Clara Zetkin ile kadın cinayetleri üzerine
Diğer
06 Haziran 2025
Sevgili Clara, seninle Türkiye’deki kadın cinayetleri konusunu tartışmak istiyorum. Ama önce şunu söyleyeyim, kendi sosyalist serüvenimde yoldaş hitabını hep soğuk, bürokratik, yapay, hatta itici buldum. 1933’te öldüğün için bu kavramın sonradan kuşandığı trajik resmiyeti muhtemelen bilmiyorsun. İznin olursa sana “yoldaş” diye değil, küçük adınla hitap etmek isterim.
Clara Zetkin: “Yoldaş” kelimesinin senin zamanında geçirdiği dönüşümü işitmek beni üzdü. Bizim için bu sözcük, sınıf kardeşliği anlamına gelirdi. Bana Clara demeni seve seve kabul ederim. Anlam, özle birleştiğinde samimiyet zaten kendiliğinden gelir, değil mi?
Şimdi, Türkiye’deki kadın cinayetleri üzerine konuşmaya hazırım. Sevgili yoldaşım Rosa Luxemburg da bir erkek cinayeti kurbanı olduğu için yüreğimi yakan bir konudur bu.
– Sevgili Clara, Türkiye’de her yıl 280-300 arasında kadın erkeklerce öldürülüyor. Bu cinayetlerinin büyük çoğunluğu (% 70-75 civarı) kadının eşi, eski eşi, partneri, eski partneri veya diğer aile üyeleri tarafından işleniyor. Hayatını sosyalizme ve kadınların özgürleşmesine adayan Clara Zetkin’e bizim bu korkunç gerçekliğimizi nasıl değerlendirdiğini sormak isterim.
Clara Zetkin: Sözünü ettiğin rakamları işitmek, içimdeki eski ama hâlâ sızlayan bir yaranın yeniden deşilmesi gibi. Ne yazık ki zaman ilerlemiş, makineler çoğalmış, şehirler büyümüş ama kadına yönelik erkek şiddeti hâlâ insanlığın ayaklarında bir pranga gibi duruyor.
Yaşadığım çağda da kadınlar çeşitli baskılarla, şiddet ve yok sayılmalarla karşı karşıyaydı. Biz bu şiddeti yalnızca fiziksel değil, ekonomik, siyasal ve kültürel biçimlerde de tanımlamaya çalıştık. Ama senin anlattığın gibi kadınların en temel hakkı olan yaşama hakkının sistematik olarak gasp edilmesi toplumsal, siyasal ve ekonomik düzenle doğrudan ilişkili.
Şiddetin kaynağı erkeklikse, bu erkekliği doğuran koşullara bakmamız da gerekmez mi? Çünkü mesele sadece bireysel öfke patlamaları değil; çok daha köklü bir düzen var arkasında. Kapitalizm kadının hem emeğinden faydalanıyor hem de ona yönelen baskıyı bir şekilde sürdürüyor. Ev içindeki emek görünmez kalsın, ücret verilmesin, kadın hep “yerini bilsin” isteniyor. Ataerki de bunu destekliyor zaten; erkeklere özel alanlarda da iktidar sağlıyor. Aile bu döngünün başlıca kaynaklarından biri oluyor çoğu zaman.
Kadın cinayetleri, kadınların özgürleşmesinin önündeki en acımasız engel. Bir toplum, kadınlarını yaşatamıyorsa orada özgürlükten söz edilemez. Çünkü özgürlük, yalnızca fikirleri ifade etmek değil, sokakta yürürken korkmamak, hayır deme hakkına sahip olmak, kendi hayatına dair kararları tehdit altında olmadan verebilmektir.
Bu yüzden biz, kadınların kurtuluşunu sınıf mücadelesinden ayırmadan ama onun içinde silikleştirmeden savunduk. Kadın meselesi yalnızca kadınların değil, tüm işçi sınıfının, tüm insanlığın meselesi.
Şimdi söyle lütfen, bu cinayetlere karşı nasıl bir mücadele yürütülüyor?
