menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

CHP Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı: Türkiye’de ‘Mümkün değil’in bir haftada ‘çok mümkün’ olabildiğini gördüm, bakarsınız arkadaşlarımız pat diye serbest kalıverir!

53 1
11.08.2025

Diğer

11 Ağustos 2025

CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı ve T24 yazarı Cansu Çamlıbel

Malûmunuz MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yaklaşık 10 ay önce başlama vuruşunu yaptığı yeni çözüm sürecinin meşruiyeti açısından en kritik aşamalardan biri olan ‘Meclis Komisyonu’ kuruldu ve geçen hafta ilk toplantılarını yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi de tartışmalara rağmen Komisyon’a 10 üyeyle katılmış oldu. CHP’nin katılımdan belki de daha çok dikkat çeken şey ise listeye İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı’nın girmiş olmasıydı.

Oğuz Kaan Salıcı bugüne kadar “Kılıçdaroğlu’cu” olarak bilinen ve Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu öncülüğünde gerçekleşen ‘değişim’e karşı durmuş bir siyasetçiydi. Bugün davalarla tartışmalı hale getirilen Kasım 2023 CHP Kurultayı’nın ardından Salıcı adeta parti içi muhalefetin sembol ismine dönüşmüştü. Hatta 19 Mart’ta İmamoğlu ve arkadaşlarının tutuklanmasının ardından apar topar yapılan Nisan 2025 Kurultayı’nda da yine alternatif bir liste çıkarmıştı.

Ancak 19 Mart sürecinin giderek külliyen CHP’ye dönük operasyon haline almasıyla birlikte Salıcı, farklı hamleler yapmaya başladı. Açıklamaları, birlikte hareket ettiği düşünülen eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nunkinden epey farklılaştı. Silivri’de Ekrem İmamoğlu’nu ziyaret etti, aşağı yukarı aynı günlerde CHP Genel Başkanı Özel de Salıcı’yı Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu üyeliğine davet etti.

Bütün bunların ‘tesadüf’ gelişmeler olduğunu düşünenler varsa mâni olmayayım. Bana kalırsa Oğuz Kaan Salıcı, önümüzdeki süreçte Özel yönetimindeki CHP Genel Merkezi ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında partinin bölünmüş görüntüsüne son verilmesi için bir diplomasi yürüyecekse, bu işi yapma potansiyeli olan kişilerden biridir, belki de yegânesidir.

Bu mülakatta Salıcı, bugüne kadar ‘mutlak butlan’ mevzusunu ne Kılıçdaroğlu ile ne de Özel ile konuştuklarını söyledi. Belki de taraflar şu aşamada sembollerle, aksiyonlarla mesaj vermeyi tercih ediyor. Salıcı, Özel’in kendisini komisyona davet etmesini ‘zeytin dalı’ olarak algılamadığını söylemekle birlikte, bu daveti partinin bütünlüğü açısından kıymetli bulduğunun altını çiziyor. Dahası, kendisinin hâlâ parti içi ‘muhalif’ olduğunu da saklamıyor. Ama mühim bir şerh düşüyor: “Parti saldırı altında. Siyasette farkı dönemlerde farklı stratejiler izlenebilir. Siyasi mücadeleyi on kişiyle de verebilirsiniz ama ben on milyon kişiyle vermeyi tercih ederim.”

Bakalım sonbahar aylarında Kemal Kılıçdaroğlu’nu da benzer bir noktaya gelmiş olarak görecek miyiz?

-CHP’nin Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu’na üye vermesinden belki de daha çok sizin CHP’nin listesinde olmanız dikkat çekti. Zira siz 2023’teki değişim kurultayında eski Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu tarafında saf tutmuş ve hatta 19 Mart operasyonundan hemen sonraki kurultayda aday olmamakla birlikte alternatif PM listesi çıkarmıştınız. Dolayısıyla da Özgür Özel yönetimine muhalefetten vazgeçmemiş bir siyasetçisiniz. Ne oldu da birden Özgür Özel sizi bu kritik komisyona davet ediverdi? Her şeyden önce de davete şaşırdınız mı?

