'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak?
Diğer
01 Eylül 2025
Dünya tarihini uzun döngülerle okuyan Ray Dalio’ya göre her büyük uygarlığın yükselişi ve çöküşü beş temel dinamikle açıklanır: Ekonomik düzen, toplumsal düzen, jeopolitik düzen, gezegenin düzeni ve teknolojik düzen. Her bir düzenin kendi dinamikleri, aktörleri, ritmi vardır. Her bir dişli, kendi hızında döner; kimi ağırkanlıdır, kimi hızlı. Hepsi birlikte tarihin çarkını oluşturur. Bu düzenlerin herhangi birindeki köklü değişim bir ülkenin gidişatını değiştirir, bir uygarlığın yükselişini ya da düşüşünü belirler.
Peki, bu Dalio’nun beş düzen merceğinden baktığımızda Türkiye nasıl bir tablo çiziyor?
“Ekonomik düzen” neredeyse sekiz yıldır krizde, tüketimle ve inşaatla büyüyen, güvenle ve kayıt dışıyla çöken bir model. Ekonomiler yalnızca rakamlarla değil, hedeflerle, stratejiyle ve güvenle işliyor. Türkiye’nin neredeyse son yirmi yılı, krediyle şişen tüketimin, sıcak para girişlerinin ve inşaata dayalı büyümenin hikâyesiydi. Başlangıçta cazip görünen bu model, yüksek enflasyon, dışa bağımlı sanayi, kur kırılganlığı ve düşük verimlilik gibi kalıcı sorunlar üretti.
Bugün ekonomik krizin en derin boyutu strateji ve güven eksikliği. Ekonomi, kendi başına değil; tüm diğer düzenlerle birlikte sarsılıyor. Sonuç sanayisizleşen, kayıt dışılığı ve kuralsızlığı her geçen gün daha da büyüyen, enflasyonu ve işsizliği kronikleşen bir ekonomi.
“Toplumsal düzen” umutsuzluğa sıkışmış durumda. Cumhuriyetin sınıf atlama vaadi zayıflamış, eşitsizlikler derinleşmiş durumda. Eğitim hem erişim hem nitelik açısından adaletsiz. Toplum sadece kimliklere sıkışmış ve kutuplaşmış değil; birbirine temas etmeyen adacıklara dönüşmüş durumda. Mahalleler, dijital mecralar, hatta dil ve gündem ayrışmış. Ortak bir gelecek hayali kuramıyoruz.
Ve bu parçalanma sadece yatay değil, dikey olarak da derinleşiyor. Sınıflar arası geçişkenlik azaldıkça, toplumun farklı kesimleri farklı gerçeklikler içinde yaşıyor. Bir yanda yoksullukla boğuşanlar, diğer yanda güvenlikli sitelerde soyutlanmış hayatlar.
“Jeopolitik düzene” baktığımızda, güçler arasında denge arayan, ama bazen de yönünü kaybetmiş bir ülke görüntüsü veriyor Türkiye. Türkiye’nin coğrafyası, tarihi boyunca hem fırsat hem de risk oldu. Bugün Türkiye’nin çevresinde çatışmaların şiddetlenme ve yayılma riski yüksek, sarsıcı bir daire oluşmuş durumda. Türkiye, Batı ittifakı ile Avrasya bloğu arasında salınan bir sarkaç gibi.
Bölgede ve dünyada tarihsel referanslar ve barış arayışı arasında gidip gelen bir dış politika. Bu zikzaklar yalnızca dış politikada değil, iç siyasette de güven krizine yol açıyor. Sürekli değişen müttefiklikler ya da düşmanlaştırılanlar, topluma net bir yön hissi veremiyor.
“Gezegenin düzenindeki” değişim doğayı yok sayan hayatın sonunu yaklaştırıyor. İklim krizi, Türkiye’yi depremden kuraklığa, orman yangınlarından su krizine kadar her cepheden tehdit ediyor. Ama kriz yalnızca doğayı değil, tarımı, gıdayı, kırsal yoksulluğu da vuruyor. Deprem tehdidi her geçen gün büyüyor.
“Teknolojik düzende” kullanıcı olarak kalmanın maliyetini ödüyoruz her gün. Dünya yepyeni bir teknolojik düzene geçerken Türkiye bu dönüşümde büyük ölçüde pasif bir kullanıcı konumunda. Genç nüfus teknolojiye yatkın ama üretici değil, tüketici konumda. Dijitalleşme, eğitim ve Ar-Ge ile desteklenmediği sürece eşitsizliği artırıyor.
Bu kez özgün olan, bir düzenin değil, beş düzenin de........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Mark Travers Ph.d
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon