menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Prof. Nazan Uysal Hazradın: Elma suyu konsantresini kesinlikle almayın; ıspanak, elma ve taze fasulye en yüksek pestisitli ürünlerden!

42 1
14.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

14 Eylül 2025

Prof. Nazan Uysal Hazradın

Bir sabah uyanıyorsunuz ve yorgunluğunuzun sadece uykusuzluktan değil, bedeninizin ihtiyaçlarından geldiğini fark ediyorsunuz. Doğan Kitap’tan yayımlanan Fonksiyonel Beslenme adlı kitap, Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadin’in hem bilimsel birikimi hem de kişisel deneyimiyle vücudumuzu nasıl dinlememiz, ihtiyaçlarımızı anlamamız ve tekrar nasıl bir bağ kurmanız gerektiğini anlatıyor. Her lokma için “bir mesajdır” derken kastettiği tam da bu: Yediklerimiz hücrelerimizi etkiler, hormonlarımızı yönlendirir, bağışıklığımızı şekillendirir.

Harzadin’i yıllardır yakından takip ediyorum. Özellikle Instagram hesabında sağlıkla ilgili karmaşık ve çetrefilli konuları korkutmadan, adım adım nasıl uygulayabileceğimizi göstererek binlerce kişiye rehberlik ediyor. Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadin ile online görüştük, fonksiyonel beslenme, sağlıklı gıda ve pestisitlere kadar zihnimizi karıştıran konuları konuştuk.

Sohbetimizin tamamını T24 Youtube kanalından izleyebilirsiniz.

- Annenizin tiroid ameliyatıyla başlayan yolculuğunuzda, bugün Türkiye’de kadınların hâlâ endokrin sorunlarla boğuştuğunu görüyoruz. Sizce tiroid vakalarının artışı beslenme biçimimizle ne kadar ilişkili?

Tiroid, çevreden en çok etkilenen organlardan biri. Adeta nöbetçi gibi; dışarıda ne oluyorsa ilk o fark ediyor. Özellikle tiroid problemi olan kişiler olaylara karşı da daha hassas bir bünyeye sahip oluyor. Bunun yanında ham madde eksiklikleri de önemli. Tiroidin istediği iki şey var: huzur ve güven ortamı ile çalışabilmesi için gerekli maddelerin yeterli olması. Yani hem sakinlik ister hem de kullanacağı besinleri bol bulmak ister.

- Tiroidin ihtiyaç duyduğu maddelerden biri de iyot mu?

Evet, iyot en önemlilerden biri. Bunun dışında çinko, selenyum, D vitamini, A vitamini gibi pek çok vitamin ve mineral de gerekli. Yani liste oldukça kalabalık.

- Özellikle kadınlarda iyot eksikliği yaygın. Bu eksiklik doktor kontrolünde vitamin-mineral desteğiyle tedavi edilebilir mi?

Evet, edilebilir ama iyot mutlaka kontrollü kullanılmalı. Azlığı da çokluğu da sorun yaratıyor. Eksik olduğunda tiroid hormon üretemiyor; bağışıklık, bağırsak bariyeri, beyin işlevleri olumsuz etkileniyor. Fazla olduğunda ise tiroid “bu bana zarar veriyor” diyerek kendini kapatıyor. Hormon üretimi duruyor, beyin TSH hormonunu yükseltip tiroidi uyarmaya çalışıyor. Yani yüksek doz iyot kullanıldığında TSH değerleri de yükseliyor. Dünyada “iyot hareketi” diye bir yaklaşım var. “Varsın TSH yükselsin, önemli değil, yeter ki vücut iyota doysun” diyorlar. Ama bu da otoimmün tiroid sorunlarını tetikleyebiliyor. O yüzden herkes için tek bir doğru yok. Ben güvenli dozlardan yanayım. Bu da kişiye göre değişiyor; bazıları için 1 mg altı, bazıları için 0,5 mg altı. Yüksek dozlarda, 50 mg’a kadar çıkan uygulamalar duyuyorum ama bunlar gerçekten riskli.

- Denge ve doktor kontrolü burada da kilit iki kavram değil mi?

Kesinlikle. Tıp fakültesine başladığımızda hocalarımızın bize ilk söylediği söz Hipokrat’ın sözüydü: “Önce zarar verme.” Vücudumuz aslında mükemmel işleyen bir sistem. Ona sadece ihtiyaç duyduğu optimal ortamı sağladığınızda kendi dengesini zaten buluyor.

- Kronik hastalıkların altında yatan 3 temel neden nedir?

