Kansızlar!
Diğer
06 Eylül 2025
I
İsrail, Aksa Tufanı sonrasında Gazze’de büyük bir operasyon başlattığında ülke içinden yükselen itirazlar hemen dikkatleri çekmişti. Bazı İsrailliler sokaklara dökülerek savaşı durdurmaya çalışıyordu. İlk kıvılcım Nasıra’da çakmış, ardından başka şehirlere sirayet etmişti; İsrail vatandaşı Arapların da katıldığı küçük ama etkili gösterilerdi bunlar. Gazze’deki sivillerin ve Hamas’ın elindeki rehinelerin hayatına dikkat çekmeye çalışan bu eylemler polis engeliyle karşılaşsa da durdurulamadı.
Sonra Tel Aviv’de bambaşka bir şey oldu, rehine ailelerinin öncülüğünde başlayan protestolar, kısa sürede hükümetin savaş politikalarını sorgulayan geniş bir harekete dönüştü. Yaz aylarına gelindiğinde Tel Aviv sokaklarında binlerce kişi “Ateşkes, şimdi,” “Sivilleri öldürmeyi durdurun!” diye haykırıyordu.
En çarpıcı olan da birçok gencin vicdani ret hakkını kullanarak orduya katılmayı reddetmesiydi. Yaklaşık 200 genç, Gazze operasyonunun ardından yayınladıkları “Gençler Diktatörlüğe Hayır Diyor” başlıklı mektupla askere gitmeyi reddettiklerini açıkladı. Bu gençlerden 18 yaşındaki Tal Mitnik, kendisine celp geldiğinde asker olmayı reddettiği için 30 gün hapis cezasına çarptırıldı. Sofia Orr, Ben Arad, Oryan Mueller, Behar Tsalik ve Yuval Moav da art arda cezaevine girdiler. En çarpıcı örnek ise asker olmayı reddeden Itamar Greenberg’in toplam 197 gün hapis yatması oldu; bu, son yirmi yılda bir vicdani retçiye verilen en uzun ceza olarak kayda geçti. Yani savaş karşıtı muhalefet yalnızca kitle eylemleri olarak değil, bireysel tavırlar olarak da kendini gösterdi.
Savaş karşıtı eylemlerin en etkililerinden biri ise rehine ailelerinin Tel Aviv’de Kaplan Geçidi ve çevresindeki sokakları “Rehineler Meydanı”na dönüştürmesi oldu. Tıpkı Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’nı bir hafıza mekânına çevirmesi gibi, onlar da her hafta sonu burada toplanıyor. Göstericiler Gazze’de ölen çocukların fotoğraflarını taşıyarak “Soykırımı durdurun” diye sesleniyor, hükümetlerini suçluyor ve anlaşma yapılana kadar dağılmayacaklarını ilan ediyor.
İsrail hükümeti yargı bağımsızlığını savaş siyasetinin önündeki en önemli engel olarak gördüğünden, meclise (Knesset) bir yargı reformu (nedense hep reform gibi pozitif çağrışımlı kelimelerle yaldızlanır bu girişimler) paketi sundu. Bir kısmı kanunlaşan bu tasarılar büyük protestolara ve hukuki itirazlara yol açtı.
Bizdeki Anayasa Mahkemesi gibi işlevleri olan İsrail Yüksek Mahkemesi bu tip “reformları” ciddiye alarak inceliyor ve bazılarını anayasaya aykırı bularak iptal ediyordu. Netanyahu hükümeti ise bu yüksek yargı freninden rahatsızdı ve 24 Temmuz 2023’te İsrail Meclisinden Yüksek Mahkemenin yetkilerini sınırlayan bir yasa geçirtmeyi başardı. Kısa zamanda büyük çaplı protestoların en önemli odak noktası haline gelen bu yasa, aradan altı ay dahi geçmeden İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından iptal edildi.
İsrail hükümetinin şikâyetçi olduğu konulardan biri de mahkemelerin bir türlü hükümetin dümen suyuna sokulamamasıydı. Hükümetle “uyumlu” bir adalet sistemi yaratmak için yargıç atamalarından sorumlu Yargı Atama Komitesinin yapısını değiştirmek şarttı. 27 Mart 2025’te bunu sağlamayı amaçlayan yasa Knesset’te kabul edildi. Muhalefet ise yasayı “demokrasinin tabutuna çakılan yeni bir çivi” diye nitelendirerek iptali için Yüksek Mahkemeye başvurdu. Mahkemenin karar alma süreci henüz tamamlanmış değil.
Göstericiler, bu yasa Yüksek Mahkeme gündeminde bulunduğu sırada, 26 Ağustos 2025’te “Bozma Günü” adı verilen kitlesel eylemlerle yolları kapattı, meydanlarda oturma eylemleri yaptı ve Ben Gurion Havalimanı’na erişimi engelledi. Protestocular, hükümetin yargının yetkilerini kısıtlamayı amaçlayan reformunun, İsrail demokrasisini zedeleyeceğini ve yasama ile yürütme organlarının gücünü artırarak “demokrasiyi bozacağını” savundukları için bu eylem gününe “Bozma Günü” (Day of Disruption) adını........
© T24
