menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Psikiyatr Dr. Gülcan Özer: Sağlıklı ilişkinin anahtarı iyi bir cinselliktir; iyiden kastım haftada üç kez sevişmek değil

30 1
29.06.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

29 Haziran 2025

Psikiyatr Dr. Gülcan Özer

Psikiyatr Dr. Gülcan Özer, hayatımın dönüm noktalarında, aldığım virajlarda yalnızca doğru kelimeleri sunarak düşüncemi değiştiren isim oldu. Kızkardeşliği yalnızca bir söylem değil, bir bakış açısı olarak gösterdi. Şimdi ise yeni kitabıyla yeniden karşı karşıyayız.

Kronik Kitap’dan yayımlanan Bu İlişkiyi Konuşmalıyız, yalnızca romantik ilişkileri değil; aşkı, evliliği, flörtü, sadakati, cinselliği, güç ilişkilerini ve bireysel kırılganlıkları tüm boyutlarıyla ele alıyor. Yenal Bilgici’nin çarpıcı soruları, Gülcan Özer’in doğrudan yanıtlarıyla karşılık buluyor. “Aşk ihtiyaç karşılamaz, iyileştirmez ve tamamlanmaya katkısı yoktur.” Kitabın omurgasını bu cümle oluşturuyor. Çünkü en büyük yanılgımız, kendi eksiklerimizi başkasıyla giderebileceğimizi sanmak. Oysa Özer diyor ki: “İhtiyaçlarını önce kendi kaynaklarınla karşılamakla mükellefsin. Senin dolduramadığın yeri dünya dolduramıyor.”

Ama esas olarak şu temel gerçeği gözümüzün önüne seriyor: İlişkiler, sadece yakınlıkla değil, samimiyetli bir mesafeyle ayakta kalıyor. Nezaketin yokluğu, en çok evin içinde kendini belli ediyor. Ve cinsellik, sandığımız gibi arzunun değil; çoğu zaman, ihmalin ve ilgisizliğin göstergesi hâline geliyor. Gülcan Özer şöyle diyor: “Her gün beş dakika cinselliğe zaman ayırırsan, üçüncü haftada bunun neye dönüştüğünü görürsün.” Gülcan Özer ile kurucusu ve çalışanı olduğu Terapi İstanbul’daki odasında buluştuk. İnsanın ve ilişkilerin hakikatini konuştuk. Sohbetimizin tamamını T24 YouTube kanalından izleyebilirsiniz.

- Hepimizin başucu kitabı olan Herkes Kendi Hayatının Kahramanı yayımlanalı tam sekiz yıl oldu. Şimdi ise Bu İlişkiyi Konuşmalıyız okurlarla buluştu. Bu süreçte ilişkilere dair bakış açınızda bir değişiklik oldu mu?

Oldu. Kafam biraz daha aydınlandı. İlişkilerde ihtiyaçların ortaklaştığı paydayı bulmak epey güç. Belki de her türlü ilişkinin en zor yanı bu: Genel bir çerçevede anlatılamayacak kadar 'butik' olmaları. Her ilişki türü kendi içinde özgün. Elbette bir omurga var ama o omurganın yansımaları çok değişken. Sanırım bu konuda kafam biraz daha netleşti.

- Modern dünyanın ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yeni nesil ilişkiler masaya yeni kartlar koydu. Güçlü ve güçsüz yanları var elbet. Son dönem ilişkilerin güçlü yanı; hakiki olmaları, mahalle baskısının etkisinin göreceli daha az olması. Ve elbet ilişkilere gösterilen sabır, zaman ve emeğin azalması son dönem ilişkilerin en zayıf halkası. Bu sadece romantik ilişkileri içermiyor elbet. Bunu özellikle söylemem lazım. Yaklaşık 24-25 yıldır çiftlerle çalışıyorum. Günümüz ilişkilerini daha gerçek buluyorum. Daha iyi yahut daha kötü değil, daha gerçek. Kastım şu; evvelden romantik ilişkiler başladığı için devam ederdi, gelinlikle çıkılıp kefenle girilen evler, ölüm bizi ayırana kadar illaki devam eden hikayeler, evliliğe satılmış hayatlar… Boşanma yahut daha iyi tarifiyle evliliğin bitebilme ihtimalinin varlığı eni konu evliliğin sağlaması gibi. İyi olan devam etsin, kötü olan bitsin. Kabul. Ve fakat romantik ilişki kendiliğinden başlayan ancak kendiliğinden devam etmeyen bir müessese, emek istiyor. Bir nevi ne kadar ekmek o kadar köfte durumu. Dünya seri monogami sürecinde diye düşünüyorum. İlişkilerin mühim kısmının mottosu yahut kolektif bilinç dışı aktarımı yahut ezberi adına ne derseniz deyin film tadındadır. Film bir kadın ve erkeğin karşılaşması ile başlar, birbirlerini anlamak için uğraşırlar, duygularını, hayallerini anlamak ve anlatmak için emek emek çaba sarf ederler. Sonra kavuşurlar ve film biter. Mesaj şu, bundan sonrası kendiliğinden. Bu mesaj ilişkilerin dramı diye düşünürüm. Filmin bittiği yer de oğlan ve kızın kavuşur, pembe panjurlu evin silüeti belirir, zorluklar aşılmıştır ve mutluluk daimdir. O kıza ve oğlana ne olduğunu yıllarca bilemedik. Kol kırıldı yen içinde kaldı. Son yıllarda ise biten ilişkiler, dertli ilişkiler, çare arayan ilişkiler seyreder olduk. Bu mühim.

