menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şebnem Bozoklu Atkaya: Kendimi kendimden korumayı öğrendim, bu sektör size bunu öğretiyor

21 1
17.01.2025

Diğer

17 Ocak 2025

Şebnem Bozoklu ile röportaj yapmadan önce Canım Ailem’den birkaç sahne izleyip hatırlamak istedim, bir baktım kaptırıp yirmi bölüm bitirmişim. Dizinin üzerinden neredeyse yirmi yıl geçmesine, onu hem bir oyuncu hem de bir “celebrity” olarak uzun zamandır tanımama rağmen hiç yabancılık çekmeden, izlediğimin Adanalı Meliha olduğundan bir an bile şüphe etmeden üstelik. Bana göre Türkiye televizyon tarihinin en iyi on performansından biri, tadı hiç ekşimeyen bir dizi.

Mesleğe bu kadar yüksekten başlayınca, tırmanmaya devam etmek kolay değil. O, bu yolu tökezlemeden, Ulan İstanbul, Şahsiyet, Albüm gibi duraklarda, tiyatro sahnesinde nefeslenerek yürüdü. Şimdi de Kızılcık Şerbeti’nin Meri’si olarak karşımızda. Herkesi meraklandıran, “Bu kadın niye böyle yapıyor?” denilen Meri…

Şebnem sadece mesleğine değil, hayata da aynı yükseklikten başlamış biri. Sevgi içinde büyüdüğü bir ailesi, kavuştuğu hayalleri, güvenebileceği dostları ve çok hayran olduğu bir kocası var. Biraz masal gibi. Bir farkla: Karşımda o masalı gerçek yapmak için canla başla çalışmış, üstelik sadece kendisi değil, başkaları da hayallerine kavuşsun diye uğraşmış, bu dünyadan aldığı kadar vermeye çalışan bir kadın var. Hayat cimrisi olmamış birisi o, iyi ki de olmamış, yoksa biz Meliha’sız ne yapardık?

- Seni ilk defa Canım Ailem’de izlemiş ve ülkecek âşık olmuştuk. Buraya gelmeden önce bir bakayım dedim ve farkında olmadan 20 bölüm izlemişim. İlk işinde böyle bir başarıyı nasıl yakaladın?

Canım Ailem’de ya çok iyi oynayacaktım ya da bütün o “üst” lige ulaşmaya çalışan oyuncu arkadaşlarım gibi denemeye devam edecektim. Sektör işin başlarında insanı korkutuyor, ben de çok korkuyordum… Çünkü orada bir cam tavan var. Bir oyuncu olarak ciddiye alınabilmek ya da iyi yazılmış rollerin sana emanet edilebilmesi için o tavanı kırmak ve bir üst lige ulaşmak zorundasın. Kimsenin tanıdığı bir oyuncu değildim, ilk büyük işimdi, sektörün yapısını, setin içinde olmanın ne demek olduğunu bilmiyordum. Nerede durmalıyım? Lafımı söylemeden önce es vermeli miyim hemen yapıştırmalı mıyım? Teknik olarak hiçbir şey bilmediğim bir dönemimde büyük bir şans oldu benim için Canım Ailem.

- O kadar korkarken o performansı nasıl çıkardın?

Rolü aldıktan sonra gecelerce uyumadım. Ne yapabilirim, nasıl inandırıcı olabilirim? Şöyle bir avantajım vardı. Kimse beni tanımadığı için sınırlarımı zorlayabilirdim. Bilindik bir oyuncu, oyun stiline alışık olduğumuz bir oyuncu başka bir şey denediğinde bazen reaksiyonlar iç açıcı olmayabiliyor. “Ne yapıyor bu? Çok mu büyük oynuyor, çok mu abarttı, çok mu başka biri olmak için uğraştı?” deniyor. Beni kimse tanımıyordu. O yüzden vücudumun dengesini, ağırlık merkezini değiştirdim. Sesimi değiştirdim. Elimi kolumu, çenemi kullanma biçimimi değiştirdim. 29 yaşında 45 yaşında birini oynuyordum, daha şimdi 45 oldum, düşün. Çok büyük bir cesaretle gittim rolün üstüne. Setin ilk günü çalıştım, çalıştım, hiç uyumadan sete geldim. İlk sahnem çekildi. Uğur Yücel'in gözüne baktım. “Abi oldu mu? Ne diyorsun?” diye. Bu arada tekrar izleyenler birinci bölümle, yirminci bölüm arasında şiveyi de düzelttiğimi görebilirler. Gitgide daha iyi oldum, Sonradan izlediğimde anladım onu. Çok çalıştım, çok risk aldım.

- Şimdiki rollerinde daha çekingen ve “Şebnem Bozoklu personasını bozmayayım” gibi bir yaklaşımın mı oluyor? Yoksa yine aynı şekilde saldırıyor musun?

Saldırıyorum. Meliha çok baskın, çok altı çizilmiş bir karakterdi. İnsanların aklında kaldı ve çok sevildi. Ben hala birçok insan için yolda gördüklerinde Meliha’yım. Ondan sonra uzun süre aradım, hep zorladım kendimi, “ne yapmalıyım?” diye.

- Sonra Ulan İstanbul ve Yaren geldi.

Evet, Ulan İstanbul'da o şansım bir daha oldu. Kendimi zorlama, başka bir şey çıkarma, var olanın üstünden başka bir yere gitme şansı… Bir oyuncuya zaten on yılda iki ya da üç defa gelir böyle bir şans. “Bu rolün yapısını esnetebilirim” dedim. Rol bana geldiğinde dansçıydı. “Senaryoyu çok beğendim. Sadece beni şarkıcı yapın” dedim. Öyle bir alanım olsun istedim.

