Yolsuzlukla mücadele vaadinden, uygarlık yıkımına: Türkiye'deki vasatlık iklimi, iktidarı koruyan bir stratejiye nasıl dönüştü?
Diğer
18 Ağustos 2025
Her ülkenin bir havası var, görünmeyen ama herkesin soluduğu, hissettiği, algıladığı.
Bazen o hava, deniz kenarında sabahın ilk saatlerindeki tazelik gibi ferahlatıcı. Bazen öyle bir aydınlık ve pırıltılıdır ki özgürlüğü ve neşeyi havanın renginden, kokusundan hissederiz. Türkiye’nin bugünkü havası ise rutubetli bir küf kokusu gibi: Her yere sinmiş, fark etmeden içimize işliyor.
Gezegenin yaşadığı iklim değişikliği gibi ülkenin toplumsal iklimi de değişiyor. Bu ağır hava, uzun süredir biriken vasatlığın eseri. Toplumsal psikolojimizi beş kelimeyle tarif edebilirim: Ortak ufkun kaybolması, kimliklere sıkışma, kutuplaşmaya teslimiyet, korkuda ortaklaşma ve her anımıza sinmiş vasatlık.
Artık skandallar şaşırtmıyor, liyakatsizlik öfke uyandırmıyor, emeğin değeri konuşulmuyor. Sahte diplomalar, kopya skandalları, rüşvetle yönlendirilen kararlar… Bir zamanlar ahlakın, emeğin, bilginin değerini simgeleyen diplomalar, şimdi yalnızca “erişebildiğin gücün” belgesi gibi.
Hayatımız mobese görüntülerinden derlenmiş haber bültenlerine dönüştü. Her yeni skandal bir şehvetli haber, bir siyasi dedikodu, toplumun cehaletine dair espri malzemesi olup geçiyor. Toplumsal belleğimiz, sürekli yeni skandallarla sarsılıyor. Sanılanın aksine toplumsal bellek kaydediyor her şeyi. Bir yandan büyük skandallar giderek sıradanlaşıyor gibi görünüyor. Unutuyor gibi, umursamıyor gibi, alışıyor gibi davranıyor toplum. Çünkü nasıl tepki vereceğini bilmiyor, hatırladıklarına karşı ne yapması gerektiğini de bilmiyor. O nedenle unutmuş gibi yapıyor. Diğer yandan da bu unutmuş gibi görünme, bu tepkisizlik sadece toplumsal belleğimizin değil, geleceğimizin de erozyonu demek.
Giderek hayatımızın her anında ve alanında vasatlığa razı olmuş durumdayız. Vasatlık yalnızca ortalama olmak değil; meraksızlığın, özensizliğin, kolaycılığın da sıradanlaştırılması. Edebi, adabı, ahlakı, saygıyı, empatiyi, yenilikçiliği, değişimi, uyumu unutmak demek vasatlık. Ve vasatlık bir kere iklime, normale dönüştüğünde, tıpkı nemli hava gibi her yere sızıyor; kâğıdı da ahşabı da zihni de yavaş yavaş çürütüyor. Daha da vahim olana hazır olalım ki, bu vasatlığa razı olma hali giderek her birimizi ortak geleceğimizin yok edilişine suç ortağı yapacak.
Bugün sahte diploma almakla, TikTok’ta tuhaf hareketlerle izlenme peşinde koşmak arasında göründüğünden çok daha fazla ortak nokta var aslında: Emek yerine kestirme yol, liyakat yerine gösteri, derinlik yerine yüzeysellik. Sahte diplomayla kocaman makamlara gelenlerde mahcubiyet yok. Usulsüz ve yasal olmayan yollarla ihale alanlar başlarını eğeceklerine böbürleniyorlar. Rüşvetle yargı kararlarını yönlendirenler saklanacaklarına maharetlerini pazarlıyorlar. Vasatlığa razı olma hali ahlaki olanı unutmayı, mahcubiyet, utanma gibi duyguları kaybetmeyi meşrulaştırıyor.
Tanış olmayan kalabalıklarda, mahallesiz, sokaksız, apartman tarlalarındaki tekin olmayan hayatlara hapsolduk. İlişkilerimiz ve iletişimimiz sosyal medyadan ve TV ekranlarından ibaret hale geldi. TV ekranlarında ve sosyal medyada ise vasatlık, sadece katlanılan değil; şehvetle tüketilen bir şey. Tuhaf danslar, abartılı mimikler, anlamsız meydan okumalar, analiz diye fışkırtılan dedikodular, iftiralar, yorum diye gösterilen........
© T24