Ben şaşırmadım çünkü Komisyon’un gündemi Kürt meselesinin çözümü. Örgütün silahsızlanması, feshi gibi konuların tamamına ben ilk gençlik yıllarımdan beri kafa yoran bir insanım. Biliyorsunuz, partide de Doğu Masası'yla ilgili çalışmayı ben başlattım ve bu çalışmanın oy anlamında etkilerini 2023 milletvekili seçimlerinde de gördük. Onun öncesinde de zaten CHP’nin ilk kez Erbil’e giden heyetinin başkanıydım. Hatırlarsınız, o dönem ‘Orta Doğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’ kurma niyetimiz vardı. Eğer 2023 seçimlerini kazansaydık, hedefimiz bunu gerçekleştirmekti. Bu müktesebat nedeniyle de bugün bu davet gelince şaşırmadım.

-Dosyaya hâkim olmanız nedeniyle davet şaşırtıcı olmayabilir de şaşırtıcı olan bugünkü CHP yönetimine ‘muhalif’ bir kimlik olmanıza rağmen davet edilmeniz.

Evet, ben Özgür Bey'i eleştirdim, eleştirilerimin bir kısmı da devam ediyor ama bugün parti ağır bir saldırı altında. Böyle bir ortamda bu eleştirileri güncel tutmaya çalışmanın bir anlamı yok. Çünkü esas meselemiz Türkiye'de kötü bir iktidarın varlığını devam ettirmesi. Dolayısıyla da Özgür Bey’i eleştirmiş birisi olarak bir yandan bu Komisyon’a girmenin ters olduğunu düşünmüyorum. Bir de şu var; Özgür Bey'in her yaptığı yanlış değil. Tayyip Bey'in her yaptığı da yanlış değil. Bizim ana muhalefet partisi olarak kendimizi, Tayyip Bey'in her yaptığını eleştirmek zorunda da hissetmememiz lazım. Benim siyaset anlayışıma göre parti olarak da kişisel olarak da böyle bir sürecinin içinde olmak doğrudur. Güzel olan taraf, Genel Merkez’imizin de böyle düşünmüş olması.

“Kemal Bey’i o saygın yerde tutmaya devam ediyorum ama partinin alî menfaatleri çok daha önemli” -Burada aslında soru işaretlerine neden olan daha kritik bir nokta var. Malum CHP’nin 38. Kurultayı’nın şaibeli olduğu iddiasıyla açılan ve kamuoyunun ‘mutlak butlan davası’ diye bildiği davanın seyrine göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğuna oturmayı arzuladığı yönünde ciddi bir kanat oluştu. Oysa CHP seçmeni ve delegesinin bugün için teveccühü Özgür Özel’den yana gözüküyor. Sizin gibi Kemal Bey’e yakın ve son süreçlerde onun yanında durmuş bir siyasetçiyi Komisyon’a sokmak sanki bir uzlaşı arayışı gibi de algılandı doğal olarak. Önce şunu sorayım; sizi hâlâ ‘Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın’ diye görüyor olmamız yanlış bir algı mı?

Yanlış bir algı değil; ben Kemal Bey'le uzun zaman beraber oldum, yönetiminde önemli pozisyonlarda bulundum, son kurultayda da hatırlattığınız gibi Kemal Bey'i destekledim.

-Ve beraber kaybettiniz.