- Orada Ketçapla Mayonez şarkısında “Azrail basmasın zile” derken bir zile basma hareketin var, Hala hatırlayınca gülüyorum.

Peki, o hareket kimin fikri? Enis Arıkan’ın. Bana şarkı gelince CD'yi alıp Enis’e gittim. Tabii ki orada da şovmen arkadaşımdan yardım almışım (Gülüyor). Dedim ki “buna bir koreografi yapıyorsun, Öyle bir hareket bul ki, hep akılda kalsın.” Hemen bana çalıştırdı. Bak kaç sene sonra söylüyorsun.

- O günlerden bugüne kariyerini nasıl değerlendiriyorsun? İstediğin gibi şekil verebildin, istediğin rolleri oynayabildin mi yoksa sektörün beklentileri ile şekillenmek zorunda kaldığın zamanlar oldu mu?

Ben çalışkan biriyim Binnaz. Kendi inisiyatifimle dönüştürdüğüm rollerim oldu. Çok daha düz ve kendi halinde ilerleyebilecek rolleri deli cesaretime tutunup, dönüştürdüğüm çok oldu. Nasıl anlatayım, enstrümanımı başka türlü kullandım. Hani gitarımı yan tutmadım da dik tutarak çaldım. Şanslı biriyim. Birbirinden çok farklı roller okuyabildim. Toplumsal olarak, psikolojik olarak birbirine hiç benzemeyen; eğitim seviyeleri, varolma biçimleri, saçı, kılığı, kıyafeti birbirine hiç benzemeyen roller oynayabildim. Canım Ailem, Ulan İstanbul, Şahsiyet… Sinema çok umut oldu bana, örneğin Albüm gibi bir filmde oynayabildim. Elimden geleni de yaptım ama sorunu çok iyi anlıyorum.

- Sektöre göre şekillenen neler oldu kariyerinde?

Son on yılda televizyon tamamen değişti. Dramedi dediğimiz tür televizyondan silindi. Gündelik yaşamla ilgili, hem güldüğümüz hem ağladığımız, içimizin de burkulduğu, kendi ailemize benzettiğimiz hikayeler artık yok, olmamasının da bir sebebi var. Şu anda televizyon kanalları bir dizi yurtdışına satılmadığı takdirde kar edemez ve bunun maddi olarak altından kalkamaz durumda. Bu ne demek? Pazar-piyasa neresiyse oraya göre, Latin Amerika, Doğu Avrupa mı oraya satış yapmak üzere bir “Türk drama” türü yaratıldı ve o satıyor. Televizyonlardaki işlerin tamamı bu pazara hizmet etmek üzere üretiliyor. Tek tipleşme var. Komedi diye bir tür sanki hiç olmamış gibi davranılıyor. Çünkü o şakalar bizimle ilgili, global şakalar değil. Onların dünyada karşılığı yok. Öyle bir kültürel kod yok. Anlaşılmıyor yurt dışında, adamlar da anlamadığı şeyi satın almıyor. Ama bu durumun dezavantajları olduğu kadar avantajları da var.

- Ne gibi?

Ben bunun kadın oyunculara biraz yaradığını düşünüyorum. Çok fazla erkek işi, odağında erkek olan iş vardı bundan önce. Bu bahsettiğimiz yeni drama türü biraz da kadın draması olduğu için kadın oyunculara farklı karakterleri oynamak için şans verdi. Çünkü bütün dünya gibi, Türkiye de 40 yaşından sonra artık yavaş yavaş evine çekilen kadın oyuncularla dolu. 40’tan sonra şans vermezler sana. Televizyonda 55 yaşında bir erkek görürsün, partneri 33 yaşındadır. Erkek oyuncular hiç yaşlanmıyor gibi kendilerinden çok daha küçük partnerlerle oynarken, 40 yaşındaki bir kadın babaanne oynar. Böyle acayip bir sistem var. Ama bu kadın dramalarından sonra birçok kadın oyuncu arkadaşım tam da oyunculuklarının lezzetlendiği, tecrübeyle tatlandığı yaşlarında çalışıyorlar ve bu beni çok mutlu ediyor.

- Demi Moore’un Golden Globes konuşmasını izledin mi? Kadınların sektörde birbirine kırdırılması ile ilgili konuştu aslında: “Yeterince akıllı, güzel, zayıf, başarılı olmadığımı düşündüğüm bir anda bir kadın bana dedi ki: ‘Asla yeterli olmayacaksın, kendi değerini bilmen için o mezurayı elinden bırakman lazım’ dedi” Sen kariyerinde kendi değerini anladığın bir yerde olduğunu düşünüyor musun?

Sektörün içinde artık çok zaman geçirdiğim için, sektörün dinamiklerini artık tanıdığım, anladığım için,ama “kabullendiğim için” demiyorum, tabii ki 20'li yaşlarıma göre daha özgüvenliyim. Daha ne yaptığımı bilerek, daha sağlam adımlar atıyorum.

- “Bana artık kimse kül yutturamaz” dediğin bir noktada mısın yoksa hala kırılgan olduğun, kendini korunaksız hissettiğin yerler var mı?

Kırılgan olduğum yerler tabii ki var ama 40'lı yaşların en güzel taraflarından biri kendini görmek ve........

© T24