Hayâsız Ceza Hukuku: Teşhirci eşcinsel eylemlere ilişkin yasa teklifinin kabul edilemezliği üzerine
Diğer
27 Nisan 2025
Modern ceza hukuku; bireysel ve kamusal hukuki değerleri, toplumsal düzeni bozucu etkisi yüksek eylemlerden (suçlardan) korumayı amaçlar. Siyasi hesapların ve ahlaki yargıların korunması ile ilgilenmez. İlkinin sakıncası sanıyorum ki Türkiye’nin günlük pratiği dolayısıyla herkesin malumudur. Ancak ikincisinin sakıncası da ondan aşağı kalır değildir. Eşcinselliğe cezai sonuç bağlayan gündemdeki yasa teklifinde[1] görülen ahlakçı yaklaşımın modern ceza hukuku ve demokratik toplum düzeninde yeri yoktur.
Açıklamaya Almanya’dan bir örnekle başlayalım. Alman ceza hukukunda on yıllar önce bir dönüşüm yaşanmıştır. Bir perspektif değişikliği ile ceza hukuku (salt) ahlaki yargılardan arındırılıp hukuki değerlerin korunmasına özgülenmiştir. Bu yolda cinsel suçlar amiral gemi rolünü üstlenmiş, ahlaki mülahazalara yatkınlığı en yüksek olan bu alan bir hukuki değer temelinde tekrar ele alınmıştır: cinsel özbelirlenim (özerklik, otonomi). Bu hukuki değer, kişinin yalnızca kendisinin belirlediği ve kabul ettiği cinsel oluşlara dâhil olabileceği kabulü ile şekillenmiştir. Bu bağlamda ancak rıza dışı cinsel eylemler veya hangi cinsel oluşa dâhil olacağını serbestçe belirleyecek durumda olmayan kişilere (çocuklar, akıl hastaları, mahkûmlar vb.) yönelik cinsel eylemler suç konusu olabilmektedir.[2]
Türk ceza hukuku da böyle bir ilkesel dönüşüme yönelmiş olsa da bunu genelgeçer bir prensip olarak benimseyememiştir. Bir yandan eski Türk Ceza Kanunu’nda[3] Topluma Karşı Suçlar bölümünde düzenlenen cinsel suçların çoğu[4] mevcut Kanun’da Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar başlığında toplanmıştır. Böylece cinsel suçun mağdurunun birey, korunanın onun cinsel dokunulmazlığı olduğu açıklığa kavuşturulmuştur. Fakat diğer yandan aleni cinsel ilişki ve teşhirciliği konu alan hayâsızca hareketler suçu[5] – takip eden maddelerde düzenlenen müstehcenlik suçu veya fuhuş suçu ile birlikte – Genel Ahlaka Karşı Suçlar bölümünde düzenlenmiştir. Bölüm adından da anlaşıldığı üzere Türk Ceza Kanunu genel ahlakı koruma amacından vazgeçmiş değildir. Bu suçların karşılıkları Alman Ceza Kanunu’nda[6] da mevcut olmakla beraber bunlar Cinsel Özbelirlenime Karşı Suçlar bölümünde yer almaktadır. Daha bölüm başlıklarında kendini belli eden fark kısaca şöyle ortaya konabilir:
- Türk Ceza Kanunu, başkalarının önünde gerçekleştirilen cinsel eylemleri toplumun ahlakına aykırı olduğu ve genel ahlakı korumak için engellemeyi hedefler görünmektedir.
- Alman Ceza Kanunu ise cinsel eylemlere istemsizce şahit olmamayı cinsel özbelirlenim ve mahremiyet hakkının bir parçası olarak görmekte, bunun ihlalini suç saymaktadır.[7]
Değişikliği istenen suç düzenlemesi pekâlâ bulunduğu bölümün ve maddenin başlıklarından ve öznel ahlaki yargılardan bağışık yorumlanabilir. Zira asıl bağlayıcı nitelikte olan suç tanımıdır ve bu alenen cinsel ilişkide bulunmak[8] ve teşhircilik yapmak[9] eylemlerinden ibarettir. Bu da, ahlaki yorumdan soyutlanmış olan Alman bakışaçısından, cinsel oluşlara istemsizce muhatap olmama hakkı üzerinden yorumlanabilir. Türk literatüründe de (daha ziyade “manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı” ve “sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı” gibi fazla belirsiz, geniş ve öznel değerlendirmeye açık ifadeler kullanılsa da)[10] benzer yönde, ahlakın dışarıda bırakıldığı yorumlar mevcuttur. Bu noktada – her ne kadar teknik meseleler olsa da – şu hususlara dikkat edilmelidir:
- Bunlar soyut tehlike suçu niteliğindedir. Yani somut olarak ahlakın bozulduğuna veya cinsel özbelirlenimin ihlaline bakılmaksızın suç oluşur.
- Bu suçların mağduru tekil kişiler değil, kamudur. Aleniyet şartının (belirsiz sayıda kişi tarafından şahit olunabilirlik) sağlanması yeterlidir. Birinin rahatsız olmasından bağımsız olarak gerçekleşirler. Sözgelimi cinsel ilişkiye şahit olan her bir kişi bu durumdan memnun olsa dahi suç oluşur. Belirli bir kişiye yönelik benzer hareketler bakımından ise teşhir suretiyle cinsel taciz suçu [TCK m. 105/2 (e)] değerlendirmesi yapılır.
- Hayâsızca hareketler suçundaki değişiklik ihtiyacı kapsayıcılığın değil, ahlaki yorumdan bağımsız bir hukuki belirliliğin artırılmasına yöneliktir.
İlgili kanun teklifinin kapsamı uyarınca belirtmek gerekir ki Türk ceza hukukunda açıkça eşcinselliğe cezai sonuç bağlayan bir norm yürürlükte değildir. Mevcut Türk Ceza Kanunu’nda cinsel suçlar bakımından eşcinselliğe ilişkin ayrı bir suç düzenlemesi ve ceza artırımı yoktur. Bu durum, Tanzimat döneminden beri böyledir.[11] Yukarıda örnek verilen Alman ceza hukukunda ise 1970’e kadar eşcinsel ilişkinin her türlüsü,........
© T24