– Kadın cinayetlerine karşı mücadelede en ön safta kadın örgütleri var. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Kadın Dayanışma Vakfı, 310’u aşkın kadın ve LBGTİ örgütünden oluşan EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu gibi köklü kadın örgütleri uzun yıllardır hem doğrudan destek hem de bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun, veri toplama, kamuoyu oluşturma ve tüm davaları takip etme konusunda önemli çabaları var. Üniversitelerdeki kadın araştırmaları merkezleri teorik çerçeve oluşturma ve saha çalışmaları yaparak veri toplama açısından önemli roller üstleniyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi veren akademisyenler, daha geniş kitlelere erişim sağlıyor. Feminist pedagoji geliştiren eğitimciler, okullarda alternatif bakış açıları sunuyor. Ayrıca sanat ve kültür alanında filmler, belgeseller, tiyatro eserleri ve edebiyat eserleri yoluyla karşı-hegemonik anlatılar üretiliyor. Bianet, 5Harfliler, Çatlak Zemin gibi alternatif medya kanalları eşitlikçi bir dil ve habercilik anlayışı geliştiriyor. Bazı belediyelerin kadın danışma merkezleri, sığınaklar ve ekonomik destek programları sunuyor, kadın kooperatiflerini destekliyor ve kadınların ekonomik özgürlüğünü teşvik ediyor. Hukuk alanında feminist avukatlar ve hukuk örgütleri kadın davalarında stratejik dava takibi yaparak hukuki içtihatların dönüşümünü sağlamaya çalışıyor, barolar kadın hakları komisyonları kuruyor ve kadınlara ücretsiz hukuki destek sunuyor. Ama bütün bunlar kadın cinayetlerin sayısını azaltmaya yetmiyor Sevgili Clara!
Clara Zetkin: Söylediklerini dinlerken gözlerimin dolduğunu, kelimelerin boğazımda düğümlendiğini hayal et lütfen. Çünkü bu kadar zengin, bu kadar çok boyutlu ve kararlı bir direniş tablosunun hâlâ kadınların yaşamlarını koruyamaması, bana o eski günlerdeki şu hakikati hatırlatıyor: Patriyarka dirençlidir, çünkü kapitalizmle iç içe geçmiştir.
Anlattığın tablo bana gösteriyor ki Türkiye’de kadınlar, sadece yaşam hakkı için değil, hayatın her alanında mücadele ediyor. Ancak bunlar yetmiyor. Çünkü bu cinayetler münferit değil; Bu bir sistem meselesi. Sistem kendini hem krizlerle hem de cinayetlerle yeniden üretir. Bir toplum, kadınların yaşam hakkını koruyamıyorsa, yalnızca adalet sisteminde değil, ahlaki ve siyasal temellerinde de çürüme vardır.
Öte yandan eğer ülkenizde otoriterleşme, milliyetçiliğin yeniden yükselişi, aileci-muhafazakâr politikaların teşviki ve sivil toplumun bastırılması gibi gelişmeler varsa kadın cinayetlerinin artış nedenleri arasına bunları da koymalısınız. Kadınların şiddete karşı örgütlenme alanları daraltıldığında, erkek şiddeti hızla palazlanır. Hele de bu şiddet mühimsenmiyor ya da “münferit olay” denilerek politik alandan çıkarılıyorsa…
Şimdi bazı sorular soracağım –cevabını bana değil, kendine ve mücadele arkadaşlarına vereceksin ama.
Devletin nerede durduğunu açıkça tartışıyor musunuz? Kadınları korumak için çıkarılmış yasalar gerçekten uygulanıyor mu? Yoksa hukuk, erkekliği mi koruyor?
Erkeklik ve iktidar ilişkisiyle yüzleşmek için erkekleri yeterince hedef alıyor musunuz? Erkek egemenliğini yalnızca bireysel değil, yapısal bir sorun olarak teşhir edebiliyor musunuz?
Sınıf meselesiyle bağ nasıl kuruluyor? Şiddete uğrayan kadının ekonomik bağımlılığı, çaresizliği, sosyal desteğe erişimi ne kadar gündeminizde?
Kolektif güç nasıl inşa ediliyor? Dağınık ama değerli bu çabalar arasında dayanışma ve stratejik birlik kurulabiliyor mu?
Ve belki en önemlisi: Toplumun suskun çoğunluğunu........
© T24