Aslında üç şart gerekiyor bir kronik hastalığın ortaya çıkabilmesi için. Genetik zemin, Genetik zeminim varmıyı anlamak, ailede autoimmune hastalığı olan herhangi birinin olması. Gerçi günümüzde autoimmune spektrum içinde değerlendirdiğimiz bir sürü hastalık var. Alzheimer, Parkinson, Hashimoto, Gravis, Vitiligo bunların hepsi autoimmune hastalık olarak tanımlanıyor. Ama diğer taraftan otoimmün spektrum içinde değerlendirilen işte kalp demar hastalıkları, kan şeker dengesizlikleri, diabet hatta kanserler, yine spektrum içinde değerlendiriliyor son zamanlarda. Çünkü ortaya çıkış şartları ve kontrol altına alınma şartları aslında otoimmün hastalıklardaki gibi. Dolayısıyla hani ailede geriye doğru baktığınızda mutlaka birisinde bu hastalıklardan biri var anlamına geliyor. Hani bana sorarsanız bu yüzyıl insanı, bu yüzyıl yaşam tarzına, tarzıyla sıkıntı çekiyoruz. Yani Bizim bedenlerimize uymayan yaşam tarzları yaşıyoruz işte. Beslenmemiz yine öyle. Daha stresli bir ortamdayız. İşte masa başında oturuyoruz. Besinlerimiz değişti. Bunların hepsi bizi otoimmün hastalıklara yatkın hale getirdi. Yani genetik olarak hepimiz yatkın haldeyiz. İkincisi bağırsak dispiyozisinin olması.

- Peki nasıl bu hale geldik?

Otoimmün hastalık, bağışıklık sisteminin kafasının karışmasıdır. Kanserli hücreyi bulup yok edememesi ya da Hashimoto’da tiroid bezine, romatoid artritte eklemlere saldırması gibi... Bağışıklık hücrelerinin yüzde 70’i bağırsaklarda bulunduğu için, bağırsak sağlığı bozulduğunda sistem yanlış çalışmaya başlıyor. Bir de tetikleyici olay devreye girdiğinde, sadece bir kibrit çakmak gibi hastalığı başlatabiliyor. Vücut rutini sever; evlenmek, boşanmak, iş değiştirmek, birini kaybetmek ya da sınav stresi gibi her büyük değişim tetikleyici olabilir. Kanser teşhisi alan hastalarla konuştuğumda çoğu “Şu olay oldu, ondan sonra hastalık başladı” der. O yüzden kanser gibi bir hastalığın gelişimini anlamak için son 7 yıla bakmak gerekir: Ne yedin, ne içtin, nelere maruz kaldın, nasıl bir ortamda yaşadın, ne kadar stres altındaydın? İşte genetik yatkınlık, bağırsak bozukluğu ve tetikleyici bir olay birleştiğinde kronik hastalık ortaya çıkıyor

- Stres için rutinlerimizi bozmamamız gerekiyor ama beyin sağlığımız için de bazen rutini kırmamız gerektiğini söylüyorsunuz. Bu çelişkiyi nasıl anlamalıyız?

Evet, burada kritik olan denge. Bizi derinden sarsan değişikliklerden söz etmiyoruz. Küçük farklılıklar kıymetli: Her gün aynı yoldan gitmek yerine farklı bir yol seçmek, aynı yemeği sürekli yememek gibi. Bunlar beyin için faydalı uyarılar. Ama derinden sarsıcı olaylar tetikleyici olabiliyor. Hayatımızda tetikleyiciler hep olacak. Önemli olan, bu dönemlerde vücudu güçlü kılmak. Mevsim geçişleri de tetikleyicidir; grip ya da alerjiler çoğu zaman kışın soğukta değil, ilkbahar ve sonbaharda artar. Çünkü vücut ani hava değişimlerine uyum sağlamaya çalışır. Aynı durum çocukların okula başlamasında da geçerli. Çocuk için olduğu kadar anne babalar için de stres kaynağıdır. Böyle zamanlarda stresi yönetme becerilerini düzenli uygulamak çok önemlidir. Bir de hücrelerimizin içinde “metilasyon” dediğimiz bir kimyasal döngü var, adeta ana kontrol merkezi. Tetikleyici dönemlerde metilasyonu güçlü tutmak, hastalıklardan korunmak ve sağlığı sürdürmek için kritik rol oynar.

- Peki sağlıklı gıda nedir?

Sağlıklı gıdanın kesin bir tanımı yok ama basitçe sağlığımızı daha iyiye götüren gıdalar........

© T24