menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Uzaylılar dünyamızda!

26 20
26.07.2025

Diğer

26 Temmuz 2025

Müzik yayını aniden kesildi, spikerin telaşlı sesi New Jersey, Grovers Mill’e bir göktaşı düştüğünü haber veriyordu. Bu bildiğimiz türden bir göktaşı değildi ama. Spikerin sesinde artık bir dehşet havası vardı: “Çukurun içinden devasa bir şekil beliriyor… Devasa metalik bacaklar. Hareket ediyor... evet, adım atıyor! Üzerinde bir... bir tür silah var! Şimdi döndü ve... evet, kesinlikle silah! Parlıyor, döner bir başlığa bağlı... Bu bir makine. Hayır, bu... bu bir savaş makinesi! Karşımızda bilinmeyen bir teknolojiyle inşa edilmiş dev bir üçayak var! Aman Tanrım! Isı ışını çevredeki her şeyi yakıyor! Ağaçlar… orman… ahırlar… Alevler tüm alana yayılıyor… şimdi bize doğru geliyor!” Ardından farklı bir sesin verdiği haber dinleyicilerin korkusunu daha da artırdı: “Muhabere Birliği'nden Teğmen Voght konuşuyor… Marslılar şu anda New Jersey’in merkezini ele geçirdi…” Kısa bir süre sonra spiker yeniden yayına girdi, ordu mukavemet edememişti, Marslılar şimdi de New York sokaklarındaydı! Spiker, neredeyse bir fısıltıya dönüşmüş sesiyle bildiriyordu: “Bölgeden ayrılamayan binlerce insan olabilir… Durumları umutsuz… Can kaybı binlerle ifade ediliyor… Zehirli gaz Hudson Nehri boyunca yayılıyor… Manhattan’a doğru ilerliyor!”

Aslında bu bir radyo oyunuydu! H.G. Wells’in 1898 tarihli Dünyalar Savaşı (The War of the Worlds) adlı romanıdan uyarlanmıştı. 30 Ekim 1938 Pazar günü akşamı, CBS Radio’da ünlü oyuncu Orson Welles ve Mercury Theatre ekibinin canlandırdığı sahneler sanki gerçek bir haber bülteniymiş gibi sunulmuştu. Yayındaki ses efektleri ve “canlı bağlantı” havası o kadar gerçekçiydi ki, bazı dinleyiciler bunun kurgu olduğunu anlayamadı. İnsanlar evlerini terk etti, kiliselere koştu, yollar tıkandı. Orson Welles, yayından sonra halkı yatıştırmak için şu açıklamayı yapmak zorunda kaldı: “Bayanlar ve baylar, ben Orson Welles, The War of the Worlds yalnızca bir tatil eğlencesi olarak sunuldu ve başka bir anlamı yok!”

* * *

H.G. Wells’in 1898 tarihli Dünyalar Savaşı (The War of the Worlds) adlı romanı Marslıların dünyaya saldırısını ve insanlığın hayatta kalma mücadelesini anlatır. Hikâye, İngiltere’nin kırsal bölgelerinde geçer ve ismi verilmeyen bir anlatıcının gözünden aktarılır. Mars’tan gelen silindirik kapsüllerle dünyaya inen uzaylılar, üç ayaklı dev makinelere binerek etrafa ölüm saçmaya başlar. Bu makinelerde korkunç bir ısı-ışını silahı ve kara duman adlı kimyasal bir silah vardır.

Bazıları filme de çekilen başka birçok roman veya senaryoda da uzaylıların korkunç silahlarla dünyamızı istila etmesi ele alınmıştı.

1996 yapımı Independence Day filminde, dünyaya gelen devasa uzay gemileri başlıca başkentlerin üzerine yerleşir ve tek atışla bütün bir şehri yok edebilen enerji ışınlarıyla dehşet saçar. Bu gemiler, insan yapımı hiçbir silahın işlemediği plazma bazlı savunma kalkanlarıyla korunur. Uzaylıların, yalnızca fiziksel değil, dijital üstünlükleri de vardır; dünya iletişim sistemlerine sızabilirler. Uzay gemilerinden çıkan zırhlı, telepatik ve son derece güçlü canlılar olarak resmedilen savaşçılar adeta kolektif bir zekâ ile hareket ederler.

2009 yapımı District 9 filmindeki uzaylı askeri teknolojisi ise biyometrik güvenlik sistemine dayalıdır. Silahları sadece uzaylı DNA’sıyla aktive olabilmekte ve insanlar tarafından kullanılamamaktadır. Anti-yerçekimi teknolojisiyle çalışan araçları ve enerji tabanlı silahları vardır. Ana gemileri dev bir savunma kalkanına sahiptir ve tüm bir şehri kontrol edebilecek güçtedir.

Bu üstün uzaylı teknolojisi teması sonraki tarihlerde çekilen birçok başka filmde de tekrarlanır. Filimlerin tümünde uzaylı teknolojisi, Dünya teknolojisinin çok ötesinde, gözetleme, yönlendirme, yok etme ve kontrol etme yeteneklerine sahiptir.

Günümüzde ABD’nin askeri kapasitesi, bilimkurgu eserlerde uzaylılara yakıştırılan üstün özelliklerle örtüşmeye başladı. İnterneti icat edenler, onu kısa sürede bir gözetim aygıtına dönüştürdü; GPS (Global Positioning System / Küresel Konumlama Sistemi) ile yeryüzü haritalandı, NSA (National Security Agency / Ulusal Güvenlik Ajansı) gibi kurumlar dijital haberleşmenin neredeyse tamamını denetim altına aldı. Artık hepimiz bir “uzaylı” teknolojisinin tarassutu altındayız. (Sanki George Orwell’in 1949’da yayınlanan ve 1956’da filme çekilen distopik bilimkurgu romanı 1984’te olduğu gibi “Ağabey” hepimizi gözetliyor. İşin tuhafı şimdi karşı karşıya olduğumuz gözetleme, romandaki gibi totaliter bir rejimden değil, kuvvetler ayrılığına ve genel seçimlere dayalı bir “demokrasi”den geliyor.)

Boston Dynamics’in dört ayaklı robotları, insanımsı hareket kabiliyetine sahip makineleri, son yıllarda her türlü zemin ve arazide hızla ilerleyebilen, denge kaybını anında telafi edebilen, sınırlanmış (yani otonom olmayan) yapay zekâyla hareket edebilen birimlere dönüştü. Şu an sınırlı ölçekte sahada test edilen bu sistemler, gelecekte “yerel istila birlikleri” gibi işlev görebilirler. (Yani siyahların hayatı pek önemli olmasa da........

© T24