- Aşk günümüz dünyasında neden hâlâ kurtarıcı, mucizevi olarak pazarlanıyor? Gerçekten aşk bizi tamamlar mı? Burada bir tuhaflık yok mu?

Aşk çok lezzetli. İnsan, aşık olunca kendi en iyi versiyonunu görmeye başlıyor. Karşısındaki kişiyi de öyle... Neredeyse ikinizin de en iyi halleri bir araya geliyor. Üstelik bu, kendiliğinden oluyor. Bedensel olarak da güçlü bir eşlikçisi var: Dopamin salgılanıyor, serotonin, oksitosin, adrenalin... Şehvet artıyor. Dünyadaki diğer her şey anlamını ve önemini yitiriyor, bir kişi merkeze yerleşiyor. Aslında bu, iki kişilik bir yalnızlık. Hem çok lezzetli hem de çok kendiliğinden bir hal. Malum, edebiyata, şarkıya, şiire, kedere, hayata yakışır aşk.

- Sizin deyiminizle, “Aşk, yalnızlığa karşı protesto” mudur?

Evet. En derinden, insanın gerçekten yalnız olmadığını hissettiği tek yerin âşık olduğu yer olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden aşk aynı zamanda insan canlısının yalnızlığına protestosudur, diye düşünürüm.

- “Neden hep aynı insanlara çekiliyorum?” sorusu bu kitapta çok güçlü bir kırılma noktası. Bu tekrar eden seçimin arkasında en çok ne yatıyor?

Kendimiz yatıyoruz. Bu seçimin birkaç paterni var. Bir insan neden ona değil ötekine çekilir, bu sorunun cevabı peşinde olduğumuz konulardan biri. Çok sayıda teori var; yumurtanın spermi seçmesinden başlayıp tamamlanma ihtiyacına, oradan bağlanma stiline kadar uzanıyor. Bunlardan biri de ihtiyaçlar teorisi. Partner seçiminin en sağlıklı hali, kişinin kendi ihtiyaçlarını kendi kaynaklarıyla tamamlamış olması. O zaman seçim mecburiyetten değil, isteğe dayanıyor. Çünkü ihtiyaç mecburiyetle ilgilidir. Senin derin bir güvenlik derdin varsa yani hayata güvenemiyorsan, bunun temel kaynağı çocuklukta, ailede aranır. Ama orada yoksa, yetişkinlikte bu duyguyu kendi kaynaklarınla tamamlaman gerekir. Velev ki tamamlamıyorsan, güven duygusunu karşıdan almak istersin. O zaman da güvenilir birine çekilirsin. Hatta onun tek görünen özelliği güvenilirliktir. 1, 2, 3, 5, 8, 17 tane özelliğin başında “güven” yazıyordur. Ama tabii ki o da senin ihtiyacını karşılayamaz. Çünkü hiçbir ihtiyaç bir başkası tarafından karşılanamaz. Bence insanın en acıklı hikâyelerinden biri bu. Çocuğunun bile ihtiyacını tam olarak karşılayamazsın. İhtiyaç ünitesi sadece senin parmak izinle çalışır. Hele genç yaşlarda bu daha belirgin. Çünkü ihtiyaçlar tamamlanmamıştır. Bu yüzden çekildiğimiz kişiler genelde kendi içimizdeki eksiklere çare olacağını düşündüğümüz kişilerdir. Ama eğer o dert hâlâ devam ediyorsa, çare zannettiklerimiz de hep aynı olur ve asla çare olmazlar.

- Kitapta sıkça vurguladığınız gibi: İçgörü yani önce kendimize odaklanmamız gerekiyor, değil mi?

Evet. İçimize dönmemiz gerekiyor. Ama bilgi her zaman işe yaramıyor. Özellikle son yıllarda kulağımı tırmalayan bir “farkındalık tarifi” var. Önemli, evet; ama sanıldığı kadar kolay değil. Ben hâlâ bireysel terapi alıyorum. Hayatın farklı dönemlerinde, değişen hallerimle ve kendi sesimle yeniden tanışmak istiyorum. Bu kolay değil ama bir yolculuk. Fark etmekle çare bulmak aynı şey değil. Yaraya merhem olmakla fark etmek aynı şey değil. “Fark ettim ve bitti,” dediğinde yol kapanır. Oysa fark etmek sadece başlangıç. Üstelik bu, suçluları sıraya dizmek........

© T24