Görünür olma arzusu ve şöhret hastalığı
Diğer
06 Temmuz 2025
Bu yüzyılın en dönüştürücü fenomenlerinden biri olan sosyal medya, insan ilişkilerini, kimlik algısını ve toplumsal dinamikleri kökten değiştirdi. Savaş burada başlıyor, müzakereler, pazarlıklar burada belirliyor her şeyin değerini. Instagram, TikTok, X gibi platformlar ve daha fazlası bireylerin kendilerini ifade etme, beğeni toplama ve "görünür" olma fırsatını sunarken, aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik sorunları da beraberinde getirdi. Özellikle "şöhret hastalığı" olarak adlandırabileceğimiz narsisistik eğilimlerin yükselişi, sosyal medyanın bireyler ve toplum üzerindeki etkilerinin en çarpıcı sonuçlarından biri haline geldi. Sosyal medya, bireylerin kendilerini bir kitleye sunma ve onay alma imkânını tarihte eşi görülmemiş bir ölçekte sağladı. Beğeniler, yorumlar ve takipçi sayıları, bireyin sosyal statüsünü ve öz-değerini ölçen birer göstergeye dönüştü. Bu durum, psikolog Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisindeki “saygı görme” ve “kendini gerçekleştirme” ihtiyaçlarını böylece dijital bir bağlama taşıdı. Ancak, sosyal medya bu ihtiyaçları sağlıklı bir şekilde karşılamaktan çok, bireyi sürekli bir karşılaştırma ve onay arayışı döngüsüne hapsetti. Filozof Jean-Jacques Rousseau’nun “amour-propre” (kendini sevme, başkalarının gözünde değerli olma arzusu) kavramı, sosyal medyanın bu dinamiğini açıklamak için güçlü gerekçeler sunar. Rousseau, insanın doğuştan gelen “amour de soi” (kendine yeterlilik) duygusunun, toplumsal ilişkilerle birlikte amour-propre’ye dönüştüğünü ve bu dönüşümün bireyi başkalarının onayına bağımlı hale getirdiğini savunur. Bu bağımlılığı adeta bir algoritmik makineye bağlayarak, bireyin her paylaşımını bir performans sahnesine dönüştürür. Bir Instagram kullanıcısının tatil fotoğrafları, yalnızca anı paylaşmaktan öte, bir statü sembolü ve beğeni toplama aracıdır da çünkü. Kullanıcı, fotoğrafın aldığı beğeni sayısına göre kendi değerini ölçer ve bu durum, sürekli bir görünür olma baskısı yaratır. Bu eylemin iktisadi yansımalarıysa, ölçeğin bir sonuç olarak kişilere sağladığı finansal bir kaynağa dönüşmesiyle de kişileri artık elde ettikleri kazanca bağlı olarak aşırı mutlu ya da aşırı mutsuzluktan başka hiçbir ara duyguya izin vermeyen bir kafese mahkûm eder.
Sosyal medyanın görünür olma arzusunu körüklemesi, bireylerin narsisistik eğilimlerinin de artmasına neden olur. Psikiyatrist Otto Kernberg’in narsisizm üzerine çalışmaları, bu eğilimi anlamada önemli. Kernberg, patolojik narsisizmi, bireyin öz-değerini sürekli dışsal onaylarla besleme ihtiyacı olarak tanımlar. Sosyal medya, bu ihtiyacı anlık beğeniler ve yorumlarla karşılayarak, bireyi bir “narsisistik balon” içinde tasvir eder... Ancak bu balon, eleştiri veya ilgisizlik karşısında kolayca patlar ve bireyde kaygı, depresyon veya öfke gibi duygusal tepkilere yol açar. Bu kadarla da kalmaz, olumlu ya da olumsuz daha çok tepki beklentisi ve bu tepkileri karşılama eylemlerinin ortaya çıkardığı yorgun bireyler daha kolay yollardan hayali bir zirveye tırmanmanın yorgun yığınlarına dönüşürler. Daha eski nesillerin hayat gaileleri karşısında duydukları belli bir sürecin sonucu olan kaygılardan kaynaklanan birçok hastalıktan farklı olarak bugün tanımlanması güç olduğundan tedavisi daha zor olan psikolojik hastalıklar da böylece bu yeni nesil kaygıların yarattığı yeme içme bozukluklarıyla kol kola girer. Zira hastalıkların tanımlanması ve tedavisinde yetkin kişilerin de hasta adaylarından çok bir farkı yok. Sosyal medya bağımlılığı ticaret ağı ve bilinirlilik açısından uzanmalar için de bir mabede dönüştüğünden onlar da şüphesiz hastalarıyla yan yanalar. Bilinen birçok ruhsal hastalığın bu nedenle bugün tanımlanması çok güç, çok önemli bir sınıra ulaşmış hastalıklar için bile psikiyatristlerden çok yaşam koçları devreye girmekte. “Minareden at beni, in aşağıya tut beni!” İnsanın halet-i ruhiyesini bozan ilaçlar mı yoksa bu düzen mi? Diyesim geliyor hani. Doğrusu hasta kişi de kendiyle ilgili tespitlerde bulunabilir, fakat tedavilerde yöntem ve tatbikler konusunda şöhret yeterli bir yol gösterici değil. Korkunç olan tedavi iddiasında bulunanların da artık narsisizmi aşılamaya çalışmaları değil mi zaten insanlara: “Hadi oğlum, göster amcalara pipini!” Örneğin, bir TikTok fenomeni, viral bir videonun ardından milyonlarca beğeni alabilir, ancak bir sonraki videosu düşük etkileşim aldığında, öz-değerinde ani bir düşüş yaşayabilir. Bu durum, psikolog Roy Baumeister’in “benlik saygısı kırılganlığı” teorisiyle de açıklanabilir. Baumeister, yüksek ama kırılgan bir benlik saygısına sahip bireylerin,........
© T24