Doğru, beraber kaybettik. Kemal Bey ile diyaloğumuz devam ediyor. Ben Kemal Bey'i hep kafamdaki o saygın yerde tuttum, tutmaya da devam ediyorum. Ama bu bizim attığımız her adımın ana belirleyicisi değil. Parti siyasetinde tek kerteniz aldığımız nokta bu değil. Partinin alî menfaatleri çok daha önemli. Ben kendimi ‘sosyal demokrat ve Atatürkçü’ diye nitelendirmeye başladığımda rahmetli Erdal Bey vardı partinin başında. SHP zamanıydı, ben de üniversitedeydim. Sonra Deniz Bey (Baykal) geldi, sonra Kemal Bey geldi. Şimdi Özgür Bey geldi. Yarın öbür gün başka birisi gelecek. Ben kendimi yine ‘sosyal demokrat’ olarak tanımlamaya devam edeceğim. Ben fikre inandım. Aktörler önemli mi? Tabii ki önemli. Ama fikir, hepsinden daha kıymetli.

“‘Kurultay davası ne olur?’ diye Kemal Bey ile konuşmadık”

-Prensiplerden bahsediyorsunuz, anlıyorum. Parti menfaatleri kişilerin aldığı pozisyonların üzerine koyduğunuz noktada ise sanki Kemal Bey’den ayrışmış oluyorsunuz bugün. Bunu bu şekilde sormamın sebebi, partiyi yeniden Kemal Kılıçdaroğlu’na teslim etmenin iktidardaki Adalet Kalkınma Partisi’nin stratejisi olduğunun alenen ortaya çıkmış olması. Ve sanki Kemal Bey de bir iktidar operasyonunun sonucunda halkın aksi yöndeki kuvvetli beklentisini hiçe sayarak o koltuğa oturmayı bir sorun olarak görmüyor gibi demeçler verdi. Kendisini ziyaret edenlere “Partiyi kayyıma mı bırakayım?” benzeri şeyler söylediği yazıldı çizildi. Oysa siz bunlar size sorulduğunda “Altı Ok rozetini şerefiyle taşıyan hiçbir arkadaşımı, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tepesindekilere değişmem. Değişenlerle de yol yürümem” dediniz. Yani siz ‘mutlak butlan davası’ konusunda Kemal Bey ile ayrı mı düşünüyorsunuz?

Biz bu konuyu Kemal Bey'le konuşmadık. Yani “Kurultay butlan olursa ne olur, olmazsa ne olur?” diye konuşmadık.

-Çok enteresan!

Ben şöyle bakıyorum; biz bir siyasi mücadele veriyoruz, bu siyasi mücadeleyi on kişiyle de verebilirsiniz, on milyon kişiyle de verebilirsiniz. Ben on milyon kişiyle vermeyi tercih ederim. O on milyon kişinin her birinin ayrı ayrı kıymetli olduğunu düşünürüm. On milyon kişi içinde partide siyaseten rekabet ettiğiniz kişiler olabilir, siz listelere giremezken girmiş arkadaşlar olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi'nde bu rekabet vardır ve hep olmuştur. Eğer biz bu rekabeti her şeyin önüne koyarsak işte o zaman bir zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi'ne atfen çok söylenen ‘hizipçi’ kafaya teslim olmuş olursunuz. Benim öyle bir kafam yok. Kimseye de o kafayı tavsiye etmem.

-O halde anlıyorum ki Özgür Özel de sizin bu tavrınızı çözmüş olduğu için Komisyon’a davet etti. Ama bir yandan da bu davet “Acaba Özgür Özel yönetiminin Kılıçdaroğlu kampına bir zeytin dalı uzatması mı?” sorusunu da sorduruyor bizlere.

İşte bu daha kıymetli.

-Siz de böyle algılıyor musunuz?

Ben öyle algılamıyorum, bunu bir ‘zeytin dalı’ olarak algılamıyorum. Ama bir ‘zeytin dalı’ olarak algılamıyor olmakla birlikte verilen kararı partinin bütünlüğünün vurgulanması açısından kıymetli ve önemli buluyorum.

-İşin bu boyutunu Özgür Özel ile de hiç konuşmadınız mı?

