‘İttifak’ arayışı mı ‘çözüm’ mü ‘barış’ mı; akademisyen Arzu Yılmaz ‘Bahçeli süreci’ni değerlendiriyor
Diğer
12 Şubat 2025
Bir devlet aklı olduğu anlaşılan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı sürecin içeriği belirsizliğini korurken, Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘güç verdiği’ yeni paradigmayı anlamanın işin bam teli olduğunu çok kez yazmıştım.
15 Şubat 1999’da Kenya’dan Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan’ın Bahçeli’nin ana aktör olduğu süreçle ilgili yapacağı çağrı da yeni paradigmayla ilişkili olsa gerek.
Öğrendiğim kadarıyla Öcalan’ın yapacağı çağrı kategorik bir çağrı olacak. Öcalan’ın silahlı mücadelenin miadını doldurduğunu, siyasetin başka araçlarla yapılması gerektiğini söylemesi süpriz olmaz. Kürt siyasetinin dönüştürülmesi yeni bir perspektif olarak deklare edilebilir.
Bu Gültan Kışanak’ın Kürt meselesinin ‘araçsallaştırılması’ dediği şeyin de önünü almak anlamına gelecek.
Tabii bu konuda devlet ve Kürt siyasetinin dili ayrı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP Diyarbakır İl Kongresi’nde söylediği sözlerini hatırlayalım:
“… Bölücü örgütün baskısı dolayısıyla bir Türkiye partisi olma vasfını kazanamayan siyasi yapıya bu yönde kendini geliştirme fırsatı verilmesi…”
Bu ifade sivil siyasetin önünün açılması anlamına gelecek mi göreceğiz. Öcalan’ın çağrısı sonrası gelişmelere bu perspektiften bakmak gerekiyor.
Peki bu sürece nasıl yorumlamak gerekiyor ya da paradigma değişikliği bağlamında yeni süreci nasıl okumak gerekiyor?
Bahçeli’nin “Türk-Kürt kardeşliği” dediği şey, bir Kürt-Türk ittifakına dönüşür mü ya da taraflar ittifaktan aynı şeyi mi anlıyor?
Geçen hafta sonunda Halkların Demokratik Kongresi’nin düzenlediği konferansa katılan akademisyen Doç. Dr. Arzu Yılmaz’a sordum.
İşte yanıtları…
- Bahçeli “Kürt-Türk kardeşliği” dedi. Kimi entelektüel ve siyasetçiler “Kürt-Türk ittifakı” dedi. Paradigma değişikliği denilen şeyi bu tanımlar içinde nasıl yorumlamak gerekiyor?
Eğer kasıt Öcalan'ın gönderdiği mesajda referans verdiği paradigma değişikliği ise o paradigma değişikliği Bahçeli ve Erdoğan'a adreslenerek bahsedilmiş. Dolayısıyla da Öcalan'ın kendi paradigmasından ziyade Bahçeli ve Erdoğan'ın şahsında bir devlet paradigmasındaki değişiklikten söz ediliyordu. Mevcut dinamikler, parametreler üzerinden baktığımızda ve devletin bugüne kadar bu süreç çerçevesinde geliştirdiği söyleme baktığımızda, yanılıyor olabilirim ama, konunun muhatapları buna açıklık getirmediği için yoruma açık bir süreç… Benim yorumum şu: Neydi 20. yüzyılın paradigması “Kürtler Türkiye'nin bekasına karşı bir tehdittir. Ve dolayısıyla da düşmanlaştırma… İşte mümkünse asimile etme, mümkün değilse imha etme gibi… Şimdi eğer bir paradigma değişikliği varsa, Kürt ve Türk bir masanın etrafında herhangi bir şey müzakere ediyorsa bunu sadece Kürtler ve Türkler özelindeki dinamiklerden ibaret sayamayız. Çünkü onlar da küresel olanın içerisinde yeniden hizalanıyorlar. Bir barış zamanında değiliz, bir savaşın ortasındayız.
- Bu bağlamda Orta Doğu’da, Ukrayna’da gördüğümüz savaş ve çatışmalar kurucu bir savaş mı?
Bu benim kişisel analizim değil. Uluslararası literatüre referansla söyleyecek olursak genel bir ortak kanaat ortaya çıkmış görünüyor. O kanaat de şudur ki, çoklu krizin içerisinden geçtik. İşte bu normlar krizi, siyasi meşruiyet krizi, ekonomik kriz ve kural temelli uluslararası sistemin çözülmesi gibi böyle bir krizli ortamdan geçtiğimiz süreçte artık biz bugün geldiğimiz aşamada işte Batı'nın dünya üzerindeki hakimiyetini sonuna gelindiği konusunda uluslararası ilişkiler literatüründe genel bir kabul anındayız. Kimilerine göre eskinin yıkıldığı ama yeninin daha inşa edilmediği diye tarif edilir. İşte biz bu anı nasıl tarif edeceğiz diye baktığımızda şöyle bir gerçeklik var ortada. Artık politika yapıcılara ya da politikanın nasıl şekillendiğine baktığımızda aktörlerin siyasi meşruiyet arayışında olmadığını, güç temelli politikaların belirlediğini görüyorum.
- İsrail’in Gazze’de yaptıkları güç temelli politikaların somut örneği galiba…
İsrail bunun somut örneği, Rusya'nın Ukrayna işgali bunun somut örneği, Türkiye'nin son 10 yıldır dış politikası bunun somut bir örneği. Geldiğimiz noktada kurucu şiddet kavramı, zamanın ruhunu ve dolayısıyla savaş zamanı ruhunu ya da zamanımızdaki politikayı, yani bugünün siyasetini anlatan en kullanışlı, en açıklayıcı kavram.
Sorunuza dönecek olursak; 20. yüzyılın sonuna geldiysek, eski paradigmanın en önemli aktörlerinden biri çıkıp başka bir şey söylüyorsa o zaman bu paradigmadaki değişiklik nasıl tarif edilebilir? Eskiyle karşılaştırmalı tarif etmek icap edecekse ve söylediklerine baktığımızda… O zaman tehdit olarak görülen ve düşmanlaştırılan Kürt’e karşı jeopolitik çıkarlar çerçevesinde ortaklık ya da Bahçeli'nin terminolojisinde ‘kardeş’ olan Kürtler… Sırrı Süreyya Önder’in “devletin kafası henüz net değil” dediği şey de, yorum tabii ki........
© T24
