Türkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz
Diğer
06 Ekim 2025
Türkiye’nin toplumsal hikâyesi artık bir piramidin değil, bir kum saatinin içine sıkışmış durumda. Genç nüfusun görece daraldığı, yaşlıların hızla çoğaldığı bir ülkede, çalışan kuşak kum saatinin dar boğazında hem yukarıdaki yaşlı kuşaklara hem de aşağıdaki çocuklara yük taşıyor. Bu yükü taşımaya yarayan sosyal devlet ise incecik bir iplik gibi gerilmiş, her an kopma tehlikesi taşıyor.
Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme sürecini yalnızca fabrikaların bacaları üzerinden okumak yeterli değil. Kalkınma hedefinin paralelinde toplumsal dönüşüm de cumhuriyetin temel hedefiydi. Kalkınma ve toplumsal dönüşüm süreci Anadolu’nun da bireylerin de hayat çizgilerini değiştirdi. Feodal dönemde, tarım toplumunda nüfus toprağa bağlıydı. Geniş aileler, köyün küçük evreninde hem üretimin hem de yaşamın sigortasıydı. Ülke siyasetinin ilk gündemi kırk bini aşkın köye yol, su, elektrik ulaştırmaktı. Sanayileşme ve kalkınma hamlesiyle birlikte toprağın yerini makine, köyün yerini kent aldı. İnsanlar yaşam için toprağı ve doğayı değil kentleri ve apartmanları seçti. Kuşaklar boyu köylerinde kök salmış topluluklar, fabrikaların etrafında kümelenen işçi mahallelerine göçtü. Bu göç, yalnızca mekân değiştirmek değil, toplumun demografik ve kültürel dokusunun da yeniden örülmesi demekti.
Türkiye’nin yaşadığı iç göç süreci Batı toplumlarının üç yüz yıllık sanayi toplumu olma süreçlerinin son 60-70 yılda, hızlandırılmış biçimde yaşanmasının da hikayesi. 1965’te yapılan nüfus sayımına göre Türkiye’de nüfusun yüzde 65.6’sı kırsal, yüzde 34.4’ü kentsel alanlarda yaşıyordu. Günümüzde, TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre nüfusun yüzde 67.2’si yoğun kent, yüzde 15.5’i orta yoğun kent ve yüzde 17.2’si kırda yaşıyor. Bir başka kategorileştirmeye göre nüfusun yüzde 93.4’ü il ve ilçelerde yaşıyor. Yoğun kent sınıflandırmasındaki nüfus oranının yüzde 67’yi aşması, sürecin geleneksel kentleşmeden öte metropolleşmeye dönüşerek hala ve yoğun biçimde devam ettiğini gösteriyor.
Göçle beraber yaşanan mekansal değişim coğrafya ile sınırlı değildi. İkinci bir katman olarak mahallenin, binaların, evlerin de değişimiydi. Geleneksel evler, gecekondular önce apartmanlara, şimdi de apartman tarlalarına dönüştü. Mahallenin yerini kimliksiz apartman tarlaları, sobalı evlerin yerini kaloriferli evler, kireç badanalı mutfak, banyonun yerini seramik kaplı mutfak, banyo aldı. Bulgur aşı bulgur pilavına dönüştü.
Kentleşme, aileyi de dönüştürdü. Tarımın dayanışmaya dayalı geniş aile yapısı, kentin küçülen dairelerinde çekirdek aileye döndü, çocuk sayısı azaldı, haneler küçüldü, kuşaklar arasındaki bağlar zayıfladı. Demografi, köyün sabit ritminden kentin hareketli ve değişken temposuna geçti. Böylece sanayi toplumuna dönüşme süreci üretim biçimlerini değiştirmekle kalmadı, nüfusun dağılımını, ailelerin biçimini ve insanların yaşam döngüsünü de kökten dönüştürdü.
Türkiye’nin yaşadığı gecikmiş ve telaşlı bir modernleşme süreci aslında. Demografi ise hızlanarak değişmeye devam ediyor. Doğum oranları düşüyor, ortalama ömür uzuyor, nüfus orta yaşa yığılıyor bir yandan, yaşlanıyor diğer yandan.
TÜİK verilerine göre 85 milyonu aşkın nüfusun çalışma çağı olarak da tanımlanan 15-64 yaş grubundaki kümesi yüzde 68.4’e ulaştı. Diğer yandan çocuk yaş grubu olarak tanımlanan 0-14 yaş grubundaki nüfus ise yüzde 20.9 oranında. Yaşlı olarak tanımlanan 65 yaş ve üzeri nüfus yüzde........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d