menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Jouhatsu, birçok giden memnun mu ki yerinden?

22 0
21.09.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

21 Eylül 2025

Jouhatsu, Japonca’da “buharlaşma” ya da “yok olma” anlamına gelen bir kelime. “Yok olmak” buharlaşmaktan iyidir yine de. Çünkü niye? Buharlaşan hiçbir şey dünyadan çıkamaz dışarıya; çarpıp gök tavana, yine iner aşağıya… Başka bir hayat, bir başka kimlik, bunlar hiç doğmamış gibi yeni baştan bir hayat verilebilir mi zaten insana? Bunu bir vaatten çok toplumsal baskılar sonucunda bir mecburiyet haline getiren toplumlar var dünyada; Japonya’da bireylerin kimliklerini, ailelerini, işlerini, sosyal bağlarını ve geçmişlerini geride bırakarak iz bırakmadan kaybolmalarını ifade eden bir kavram jouhatsu. Sanki bir anda buharlaşmış gibi toplumdan çekilen bu insanlar, Japonya’nın katı sosyal normlarının, yüksek beklentilerinin ve birey üzerindeki baskılarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Her yıl on binlerce kişinin bu yolu seçtiği tahmin edilse de, Japonya’nın sıkı gizlilik yasaları nedeniyle tam sayı bilinmiyor. Resmi rakamlar, kayıp kişi vakalarının yılda 80 bin-100 bin civarında olduğunu gösteriyor, ancak “meçhule giden bir gemi” gibi jouhatsu söz konusu olduğunda onların çoğu bu istatistiklere yansımıyor bile. Bu bireysel kaçışlar, Japonya’nın toplumsal yapısının da derin bir eleştirisi. İnsanlar utanç, borç, iş kaybı, ailevi sorunlar, boşanma, mutsuz evlilikler ya da yeni bir başlangıç arzusuyla geçmişlerini silip gidiyorlar, ama nereye? Bunu bir çeşit “sosyal ötenazi” olarak da tanımlamak mümkün… Bazıları başka şehirlere giderken bazıları da insan yutan ormanlara ölmeye gidiyorlar aslında.

Jouhatsu’nun kökenleri, Japonya’nın hızlı modernleşme sürecine dayanıyor. II. Dünya Savaşı sonrası Japonya, 1950’lerden 1980’lere kadar süren “ekonomik mucize” ile dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldi. Bu dönemde, “salaryman” kültürü, erkeklerin ömür boyu aynı şirkette çalışmasını ve ailelerini geçindirmesini bir ideal haline getirdi. Kadınlar ise, genellikle ev hanımı olarak tanımlandı ve toplumsal roller katı bir şekilde belirlendi. Bu hayat kültürü kendini bizim ülkemizde ebeveynlerin çocuklarına “Sigortalı bir iş bul” ya da “evinin kadını çocuklarının anası ol” gibi cümlelerle yer edindi. Mutsuzluk baki… Temelindeki ideal sabit bir dünya görüşüne sahip olmak ölçütüyle sınırlı kaldı. Japonya’nın da kendine has bir “şeriat anlayışı var” diyebiliriz yani. Ancak Japonya’nın bu hızlı büyüme ve anlayışı bireyler üzerinde yoğun ve öldürücü baskılar yarattı. Japonya’nın grup odaklı toplum yapısı, bireylerden aile, iş yeri ve toplum gibi kolektif yapılara mutlak bağlılık bekledi. Başarısızlık, bu yapılarda “yüzünü kaybetme” anlamına geliyordu ve utanç (haji) kültürü, bireylerin toplumsal normlara uymamalarını büyük bir ayıp olarak görmelerine neden olan bir dev gibi gölgesiyle her şeyi ezdi. 1990’larda, varlık balonunun patlamasıyla başlayan ekonomik kriz, bu düzeni altüst etti. “Kayıp On Yıl” (Lost Decade) olarak bilinen bu dönemde, milyonlarca insan işini kaybetti, borç batağına sürüklendi ve toplumsal statü kaybıyla yüzleşti. İşini ya da statüsünü kaybedenler, utanç ve başarısızlık duygusuyla yüzleşmek yerine jouhatsu olmayı seçti. Japonya Ulusal Polis Teşkilatı’nın 2022 verilerine göre, yaklaşık 84 bin kayıp kişi vakası bildirildi, ancak jouhatsunun çoğu resmi kayıtlarda yer almıyor, çünkü birçok kişi kaybolduğunu ailesine ya da yetkililere bildirmiyor. Japonya’nın gizlilik yasaları, yetişkinlerin kendi istekleriyle kaybolmalarına müdahale edilmesini de zorlaştırdığı için bu da kayıpları izlemeyi güçleştiriyor. Örneğin, polis, bir yetişkinin kendi isteğiyle kaybolduğuna dair kanıt varsa genellikle müdahale etmiyor, böylece jouhatsunun tespit edilmesini neredeyse imkânsız hale getiriyor ve bu kayboluşların sorumluluğu da böylece devletin bir sorumluluğu olmaktan ziyade ailelerin kendi sorumluluk alanlarında bir enkaz yığını olarak kalıyor. Bugün bizim ülkemizdeki gençlerin ikballeri gibi aslında.

Ekonomik baskılar, özellikle yakuza gibi tefecilere olan borçlar, en yaygın tetikleyicilerden biri. Japonya’da borç, sadece maddi bir yük olmanın yanında sosyal bir utanç kaynağı da sayılıyor. Tefecilere borçlananlar, tehditler ve baskılar altında jouhatsu olmayı bir çıkış yolu olarak görüyor. Japonya’nın yüksek beklentili iş kültürü, bireylerden sürekli başarı, bağlılık ve kusursuzluk talep ediyor. İşten çıkarılma, terfi alamama, iş yerinde hata yapma ya da aşırı çalışma (karoshi) ve gelecek korkusu en etkili nedenlerin başında. Aynı ağır koşulların boğazını sıktığı yığınlardan bizde de var, ama burada kurtuluşu kendi habitusunun dışında aramak yerine genel yaşam alanlarını terk ederek yapanlar var. Köprüler, otel odaları, deniz kenarları, orman içleri, yeraltı treni durakları bu kaçış için seçilen yollar ne yazık. Burada da bir çalışanın işini kaybetmesi, sadece maddi bir kayıp değil, aynı zamanda ailesine ve topluma karşı “yüzünü kaybetme” anlamına geliyor. Ailevi sorunlar da önemli bir neden. Boşanma, Japonya’da hâlâ damgalanabilen........

© T24