DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen: Toplum güvensiz, Kürtlerde de coşkulu hava yok; Erdoğan’ın yarışmasına imkan verecek düzenlemeye bakmayız
Diğer
13 Ekim 2025
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir sene önce yaptığı tarihi çıkışlarla varlığından haberdar olduğumuz son ‘çözüm süreci’ malumunuz bir önceki denemeden epey farklı bir tartışma zemininde ilerliyor. İktidar cephesinin ‘Terörsüz Türkiye’ diye kodladığı bu süreç Öcalan’ın çağrısı üzerine PKK’nın kendini feshini ilan etme kararı alması gibi tarihi bir eşiğe kadar gelebildi. Ancak sürecin yönetimine paralel yaşanan siyasi gelişmelerin neden olduğu majör çelişkiler, işi Kürt sorununun çözümü ve genel demokratikleşme istikametinde toplumsal bir coşkunun ortaya çıkması noktasına bir türlü getiremedi.
Hafta sonunda, sürecin bir yılını konuşmak için Kürt Çalışmaları Merkezi, BAYETAV ve RAWEST Araştırma’nın ev sahipliğinde İzmir’de düzenlenen bir çalıştayda bir araya geldik. DEM Parti İmralı heyetinden Mithat Sancar başta olmak üzere bir grup siyasetçi de vardı, gazeteciler ve akademisyenler de sivil toplumcular da… Herkes birbirine bu tür ‘özgürce konuşabilme’ platformlarında bir araya gelmeyi ne kadar özlediğini söyleyip durdu. Kimin ne söylediğini dışarıya aktarmayacağımız ön kabulüyle katıldığımız bu toplantıda, sizlerin bilmediği hiçbir şey konuşulmadı aslında. Kimin ne kadar özgür konuşabildiği konusu ise muğlak bir alan olarak kaldı. Malum, memleket şartları!
Ben de bu vesileyle toplantının katılımcılarından DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen ile uzun zamandır yapmak istediğim ‘zor konuşma’yı yapma fırsatı buldum.
Mehmet Emin Ekmen, sadece Ali Babacan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından biri değil. Onunla birlikte DEVA’yı kuran eski Adalet ve Kalkınma Partililerden. Batman doğumlu bir Kürt. Kendi deyimiyle hayatı boyunca ‘sağ seçmene Kürt sorununu anlatmaya çalışmış’ bir hukukçu. Siyasete girene kadar uzun yıllar sivil toplumda aktivizm de yapmış birisi. Dolayısıyla da siyaseten karşı saflarda mücadele ettiği DEM Parti ve öncüllerini yakın tanıyor, reflekslerini iyi biliyor ve dar zamanlarında dayanışmaktan da hiç geri durmuyor.
Ekmen’i güncel tartışmaları yorumlayacak en doğru isimlerden biri kılan bir diğer unsur ise TBMM’de PKK’nın silah bırakması sürecine paralel olarak kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun bir üyesi olması. İçerden bir bilen olarak, Komisyon etrafında dönen tartışmaları anlamlandırmamızı sağlayacak önemli detaylar verdi.
Söyleşinin finalindeki Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala bölümü ise özel ilgiyi hak ediyor.
-Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmaları hangi aşamada? Bundan sonrası için ne öngörülüyor?
Bir kadın ve gençlik oturumu, bir de dil ve kültür oturumunun olması gerektiği konuşuldu ama alınmış bir karar yok. Adalet Bakanı, MİT Başkanı ve Dışişleri Bakanı'nın da davet edilmeleri söz konusu. Dinleme listelerinde isimler var. Farklı formatta yeni dinlemeler üretilebilir. Ama herkesin mutabakatı artık dinlemelerin sonuna gelindiği şeklinde.
-Pervin Buldan’ın son açıklamaları Komisyon’dan 5 kişilik bir grubun İmralı’da Abdullah Öcalan’la görüşmeye gitmesi olasılığının güçlendiğini olduğunu anladık. Nitekim Devlet Bahçeli ve Numan Kurtulmuş da bu fikri değerlendirildiğini açık eden açıklamalar yapmıştı. Ancak Pervin Hanım çok daha kuvvetli ifadeler kullandı. Bunu DEM heyetinin iktidar cephesinden olumlu sinyal aldığına işaret olarak yorumlayabilir miyiz?
Aslında o sinyaller var. Öcalan'ın bu konuda ısrarcı olduğu biliniyor. Bütün notlarda “Heyetle konuşmak istiyorum” diyor. AK Parti'nin bloke edici bir tutumu yok. Ama kendilerince uygun bir zaman bekledikleri anlaşılıyor. Adalet Bakanı “Bu Komisyon’un vereceği bir karar” dedi. Meclis Başkanı “Komisyon nitelikli çoğunlukla karar verirse olur” diyor. Yine Sayın Uçum'un “Elbette gidilebilir” şeklinde bir beyanı oldu. MHP tarafında da Fethi Yıldız'ın ve sonra da Sayın Bahçeli'nin açık ve net çağrıları oldu. Ara formül olarak 51 kişi oraya gidemeyeceğine göre temsil heyetinin gitmesi konuşuldu.
-Komisyonda mı konuşuldu bu?
Yok, arka planda.
-Bu söylediğiniz Komisyon’un çalışma yöntemlerine ilişkin soru işaretlerimizi kuvvetlendiren bir durum. Aslında şunu demiş oluyorsunuz; bir mesele Komisyon’da resmen tartışılmadan önce iktidar perde arkasında partiler nezdinde bir diplomasi yürütüyor. Yani Komisyon vitrin ama asıl karar alma süreci perde gerisinde kotarılıyor. Komisyon vitrinde tutularak kamuoyu algısı yönetiliyor ama Komisyon’un zaten yetkisi olmadığı gibi bir de vitrin düzenlemesi bile orada değil başka yerde yapılıyor. Öcalan’a ziyaret mevzusu da bunu teyit etti. Doğru mu?
Haklısınız. Komisyon’un niçin kurulduğu mevzusu ayrı bir sohbet konusu olabilir ama şunu görüyoruz ki AK Parti süreç üzerindeki stresi ve negatif enerjiyi komisyon aracılığıyla paydaşlarına yaymak ve belli konularda yumuşak geçişler yaratmak istiyor. Böyle bir ziyaretin yapılabilmesi için nitelikli çoğunluk şartı Komisyon’un kendi yönergesinde yok. Ama Numan Bey muhtemelen “CHP'siz bu işi yapmak zor olur” düşüncesiyle “Komisyon nitelikli çoğunlukla karar verir” şeklinde bir beyanda bulundu. Komisyon’un gündemini başkan belirler. Öncesinde bütün partiler ve üyeler başkana önerilerini verir. Sonrasında kararları oylar. Bugüne kadar böyle ilerledi.
-Pervin Buldan’ın açıklaması üzerine CHP Genel Başkanı Özür Özel çıktı, dedi ki “İmralı’ya bir heyet gönderilmesi konusunda bir anlaşma yok.” Nitekim zaten CHP, böyle bir durum olması durumunda kendi partisine mensup Komisyon üyelerinin İmralı ziyaretine asla katılmayacağını deklare etmişti. Komisyon’un herhangi bir toplantısında Öcalan’ı ziyaret konusu ima yoluyla dahi olsa gündeme geldi mi, gelmedi mi?
Komisyon’un herhangi bir toplantısında konunun hiçbir şekilde gündeme gelmediği kesin. Meclis Başkanı’nın grup temsilcileriyle, siyasi parti temsilcileriyle yaptığı toplantılarda da kendisinin bu konuyu açmadığı kesin. Son toplantıda DEM temsilcisi Gülistan Koçyiğit hanımefendinin “Artık bunu konuşmayacak mıyız?” diye bir girişimi var. Daha konu açılmadan Numan Bey’in “Daha sonra konuşuruz” deyip konuyu geçiştirmesi var.
-O halde Pervin Hanım’ın çıkışını, ön alarak Erdoğan hükümetini ziyarete zorlamaya çalışma hamlesi olarak mı değerlendirmememiz gerekiyor? Hükümetin buna niyeti var mı, yok mu?
Kendileri için doğru bir zamanı, olgun zamanı bekledikleri anlaşılıyor. Komisyon’un bu kararı alabilmesi için iktidarın Meclis Başkanı aracılığıyla bu talebi Komisyon’un gündemine getirmesi gerekir. Henüz öyle bir şey yok. Bir de şunu hatırlatmam gerekiyor; Numan Bey Komisyon’un kuruluşundan iki ay önceden başlayarak, yani yaklaşık 6 aydır, her bir konuyu çok hassas biçimde önce gruplarla tek tek konuşarak olgunlaştırdı. Gerekirse iki tur, üç tur görüşmeler yaptı. Sonra işin oylaması Komisyon’da yapıldı. “Nihai kararları hep oy birliğiyle aldık” diye övünüyor, haklı da bu övünçte. Siz bu modele dair bir şüphe belirttiniz. Ancak bence Numan beyin bu tutumu oldukça sağlıklı ilerledi şu ana kadar.
-O zaman aslında DEVA olarak, ya da daha doğrusu Yeniyol grubu olarak, siz de Özgür Özel’i teyit edebiliyorsunuz. Komisyon’dan 5 kişinin İmralı’ya Öcalan’ı ziyarete gitmesi konusu ne konuşuldu ne de bunun üzerine bir karar alındı.
Bırakın Komisyon’u, arka planda dahi iktidar tarafından “Ne düşünüyorsunuz, gidelim mi, gitmeyelim mi, karar alırsak oyunuzun rengi ne olur, gideceksek bir temsil sağlar mısınız?” gibi mevzular konuşulmuş değil.
-Siz DEVA Partisi olarak başından beri hükümetin bu inisiyatifini ve komisyonu da cesaretlendiren, destekleyen bir çizgide oldunuz. Zaten Kürt meselesinin halli konusunda partiyi kurduktan sonra yaptığınız çalışmalarda hep ‘çözümcü’ bir vizyon ortaya koydunuz. Bugün de Komisyon içinde hükümetin hamlelerini en çok destekleyen grubun sizinki olduğunu izliyoruz.
Dedikleriniz doğru. Yeniyol grubu olarak bizimle birlikte Gelecek Partisi ve Saadet Partisi de çok pozitif bir noktada duruyor. Yeri gelmişken şu ayrımı iyi yapmak lazım; bu Komisyon “Kürt meselesinin çözümü komisyonu” değil. Ama çözüme yardımcı olmak için yürütülen sürecin siyasallaşması, kısmen toplumsallaşması ve ihtiyaç duyulan yasal düzenlemelerin ön istişaresine dair bir komisyon.
Bizim DEVA olarak, Kürt meselesinin çözümüyle ilgili bütün hakların tek taraflı tanınması yönünde net duruşumuz var. Çatışma çözümünün bütün imkanlarından tecrübe ve bilim olarak faydalanılması gerektiği noktasında duruşumuz net. Genel Başkanımız Sayın Ali Babacan, sorulara cevaben Öcalan konusundaki pozisyonumuzu “Örgütü üzerindeki otoritesinin sağlanması ve bu sürecin ilerlemesi noktasında Öcalan'ın görüşlerinin Komisyon gündemine getirilmesinin bir formülünün bulunması gerekiyor” diyerek açıkladı.
-Bu şu demek değil mi; “Komisyon’dan bir heyet adaya giderek kendisiyle görüşsün ve sonra gelip Komisyon’da anlatsınlar ki üzerinde bir tartışma yaşanabilsin.” Eğer Babacan’ın ima ettiği şey bu değilse, Öcalan’ın görüşleri bir şekilde Komisyon gündemine nasıl gelecek?
Şu anda Komisyon gündemini belirleyen Meclis Başkanı Numan Bey. Kendisi bir konuyu herhangi bir içerik ve formata bağlayarak gündeme taşımadığı müddetçe o konuyu tartışarak görüş bildirmekten kaçınıyoruz.
-Henüz Numan Kurtulmuş bu konuda sizlere gelmemiş olabilir ama Devlet Bahçeli -ki kendisi malum bu sürecin itici gücü olmayı sürdürüyor- “İmralı'ya Komisyon’dan heyet gönderilsin, Öcalan SDG'ye çağrı yapsın” dedi. Demek ki iktidar cenahı bu formülü değerlendiriyor.
Fiziken bunun mümkün olmadığını, kendisinin başka bir şeyi kastettiğini Devlet Bey sonrasında dile getirdi. Sayın Devlet Bahçeli’nin bu konudaki tutumu oldukça net
-Peki neyi konuşuyoruz o halde? Bir de tabii Öcalan’ın fikirlerinin meclis zemininde konuşulması boyutu var ki…o zaten DEM grubu tarafından yapılmıyor mu mütemadiyen?
