin sınırlarına göz atalım. Hukuksuzluğu bertaraf etmeye yeteceğinden değil, haklılıktan güç alabilmek için.
(Bu çerçevede yazının ilk bölümünde hakkın sınırları ve hakkın kullanımına yönelik müdahalenin sınırlarına değinilecek, ikinci bölümünde ise işkence suçu başta olmak üzere ortaya çıkabilecek ceza sorumlulukları açıklanacaktır.)
1- Barışçıllık: Bu haktan yararlanabilmek için ilgili toplantı veya gösteri yürüyüşü barışçıl, yani silahsız ve saldırısız olmalıdır (AY m. 34 I).[1] Barışçıllık bakımından kıstasın şiddet kullanmama, böyle bir niyet göstermeme, şiddeti özendirmeme olduğu söylenebilir.[2] İnsanların can, vücut bütünlüğü ve mal güvenliğine halel getirmeyen davranışların – sözgelimi abartılı ve kaba ifadelerin, sloganların, pankartların – prensip olarak hoşgörülmesi gerektiği unutulmamalıdır.
2- Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’ndaki sınırlamalar: Kanun, hakkın kullanımını değil sınırlanmasını önplanda tutar görünmektedir. Zira kanunda belirlenen şartların ihlali, suç (2911 sayılı Kanun’a muhalefet) olarak düzenlenmektedir. Bu şartlar şu şekilde özetlenebilir:
- Bildirim (m. 3, 10)
- Bildirim sonucu belirlenen yer ve güzergâha uyma (m. 6, 11, 20)
- Eyleme güneş doğduktan sonra başlanması (m. 7)
- Eylemin parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen yerlerde ve TBMM’ye bir kilometre uzaklıktaki alan içinde olmaması (m. 22)
- Saldırı aleti;
yasadışı örgütlere ilişkin sembol, slogan ve yazılar;
kimliği gizlemek amaçlı giysilerin bulunmaması (m. 23)
- Halkı kanuna aykırı gösteriye kışkırtmama (m. 27)
2a- Kimliği gizleme: Bu şartlar bakımından özellikle yüzün örtülmesi konusuna değinmek gerekir. Yüzün örtülmesi kimliği gizleme amaçlı değil de sağlığın korunması, kolluğun kullandığı gazdan sakınılması amacıyla ve hatta kostüm taşıma niyetiyleyse kullanılan giysilerin ilgili şartı ihlal ettiği söylenememelidir. Amacın kimliği gizlemek olduğunu ispat yükü savcılıktadır.
2b- Bildirim şartı: Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı herhangi bir izne tabi olmaksızın kullanılabilir. Bu, doğrudan Anayasa’nın 34. maddesi ile koruma altındadır. Ancak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 10. maddesi bir bildirim şartı öngörmüştür.[3] Bu şartın yerine gelmesi için yetkili makama bildirimde bulunulması yeterli olup idarenin onayı veya izni gerekli değildir.[4] Bunun için valilik veya kaymakamlığa en az 48 saat önceden bildirimde bulunulmalıdır.[5] Bildirim yükümlülüğü; hakkın kullanımından caydırmak için değil, öncelikle hakkını kullanacak kişilerin güvenliği ve eylemin salahiyeti bakımından yeterli önlemin alınabilmesine ilişkindir.
Bildirim şartının önemli istisnası: Anayasa Mahkemesinin de tanıdığı/bağlı olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadına göre bildirim yükümlülüğü istisnasız değildir. Derhal tepki verilmesinin makul olduğu durumlarda barışçıl bir eylem dağıtılamaz.[6] Dolayısıyla güncel bir gelişmeye verilen anlık sayılabilecek toplumsal tepki ile (bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemek sebebiyle) hakkın sınırının aşıldığı iddia edilemez.
Sonuç olarak ifade özgürlüğünün kolektif bir görünümü olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı[7] ve bu hakkın kullanımının meşruiyeti bakımından en önemli husus barışçıllıktır. Barışçıl olmadığı söylenemeyen bir eylemin kanuni hükümler veya idari kararlar gerekçe gösterilerek kısıtlanması çoğu zaman hak ihlali teşkil etmektedir.
Türk yargısı için de bağlayıcı olan AİHS’e[8] göre barışçıl olduğu sürece bir eylem neredeyse dokunulmazdır. Kanunların AİHM içtihadı ile çeliştiği bir gerçektir. Kanuni olan müdahaleler sırf bu yüzden hukuka aykırılığını/hak ihlali niteliğini korumaktadır. AİHS’in iç hukukta üst norm olduğu, kanun ile hak ve özgürlüklerin sınırlarının fazladan daraltılamayacağı unutulmamalıdır. Aslında AYM kararları da AİHM’in tutumuna uzak düşmemektedir ancak bu tutum kolluk, savcılık ve ilk derece mahkeme uygulamalarına yansımamaktadır. Bu........
© T24
