menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Prof. Dr. Ahmet Özer: Benim haksız yere tutuklanmam barış süreci geliştikçe bumerang etkisi yaptı; Bahçeli, CHP’ye yönelik operasyonların barış sürecine zarar verdiğinin farkında

54 9
22.07.2025

Diğer

22 Temmuz 2025

Türkiye olarak tam olarak nasıl bir siyasi sürece maruz bırakıldığımızı çözümlemek kolay değil. İktidarın çelişkiler sarmalı içinde iteklediği ‘Terörsüz Türkiye’ sürecinin nereye varacağını kimsenin bugünden öngörmesi mümkün görünmüyor. Sürece dönük en büyük riskin ise hükümetin paralel bir hatta ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi’ni kriminalize etme ısrarı olduğunu bir tek karar vericilerin kendisi görmek istemiyor sanki. 19 Mart’ta zirve yapan CHP’ye yönelik paralel hattın işaret fişeği ise 30 Ekim 2024’te CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in apar topar tutuklanması olmuştu. Ahmet Özer geçen hafta tutuklanmasına neden olan ‘terörle iltisak’ suçlamalarına dair davada tahliye edildi. Ancak tutuklandıktan sonra hakkında bir de ‘ihaleye fesat karıştırma’ iddiası yedeklendiği için hala cezaevinde.

Bir akademisyen olarak tanıdığım ve yıllardır Kürt sorununun çözümüne dair çalışmalarını takip ettiğim Ahmet Özer ile kızı Seraf Özer aracılığıyla pek çok kez mesajlaştık. Bu tür davalarda ‘doğru zaman’ var mı bilemiyorum. Ama Ahmet Hoca ile yazılı sorular üzerinden konuşmak için hakikaten de ‘doğru zaman’ olduğunu düşünüyorum zira hayatını Kürt meselesine adamış bir akademisyen olarak PKK’nın silahlarını yaktığı o görüntüleri mahpustaki hücresinde televizyondan izledi. Kendi yaşadığı ‘hukuk garabeti’ne rağmen de ‘Terörsüz Türkiye’ sürecini gönülden destekliyor. Zaten içerde olmasını da CHP ile Kürt seçmeni yakınlaştıran ana karakterlerden biri olmasına bağlıyor. İktidar partisinin peşine düştüğü aritmetiğe bakılırsa, sanırım haksız değil.

- ‘Silahlı terör örgütü PKK/KCK üyesi olmak suçundan 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılandınız ve tahliye edildiniz. Bu arada savcılığın üyesi olduğunu iddia ettiği örgüt kendini lağvetme açıklaması yaptı ve hatta sembolik olarak ‘silah yaktı.’ Ve bu sürecin akışı aslında sizin tutukluluk sürecinizle paralel gitti. Devlet ya da hükümet bu süreçte bir ‘CHP’li belediye başkanı’ olarak sizi içerde tutarak tam olarak ne yapmaya çalıştı?

Bana yapılan operasyonun üç önemli hedefi vardı. Birinci hedef benim kısa sürede Esenyurt’ta hem hizmet yönünden hem de siyasi açıdan yarattığım yüksek sinerjiyi yok ederek Esenyurt Belediyesi’ni hedefe koymaktı. Seçimle alamadıkları ve çok önemsedikleri Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atamalarının tek yolu buydu. Ben de kimliğine sahip çıkan bir Kürt siyasetçi olarak hedefleri haline getirildim. Keza halkla aramda kısa sürede yüksek bir sinerji oluştu. Halk ne denli çalıştığımı ve hizmet aşkımı, azmimi gördü ve bir daha Esenyurt’u alamamaktan korktular. İkincisi, benim Esenyurt özelinde Kürt seçmenle kurduğum bağ ve onların CHP’ye oy vermesi hükümeti rahatsız etti. Bir yanda bu bağı koparmak istediler öte taraftan beni örgütle iltisaklı ve irtibatlı göstererek CHP’nin içini karıştırmaya yeltendiler. Niyetleri buydu. Üçüncüsü de 22 Ekim 2024 tarihinde Bahçeli’nin çıkışına verilen cevap niteliğindeydi.

- MHP lideri Bahçeli iktidarın ortağı değil mi? Neden Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, Bahçeli’nin çağrısı sanki kendilerinden bağımsız bir konuymuş gibi bir tutum içinde olma gereği duysun ki?

Bahçeli’nin Öcalan’a yaptığı çağrı kendi tabanında sarsıntılara yol açacağı için, “Bakın biz terörle mücadele ediyoruz” mesajı vermek istediler bir bakıma. Yani bu girişimin tabanda yaratacağı rahatsızlığı kendilerince böyle gerçek dışı bir algı yaratarak önlemeye çalıştıklarını düşündüler. Bütün bunlarla birlikte Esenyurt’tan İBB’ye bir tünel kazarak güçlü Cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu’nu oyun dışına atmak, elimine etmek istediler. Daha tutuklandığım gün bu tespiti yaptım ve zikrettim. Öyle ki henüz tutuklamaya sevk edilmemişken, savcı kararını beklerken avukat da olan kızıma bunu doğrudan söyledim.

