Dünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir
Diğer
25 Ağustos 2025
ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'da Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ile kameralar karşısına geçmesinin ardından Avrupalı liderlerle görüştü / 18 Ağustos
Bir fotoğraf: Trump Oval Ofis’te, karşısında Avrupalı liderler, sınıfta öğretmenini dinleyen ama huzursuz çocuklar gibi. Yüzlerinde isteksizlik, memnuniyetsizlik. “Yeni dünya düzeni” diye okunabilecek bir kare.
Bir başka fotoğraf Türkiye’den: Partisini değiştirip suçlamalardan sıyrılan bir belediye başkanı, yeni kürsüsünde, mahcup bir tebessümle. Başka bir karede tutuklanan muhalif siyasetçilerden birinin, itirafçı tanığı susturmak için işbirliği yaptığı suç örgütü lideri, iktidar mensuplarıyla aynı sofrada. Ve Meclis kapısında yakılan beyaz Toros’un fotoğrafı… Bu karelerin hepsini aynı zaman diliminde görmek, anlamlandırmaya çalışmak insana yorgunluk ve çaresizlik duygusu veriyor.
Son bir haftada olup bitenlere bakarken çoğu insan aynı duyguda: Belirsizliğin ve karmaşanın esas olduğu bir hayatın içinde yaşıyoruz. Geleceği kesin biçimde öngörmek mümkün değil. Ama olasılıklardan, senaryolardan konuşabiliriz. Çünkü bazen gelecek ufka değil, suyun altındaki akıntılara bakılarak anlaşılır. Bugün gördüğümüz fotoğraflar belki de başka bir hikâyenin ilk cümleleridir.
Yaşadığımız krizler bir yığışma değil, eşzamanlı bir ritim değişimi. Bu yüzden de sıradan açıklamalarla geçiştirilemeyecek, tek bir senaryoya ya da komplo teorisine bağlanamayacak kadar derinler. Bu tabloyu anlamak için iki merceği üst üste koyuyorum: İlki, sık sık işaret ettiğim “çağ değişimi” tezi: Yerkürenin ritminin değişmesi, teknolojik sıçrama ve gündelik hayatın hızlanması, insan ve toplum doğalarının dönüşmesi. İkincisi, Ray Dalio’nun “The Changing World Order”ındaki döngü yaklaşımı: Ekonomik, toplumsal, jeopolitik, teknolojik ve ekolojik düzenlerin birbirini tetikleyen dalgaları.
Tarihsel akışta savaşlar, liderler, krizler elbette önemlidir. Ama asıl belirleyici olan, uzun soluklu derin akıntılardır. Dalio, son imparatorlukların yükseliş ve çöküşünü bu akıntılara bakarak inceliyor. Beş yüz yıllık tarih, beş düzenin dalgalar halinde, bazen çakışarak ilerlediğini gösteriyor.
“Ekonomik düzen”, büyüme ve refah bir noktadan sonra borç krizine, tıkanmaya dönüşüyor. “Toplumsal düzen”, gelir ve fırsat eşitsizlikleri, kutuplaşma ve çatışmayı büyütüyor. “Jeopolitik düzen”, yükselen güçler, hâkim güce meydan okuyor, küresel düzen yeniden yazılıyor. “Gezegenin düzeni”, doğa isyan ediyor; salgınlar, iklim krizleri, kuraklıklar toplumsal dengeleri sarsıyor. “Teknolojik düzen”, yenilik sıçramalar yaratıyor ama aynı anda eşitsizlikleri ve rekabeti de körüklüyor.
Bugün benzersiz olan şey, bu beş düzenin aynı anda bozulma evresinde olması. Küresel “ekonomik düzen” bir bakıma borç döngüsünün de zirvesinde olduğumuzu gösteriyor. 2008 krizi sonrası dünya ekonomisi zaten kırılgandı. Pandemi döneminde parasal genişleme ile sistem ayakta tutuldu, ama bugün yüksek enflasyon, faiz artışları ve borç sarmalı hemen her ülkede kendini hissettiriyor.
“Toplumsal düzenler” krizde, ülkeler arası eşitsizlik ve kutuplaşma hali de her bir ülkenin kendi içindeki eşitsizlik ve kutuplaşma hali de zirve yapmış durumda. ABD’de, Avrupa’da, Latin Amerika’da, Türkiye’de… Servet küçük bir azınlıkta yoğunlaşırken, geniş kitlelerde güvencesizlik artıyor. Bu durum popülist liderleri, kutuplaştırıcı siyaseti ve demokratik gerilemeyi besliyor. Göç, mülteci krizleri ve kimlik siyasetleri, toplumsal düzenin daha da kırılgan hale gelmesine yol açıyor.
“Jeopolitik düzen” dengesini........
© T24