Doğru. Onun fikirlerinin bir kısmı sadece DEM değil, farklı katılımcılar tarafından Komisyon’da gündeme getirildi. Hiçbir katılımcının Komisyon tarafından sözü kesilmediği gibi itirazi kayıtlar bile kayda geçirilmedi. Tutanaklara bakılırsa, bu yöndeki aktarımları görülecektir.
-PKK’nın silahsızlandırılması sürecinin tamamlanması açısından Öcalan başat konumdayken, bu süreçte seçilmiş vekillerin kendisiyle görüşmesi neden bu kadar ‘riskli’ ya da tartışmalı bir konu? Onu bir siyasetçi gözüyle anlatır mısınız?
İki temel ayrım var kamuoyunda. Birincisi Öcalan'ın kırk yıllık örgüt faaliyetleri ve bunun Türkiye’ye maliyeti üzerinden böyle bir görüşmenin, meclisten bir heyetin onun bulunduğu yere gitmesinin sembolik olarak doğru olmayacağı, bunun onun lehine ve meclisin ağırlığının aleyhine bir fotoğraf oluşturacağı yönünde itirazlar var. Diğer görüşe göre ise, eğer bir yola girildiyse, örgütün feshi ve silahsızlandırılması mevzularının muhatabı da Öcalan ise, Öcalan'ın sürece katkısının sağlanması, nihai adımların atılması için Komisyon’dan bir temsil heyetinin gitmesinde mahzur olmadığı şeklinde.
-DEVA Partisi bu iki görüşten hangisine yakın?
DEVA Partisi, yetkili kurullarında bu konuyu değerlendirmiş değil. Ancak her açıdan iyi planlanmış bir yöntemle Öcalan’ın görüşlerinin Komisyon’a aktarılmasında mahsur olmaz.
-Perspektif’te 1 Ekim'de yayımlanan yazınızda sürecin bir yılını değerlendirdiniz ve sürecin neden ağır aksak yürüdüğüne dair tespitleriniz var. Sürecin siyasi elitler arasında yürütülüyor olmasının toplumsallaşmaya ket vuran bir durum olduğunu anlatıyorsunuz. Yani durum şu; Cumhurbaşkanı Erdoğan, Komisyon üzerinden işin stresini paydaşlara dağıtmak istiyor, siyasi sorumluluğu tek başına üstlenmek istemiyor.
Doğru.
-Devlet Bahçeli'nin zaten sürecin taşıyıcı unsuru olmayı kabul etmiş olması da Erdoğan’a yetmedi yani, öyle mi?
Yetmedi. ‘Çatışma çözümü süreçlerinin toplumsallaşması’ diye bir vaka var. Türkiye 2013'te bunu Akil İnsanlar Heyeti'nin bölge bölge gezmesi, mecliste çözüm sürecine dair bir komisyon kurulması gibi yollarla denemişti. Ayrıca o zaman Erdoğan sürecin söylem taşıyıcılığını çok kuvvetli bir şekilde üstlenmiş idi. Bugün ise sürecin, adeta Bahçeli-Öcalan-Erdoğan üçgeni ve bu üçgenlerin bir alt kümesinde oldukça sınırlı bir katılım mekanizması ile yürüdüğünü görüyoruz. Mesela AK Parti MKYK'ya, MYK'ya, AK Parti kabinesine, AK Parti meclis grubu yönetimine soruyorum. Buraların hiçbirinde bu sürece dair bir tartışma hatta bilgilendirme zemini yok. Aynı şey MHP için de geçerli. Öcalan açısından baktığımızda silah feshi ve silah yakma töreninin arifesinde örgütüyle birtakım iletişimler içinde olduğunu görüyoruz. Ancak orada da ‘tarihsel sorumluluğunu’ aldığını deklare ederek, geniş kapsamlı, orta ve alt sınıf yöneticileri kapsayan bir değerlendirme olmadığı anlaşılıyor. Her kesimde yapılan toplantılar daha çok liderler tarafından ortaya konan iradenin iletilmesi ve onaylatılması şeklinde oluyor.
-Şimdi sizin anlattığınız bu elitler arası karar........© T24





















Toi Staff
Tarik Cyril Amar
Gideon Levy
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d