menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ezgi Taboğlu'ndan narsistik aşkın anatomisi: Narsistle ilişki peri masalı gibi başlayıp yıkıma dönüşür, 'Bu adamı ben iyileştiririm' bir inat halini alır

15 1
05.10.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

05 Ekim 2025

Ezgi Taboğlu ve Ebru Dedeoğlu

İlişkiniz bir masal gibi başlıyor. Sizi göklere çıkaran, “biricik” hissettiren, hayatınıza ışık gibi giren biriyle tanışıyorsunuz. Ama o ışık zamanla gözünüzü alıyor, yönünüzü şaşırtıyor. Bir gün sizi yücelten partner, ertesi gün aynı hızla sizi yok sayıyor. Kimi zaman sevgiden boğuluyor, kimi zaman sessizlikle cezalandırılıyorsunuz. Aşırı jestlerle başlayan hikâye, değersizleştirme ve manipülasyonla örülü bir istismar döngüsüne dönüşüyor.

Klinik Psikolog Ezgi Taboğlu’nun Doğan Kitap’tan yayımlanan Bir Narsiste Âşık Olmak adlı kitabı, bu görünmez ama yıkıcı döngüyü tüm yönüyle açığa çıkarıyor. Narsist kişilerin sahte benlikleri, “love-bombing” adı verilen aşırı sevgi gösterileri, manipülasyon stratejileri ve ilişkiyi koparmayı güçleştiren psikolojik bağlar… Taboğlu sadece narsisti değil, ona âşık olan kişinin de geçmişini, çocukluk deneyimlerini, sınır koyma becerilerini ve ilişkide kalma nedenlerini analiz ediyor.

Ezgi Taboğlu ile buluştuk, narsistik aşkın büyüleyici başlangıcından yıkıcı sonuna uzanan bu yolculuğu, çocuklukta başlayan köklerini, toplumsal düzenle olan bağını ve bu çağda “sağlıklı benlik” olarak kalmanın yollarını konuştuk.

Ezgi ilk olarak sormak istiyorum. “Narsist” tanımı artık gündelik bir dilimizin parçası haline geldi. Gerçekten bu kadar çok narsist var mı?

Hayır, yok. Narsist kişilik bozukluğu tanısı alabilecek kişiler farklı ülkelerdeki araştırmalara göre genelde nüfusun yüzde birini oluşturuyor. Ancak “narsist” kavramını bugün, bir teşhisten ziyade, bencil, benmerkezci, empati yoksunu, kibirli, üstenci, her şeyi kendine hak gören insanları tanımlamak için de kullanıyoruz. Bu arada kişilik bozukluğu seviyesine ulaşmasa da bu özelliklere veya narsistik tavırlara sahip insanların sayısı gerçekten artmış gibi görünüyor. Bireyselleşmeyi ve rekabeti teşvik eden tüketim toplumu aslında narsistik tavırları teşvik ediyor. İmajı, yani nasıl “olduğunu” değil de nasıl “göründüğünü” her şeyin önüne koyan sosyal medya kadar, ilişkilerin derinleşmek yerine kolayca alternatifi bulunabilecek tüketim nesneleri haline dönüşmesine sebep olan tanışma uygulamaları da elbette bunu besliyor. Eskiden kendini öven, üstten bakan ya da aşırı bireyselci tavırlar yanlış bulunurken, bugün bu tutumlar meziyet gibi algılanmaya başladı. Bu nedenle de artık çok daha fazla insan narsist gibi görünüyor gözümüze.

Bir insan neden narsist birine âşık olur? Çekim mekanizmasının ardındaki gerçek nedir?

Bunun narsistle olduğu kadar narsiste âşık olan kişinin kendi geçmişiyle de alakası var. Narsistler zaten ilk karşılaşmada çoğunlukla son derece etkileyici, çekici, kendine güvenli, karizmatik görünürler. Bizim de kendi geçmişimizden kaynaklanan biçimde, görülmeye, onaylanmaya, bu kadar etkileyici birisiyle tamamlanmaya dair özlemlerimiz yoğunsa bu kişiye yüksek duygular hissetmemiz kolay olur. Yani bu alanlarda ebeveynlerimizin karşılayamadığı ihtiyaçlarımız bolsa, böylesi parlak bir figürde aslında eski yaralarımıza derman ararız. Kaldı ki narsistin başlangıçtaki büyük jestleri ve etkileyici tavırları nedeniyle insan kendisini bir anda bir peri masalının içinde buluyorsa, böylesi etkileyici, büyüleyici bir hikâyeye kapılması ve böyle bir hikâyenin başrolü olduğunu hissetmesi de bu çekimi oldukça yoğun yaşamasına sebep olabilir.

Narsist biriyle karşı karşıya olduğumuzu nasıl anlarız? Sahte benlik, reklam panosu, love-bombing… Bunların içinde kaybolmadan “tehlike çanları”nı yakalamanın işaretleri nelerdir?

