menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

“Türk-Kürt-Arap kardeşliği” Orta Doğu’ya dönük yeni bir hamle mi, yoksa yeni toplumsal meşruiyet aracı mı?

32 9
21.07.2025

Diğer

21 Temmuz 2025

Türkiye’de siyaset giderek bilimden, bilgiden ve bu bilgiyi üreten kurumlardan uzaklaşıyor. Bilimsel kavramlar çözüm için değil, siyasal pozisyon almak için kullanılıyor. Bu durum, bir yandan entelektüel yoksullaşma üretiyor, diğer yandan bilgiye dayanmayan siyaset, kimlikle, sloganla, hamasetle yürümeye başlıyor.

Sonra bir gün Cumhurbaşkanı bir kavram, bir iddia ortaya atıyor, tüm siyasi ve akademik dünya bu kavram etrafında yeniden diziliyor. Açılım, silahların yakılmasının ardından yeni anayasa ve hatta siyasi af açıklamaları beklenirken Cumhurbaşkanı’nın Kızılcahamam konuşmasındaki Türk-Kürt-Arap vurgusu da benzer bir sonuç üretti.

Türkiye’de araştırmalarda etnik aidiyet sorusunu Kürt olarak cevaplayanlar yüzde 20, Arap diyenler yüzde 1 oranında. Suriyelilerle beraber bu oran ne olur, Suriyelilerin ne kadarı vatandaşlığa geçmiştir ayrı bahis ama oran bu. Bu bilgiye Cumhurbaşkanı ve konuşmasını yazanların da sahip olmadığını düşünemeyiz. O zaman belki de Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında bu üçlü kimlik ve kardeşlikleri vurgusunun muhatapları bizler değiliz. Belki de muhatap Suriye, Irak ve genel olarak Müslüman coğrafya. Belki de açılımı da mecbur kılan bölgesel gelişmelerin ürettiği riskler ve fırsatlar penceresinden bakınca görülebilen yeni Osmanlıcı bir vizyonun köşe taşıdır söylenmeye çalışılan.

Öte yandan bu tartışma bir kök sorunumuzun bir kez daha gündeme gelişini tetikledi: Türkiye’nin kimliğinin ne olduğu. Batılı mıyız, Doğulu mu? Önce Türk müyüz, Müslüman mı? Ortak kimliğimiz var mı? Anayasa’da yurttaşlığı nasıl tanımlayacağız? Sürekli tartıştığımız ama toplumsal mutabakat üretemediğimiz bir marka meselemiz daha, kimliğimizin ne olduğu.

Yüzyıllık Cumhuriyet tarihimiz aslında bir kimlik arayışının da yüzyılı oldu. Bu ülkenin insanı, bir aynaya bakar gibi devletine baktı ama aynada kendisini tam olarak göremedi. Kimi zaman silik bir suret, kimi zaman çarpıtılmış bir görüntü... “Biz kimiz?” sorusu, yalnızca bireyin değil, toplumun ve devletin ruhunda yankılandı durdu. Açılım, bölgenin siyasal gerilimlerine dair olanlardan öte Cumhurbaşkanı’nın vurgusu, Türkiye’nin hiç dinmeyen kimlik sancısının üzerine yeniden serinkanlıca düşünmeyi gerektiriyor aslında.

Cumhuriyet’in iki temel hedefi vardı, ekonomik kalkınma ve toplumsal modernleşme. Ekonomik aktörler, dinamikler yeterince olmadığı için kalkınmanın lokomotifi devlet olarak tanımlandı. Toplum eğitimsiz, kırsal yaşamın içinde neredeyse dünyadan kopuktu. Toplumsal modernleşme ve dönüşümün de öncüsü ve lideri devlet ve bürokrasi olarak tanımlandı. Bir bakıma Türkiye’nin modernleşme serüveni, toplumun taleplerinden çok devletin ve Cumhuriyet’in öncü kadrolarının tasavvuruna yaslandı. Bir lokomotif gibi hareket eden devlet, rayları döşedi, istasyonları belirledi ama çoğu zaman kimin bineceğine, kimin ineceğine de karar verdi. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan çizgi, halkı henüz hazır olmayan bir yük gibi gören bir tepeden inme dönüşüm anlayışıyla yoğruldu. Bu anlayış, vatandaşlığın kapsayıcı değil seçici bir modelle tanımlanmasına neden oldu.

“Makbul vatandaş” kalıbı; Türk, Sünni, Hanefi, laik ve Batılı olarak tasarlandı. Diğer kimlikler – Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler ve dindarlar – ya bastırıldı ya da asimile edilmek istendi. Devlet sadece düzen kurmadı, kimlik biçti.

Aslında bugünün problemi olarak yaşamakta olduğumuz Kürt meselesi ya da muhafazakâr-seküler kutuplaşması gibi meselelerin özünde de aynı problem var. Kültürel kimlikler ve kümeler ekonomik kalkınma ve özellikle toplumsal dönüşüm süreçlerine kendi kimlikleriyle katılamadılar. Aksine kendi kimliklerinin dışlandığını deneyimlediler.

Erken Cumhuriyet dönemi ve sonrasındaki siyasal projeler, toplumu tek bir medeniyet ve tek bir kimlik formuna dönüştürmeye çalıştı. Bu çabalar, kimlikleri bastırmakla kalmadı; aynı zamanda katılmak isteyenlere açık, fakat farklılıklarını korumak isteyenlere karşı cezalandırıcı bir tavırla hareket etti. Bu da devlet ile dışlanan kimlikler........

© T24