Hayır, konuşmadık. İlk defa sizinle konuşuyoruz. Başka kimseyle de konuşmadık.

-Bunlar Kemal Bey ile Özgür Bey ile de konuşulmadan buraya nasıl gelindi tabii bilemiyorum. O halde kamuoyu önünde alınan tavırlar üzerinden mi yapılıyor hamleler? Sizi CHP’nin Milli Dayanışma ve Kardeşlik Komisyonu’na verdiği üye listesinde görmemizden sadece sanırım bir hafta kadar önce bir açıklamanız olmuştu. Bir canlı yayında “Parti yönetiminde yeniden yer almak ister misiniz?” diye soruluyor, siz de “O bana kalmış bir şey değil, Genel Merkez takdir ederse bakarız” diyorsunuz. Komisyon üyeliğinizin ilanı tam da o açıklamanızdan sonra geldi. Komisyon üyeliği parti yönetimine dönüşünüzün ilk adımı olabilir mi?

“Parti yönetimi takdir ederse bakarız” cümlesi o gün için de bugün için de geçerli. Bundan altı ay sonrası için de geçerli olacak. Ben kurultay sürecinde ayrı bir hat ortaya koymuş bir insanım. Bundan pişman mıyım? Değilim. O günkü sözlerimin arkasında mıyım? Arkasındayım. Ben hattımı, duruşumu bozuyor değilim. Ama siyasette farklı dönemlerde farklı stratejiler izlenebilir. Bu da çok anlamlıdır. Hayat durduğu yere durmuyor, sürekli değişiyor, ilerliyor. Bugün benimle bir şey konuşulmuş değil, bana bir duyum da gelmiş değil. Ama böyle bir şey olursa, bu konuşulur. Kiminle konuşulur? Beraber siyaset yaptığınız insanlarla konuşulur. Kemal Bey'le de konuşulur.

-Henüz konuşulmadığından emin olabilir miyiz?

“Konuşulur” cümlesini tamamen varsayımsal olarak kuruyorum bugün.

-Demin de hatırlattım CHP’nin kurultay davasının seyrinin tamamen iktidar partisinin siyasi ajandasına paralel olarak ilerleyeceği yönünde kuvvetli şüphe var. İktidarın olası oyununun bozulması için CHP içindeki iki ayrı kampın uzlaşması kritik önemde olduğuna göre biz kısa vadede bunu dönük bir arka kapı diplomasisi görecek miyiz? Alenen dışarı yansıyan o ikiliğin aşılması için adım atılacak mı?

Bence zaten bunun aşılması parti çıkarınadır. Benim bildiğim Kemal Bey partinin çıkarı söz konusu olduğunda, konuşmaya ve hatta bazı adımlar atmaya yatkındır. Özgür Bey partinin şu andaki Genel Başkanı ve ağır bir sorumluluk taşıyor. Dolayısıyla o da partinin hırpalanmasını, yıpranmasını istemez. Ben zaten bir süredir Cumhuriyet Halk Partisi'nin içiyle ilgili meseleleri konuşmuyorum. Özellikle 19 Mart sonrasında siyasi sorumluluğum gereği konuşmadım. Şimdi siz soruyorsunuz diye konu açıldı. Çünkü benim konuşmamdan bir anlam çıkarılır. Ben konuşmuyorum çünkü partiye yönelik ağır bir siyasi saldırı var. Dolayısıyla partinin yürütmüş olduğu siyasi mücadeleye sahip çıkan bir yerden bakıyorum. Eleştirilerinizi zaman içinde söyleyebilirsiniz, farklı şekillerde söyleyebilirsiniz. Ben muhalifim ama ben müzmin muhalif değilim.

-Siz bugün Özgür Özel başkanlığındaki Genel Merkez’e hâlâ muhalif misiniz?

Ben genel olarak muhalifim. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi için de bu geçerli. Ama müzmin muhalif değilim.

-Yalnız ikisini aynı cümle içinde........

© T24