Günümüzde narsistlerle ilgili çok konuşulduğu için bu alanda çok fazla kavram, terim ortaya atılıyor. Dolayısıyla evet, içinde kaybolmak kolay. Aslında özünde iki işaret var. Biri bir şeylerin size “aşırı” gelmesi, ikincisi de kendinizi ilişkide ana karakter gibi değil, yardımcı oyuncu gibi hissetmeniz. Açıklayayım. Öncelikle ritmin fazla hızlı olması, karşınızdakinin gösterdiği ilginin, yaptığı jestlerin aşırı olması, çok hızlı yakınlaşılması, büyük laflar edilmesi (“Sen bu zamana kadar nerelerdeydin?!” gibi), erkenden büyük sözler verilmesi… Bir narsistle beraberseniz, tüm bu aşırılığın derinlikten uzak olduğunu da aslında fark edebilirsiniz. İkincisi de sanki ana karakter oymuş ve siz onun ilham perisi ya da kurtarıcısıymışsınız gibi hissediyorsanız, yani bu hikâyenin iki ana karakteri yoksa, bu hikâyede sizin rolünüz ona iyi gelmeniz üzerineyse, sizin kim olduğunuzdan çok onun sizi nasıl da sevdiği sizi önemli kılıyor gibi görünüyorsa, bunlar da önemli göstergelerdir.

En sevdiğim kısım sahte benliği reklam panosuna benzetmen oldu. Bu panonun arkasında temas edilebilecek bir yüz yoksa ne vardır?

Bir yıkıntı ya da temeli bile tam atılmamış bir inşaat vardır. Temas, ancak gerçek olanla kurulur. Oysa narsist tüm hayatını belirli bir imaj yaratmaya adar ve kendini de yalnızca o imajdan ibaret algılar. Dolayısıyla o panonun arkasında kendisinin de tanımadığı bir alan bulunur. Bu ışıl ışıl reklam panosu bazen bir boşluğu, bazen kırılganlıkları, bazen de çocukluk veya ergenlikte edinilmiş derin değersizlik duygularını örter. Yani orada narsistin kendi gerçekliği yatar, fakat o gerçekliğe kendisi de temas etmemiştir. Zaten tüm mekanizması o gerçekliğe kendisinin de başkasının da temas etmemesi üzerine kurulmuştur. Has bir narsist, sahnede olmayı, takdir edilmeyi ve bu parlak panoya övgüler yağdırılmasını sevgi zannettiği için, kurduğu ilişkiler de hep bir “seyirci” ile kurulan ilişkiler olur.

“Gerçek olamayacak kadar iyi” dediğimiz anda aslında sezgimiz bizi uyarıyor mu?

Evet, uyarıyor. Narsistik istismara maruz kalmış herkes bu tür erken dönem sinyallerinin varlığından bahseder. İnsanlara güvenmekte zaten zorluk yaşıyorsak, yeni biriyle tanıştığımızda da daha şüpheci olmaya eğilimli olabiliriz. Fakat bir narsistle tanışırken durum böylesi bir şüphenin de ötesindedir: Yeni tanışan iki yetişkin için “fazla” olan bir hal vardır: Fazla hızlı, fazla sık, fazla yoğundur.

Neden bu sesi bastırıyoruz? Görmezden geliyoruz?

Ebru, sezgimizi bastırmamızın birkaç nedeni var. Çocuklukta dinlediğimiz masallar, sonrasında izlediğimiz filmler ve dinlediğimiz şarkılar bize ilişkilerin sihirli ve masalsı başlayacağına dair bir varsayım kazandırdı. Dolayısıyla bir narsistin love-bombing’iyle karşılaştığımızda bu yaşadığımızın “bizim masalımız” olduğuna inanmak kolaylaşıyor. Narsiste romantik bir ilişki arayışındayken rastladıysak, onun “doğru kişi” olduğuna inanmak cazip geliyor. Hele ki romantik bir ilişki içinde olmamanın eksiklik olduğuna inanıyorsak tamamdır, aranan kan bulunmuştur. Ayrıca ayaklarınızı yerden kesen bir şey yaşarken bundan vazgeçmek istemeyebilirsiniz. Yani narsiste aşık olduysanız, sezgilerinizi “Yok canım, öyle değildir” diyerek bastırıp kendinizi ikna, hatta manipüle etmeniz kolaylaşır.

Kitabını okurken büyük bir aydınlanma yaşadım; marsistik istismar döngüsü. Dört evre halinde tanımlıyorsun: İdealizasyon, değersizleştirme, kenara atma, yeniden çekme. Merak ediyorum bu döngüleri neden bu kadar geç fark ediyoruz?

Çünkü ilişkinin başlangıcında havada süzülmektesinizdir. Böyle güzel ve yüksek duygular içindeyken (idealizasyon evresi) düşüş yaşandığında (değersizleştirme evresi) hem beklenmedik olur hem de insan doğası gereği acıdan kaçıp hazza yöneldiği için kişi yeniden o ilk coşkuyu bulmaya yönelir. Bu umut ve beklenti de çoğu zaman olumsuz sinyalleri görmeyi geciktirir. Böylesine güzel bir masalı kaybetme kaygısı yaşarsınız. Bu kaygı iyi başlayan tüm ilişkilerde insanı yoklayabilir ancak 1) “sağlıklı” ilişkilerde karşınızdaki aniden 180 derece değişim göstermez 2) narsistik istismara dayalı ilişkilerde yok sayılamayacak bir başka unsur vardır: manipülasyon. Narsist kişiliği gereği ilişkilerde manipülasyona başvurur. Strateji ve tutumları akıl karıştırır, zihni bulanıklaştırır.

Bu bir istismar değil mi?

Evet. Narsistik istismar döngüsü sürekli........

© T24