Dolayısıyla tabiri caizse bir taşla bir kuş vurmak değil bir taşla kuş katliamı yapmaya çalıştılar. Ancak bütün bunların sonucu benim haksız, hukuksuz yere tutuklanmam barış süreci geliştikçe bumerang etkisi yaptı. Zira bir yandan barış süreci yürütüp öte yandan ömrünü barış ve demokrasiye adamış birini örgüt üyeliği iddiası ile tutuklamak yaman bir çelişki oluşturmakla birlikte akla, mantığa, vicdana aykırıdır. Bundan ötürü bu düzmece dava baştan itibaren halkın vicdanında da mahkum olmuştu.

- Bu arada ilk sorumdaki ‘devlet ya da hükümet’ ifadesini bilinçli olarak kullandım. Size göre bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan devlete tam olarak hâkim midir? Yoksa mesela MHP lideri Devlet Bahçeli birilerinin ileri sürdüğü gibi devletin ‘asıl aklı’nı mı temsil ediyor? Yani size ilişkin davalar süreçlerinde iktidar bloğu içindeki kadrolar arasında herhangi bir makas hissettiniz mi?

AKP bugün için devlete hakim görünüyor. Hatta bu sebeple parti devleti kavramsallaştırılması kullanılıyor. Öte taraftan tersi de mümkün. Çünkü AKP devleti değiştirme iddiası ile iktidara geldi ama güçlendikçe devleti değiştirmek yerine kendi kendisi değişti ve devletçi oldu. Fetö darbe girişiminden sonra sayın Bahçeli’nin sürece dahil olması ile AKP bu krizi atlattı ve MHP’nin yardımıyla krizi fırsata çevirdi sistem değişikliğine giderek, kendine göre tahkim etti. Yani MHP ile birlikte bir devlet bloğu oluşturarak yönetti. Hatta Ergenekon’dan tutuklattıkları bazı kişi ve partilerle müttefik oldular. Fakat gelinen noktada, özellikle barış sürecinin yürütülüş biçimi, Bahçeli ile aralarındaki yaklaşım farkını ortaya çıkardı. Bahçeli barış sürecinin nihayete erdirilmesinde daha istekli, daha samimi ve kararlı davranırken AKP ve sayın Erdoğan işi yavaştan aldılar. Adeta bir ‘bekle gör’ politikası uyguladılar. Ayrıca Bahçeli, CHP’ye ve belediyelerine karşı yürütülen siyasi operasyonların barış sürecine zarar verdiğinin farkında ve buna kendi çapında ittifakı bozmayacak ölçüde itiraz ediyor.

- Bahçeli’nin CHP’ye yönelik operasyonlar konusunda Erdoğan ile aynı sayfada olmadığını nereden anlıyorsunuz?

Kendisi ve hukukçu kurmaylarının zaman zaman yaptığı “tutuksuz yargılama esastır, iddianameler bir an önce yazılmalı, adil yargılanma yapılmalı, davalar CHP’nin istediği gibi TRT’de yayınlanabilir” gibi doğru çıkışlar bunun en bariz göstergesi. Şu gerçek göz ardı edilmemeli; ana muhalefet dışlanarak toplumsal barış sağlanamaz. CHP’ye yönelik yargı yoluyla yapılan bu siyasi kuşatma sürerken barış süreci başarıya ulaşabilir mi? Türkiye’nin en köklü, en büyük partisi düşmanlaştırlarak iç cephe güçlendirilebilir mi? Bu soruların cevaplanma biçimi önümüzdeki süreci belirleme niteliğine sahip.

-Cumhurbaşkanı Erdoğan aslında gerçek manada bir ‘Barış Süreci’nden hiç bahsetmedi. Sanki ‘Terörsüz Türkiye’ ifadesini de tam bunun için buldular. ‘Terörsüz Türkiye’ ifadesi demokratikleşmeden ziyade güvenlik politikalarına vurgu değil mi?

Cumhurbaşkanı’nın belirttiği ‘Terörsüz Türkiye’ için ‘Demokratik Türkiye’ gerekli. Hukukun herkese eşit uygulandığı, hukukun siyasetin emrinden çıkıp üstünlüğünün ihya edildiği, tarafsız ve bağımsızlığının şart olduğu bir Türkiye gerekli. Evet, silahların bırakılmasını desteklemek gerekir. Ama demokratik adımların atılmasını da desteklemek gerekir. Kürt sorununu böyle bir ortamın sunduğu fırsatı heba etmeden sadece üç parti değil, bütün partilerin katılımı ile çözmek gerekir -ki hükümetin büyük ortağı bu konularda pek istekli görünmüyor- AKP yavaş davranıyor çünkü oy hesabı yapıyor. Kürt sorunu oy hesapları yapılarak çözülemez. Geçmişte de bu yüzden çözülmedi, şimdi de bu hesapla çözülemez. Bu sorunun çözülmesi birilerinin bakan ya da Cumhurbaşkanı olmasından çok daha önemlidir.

-Biraz önce Bahçeli ve kurmaylarının zaman zaman ittifak ortakları olan AKP’ye kamuoyuna yaptıkları açıklamalarla mesaj verdiğini hatırlattınız. Benzer bir mesajı MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız sizinle ilgili olarak X’te yaptığı paylaşımla verince, pek çoğumuz ertesi günkü duruşmada ‘terör’den tahliye edilme ihtimalinizin kuvvetli olduğunu anladık. Madem MHP 2024 yılında Türklerin ve Kürtlerin kardeşliğini keşfedecekti o zaman size göre aynı parti ve lideri yıllarca ‘Kürt partisi’ olarak gördükleri DEM’in öncülü HDP’nin kapatılmasını talep edecek kadar ileriye götürüyorlardı işi? Ülkücü hareketin bugünkü noktaya gelmesini samimi buluyor musunuz?

13 Temmuz’da MHP’nin hukukçu kurmayı Sayın Feti Yıldız’ın beni referans göstererek yaptığı açıklama önemliydi. Kaldı ki Feti Bey sadece benimle ilgili bu türden bir açıklamayı yapıyor değil. Daha önce de defaatle yargılamaların hukuktan ayrılmadan yapılması gerektiğini belirten çokça açıklaması oldu. Bu açıklamalar hem hukuk güvenliği hem de hukuka olan güvenin yeniden tesisi için önemli açıklamalar. Ama tabii önemli olan hükümetin bunlara uyması.

Öte yandan MHP’nin Kürt sorunu açısından bu denli büyük bir değişimin içinde olması bölgesel konjonktürün ve gelinen noktada bu işin hem ekonomik hem siyasi açıdan yüksek maliyetler üreterek taşınamaz bir hal almasının sonucu. Bunun hale yola girmesi de ancak MHP ve Bahçeli ile mümkün olabilirdi. Nitekim devlet çözmek istediği sorunları hep karşıtları ile çözmeye girişmiştir. Bu önemli sorunda da böyle oldu. Her ne olursa olsun sayın Bahçeli’nin risk alarak attığı bu girişimi çok kıymetli buluyorum. PKK’nın kendini fesih ederek silah bırakmaya karar vermesi hem Türkiye hem de bölge barışı bakımından tarihi bir fırsat sunuyor. Bu fırsat heba edilmemeli. Sezar’ın hakkı Sezar’a; bu sürecin başlatılmasında ve ilerlemesinde Sayın Devlet Bahçeli’nin payı büyüktür. Ama barışsız demokrasi olmayacağı gibi demokrasisiz de barış olmaz. Her ikisinin zemini ise tarafsız ve bağımsız bir hukuktur.

- Sizin ‘terör’den tahliye edilip, ‘yolsuzluk’tan yargılanmaya devam edecek olmanızı şöyle yorumlayanlar oldu: “PKK’lılara af hazırlığı yapan, Selahattin Demirtaş’ı tahliye etmeye hazırlanan bir hükümetin Ahmet Özer’in hala terör iddiasıyla içerde tutulmasını meşrulaştırmakta zorlanacaktı.” Bu yoruma katılıyor musunuz? Yani siz de aslında ‘Terörsüz Türkiye’ projesi açısından mı araçsallaştırılmış oldunuz bir yandan?

Özellikle vurgulamak isterim ki ben salt süreçten dolayı tahliye olmuş değilim. Kuşkusuz onun da etkisi oldu. Ama zaten ben düzmece bir dosya, boş ve temelsiz iddia ve isnatlarla tutuklandım. Öyle ki alelacele verilen bu kararı uygulamaya koyanlar “Ver belediyeyi, gir içeri, suçunun ne olduğuna sonra karar veririz” dediler. Yani ceza yargılamasının temeli olan delilden faile gitme yok burada, beni önce suçlu ilan edip içeri attılar sonra delil aramaya ve uydurmaya çalıştılar. Uyduramayınca yargının bağrına saplanmış paslı bir hançer olan gizli tanık garabetini bir gecede icat ettiler. Öyle ki ne kollukta ne savcılıkta ne de sorgu hakimliğinde bana gizli tanık beyanları sorulmadı. Çünkü o zamana kadar yoktular. Dosya boş olunca ben tutuklandıktan sonra bu kullanışlı aparatlar,........

© T24