Başaran Aksu: İşçiler sahipsizdi, DİSK barajı aşınca işçiler DİSK'in satışıyla karşılaştı
Diğer
17 Mayıs 2025
Başaran Aksu
Soma maden faciası, 301 işçinin ölümüyle Türkiye tarihine kazınan bir toplumsal travma olduğu kadar, sendikal düzenin çürümüşlüğünü de görünür kıldı. Olayın ardından bölgeye giden sendika örgütlenme uzmanı Başaran Aksu, yalnızca devletin ve sermayenin değil, bağlı oldukları sendikaların da işçileri nasıl yalnız bıraktığını belgeledi. DİSK’e bağlı sendikanın, işçilerin yoğun desteğiyle barajı geçmesine rağmen bölgeden çekilmesi ve işçileri sarı sendikaların insafına bırakması, bağımsız bir işçi hareketinin doğmasına neden oldu. Bu koşullar içinde, 2018 sonunda Bağımsız Maden-İş Sendikası kuruldu. Başaran Aksu ile o dönemde yaşananları, DİSK’in bölgeden çekilişini, linç girişimlerini ve Soma’dan yayılan direniş dalgasını konuştuk.
- Başaran bey siz sınıf mücadelesinde yaptığınız çalışmalar ile tanıyoruz. Soma katliamı sırasında nerede, hangi görevdeydiniz?
Ben sendika örgütlenme ve eğitim uzmanıyım. O dönem Anadolu'daydım, taşeron işçilerin örgütlenmesi üzerine çalışıyordum. Katliam haberini alır almaz, Samsun’dan Soma’ya geçtim. O andan itibaren oradan ayrılamadım.
-Soma’ya vardığınızda neler gördünüz? Duygularınızı nasıl tarif edersiniz?
İşçi hareketinin içinde olduğum için iş cinayetlerini biliyordum. Ama Soma’da doğrudan cenazelerin çıkarılmasına tanık olmak, ailelerle görüşmek, o çaresizliği yerinde görmek ve yasın parçası olmak çok sarsıcı bir deneyimdi. İnsanların çaresiz çalışma ortamlarına mahkum edilmesini, facia sonrasında halkın tepkisini görmek önemliydi. Oradaki sömürü ilişkisinin vahşi ortamı, bunun karşısında bir şey yapmak gerekir duygusunu bende çok fazla perçinledi. O yüzden de Soma’dan ayrılamadım. Bu durum bende “Burada kalmalıyım” hissini doğurdu.
- Ne yapmaya başladınız? Nasıl bir süreç işledi?
Oradaki sendikanın, holding yapısıyla bütünleşip dayıbaşılık sisteminin kuruluşuna ön ayak olup işçilerin özel ocaklara sürülüp köleleştirilmesine neden olan bir pozisyon aldığını gördük. İşçiler sahipsizdi. Orada oluşturulmuş yerel oligarşinin; esnafları, resmi kurumları, tarikatları, muhalefet partilerini ve var olan sendikayı da içine katarak sömürü sürecini inşa ettiğine şahitlik ettik. Bu sefer işçilerin fiili kurumlarını oluşturarak, köy komiteleri, vardiyalarda, üretim sahasında örgütlenmeler sağlamak gibi bir fikirle hareket ettik. Definler sonrası köy köy o toplantıları yapmaya başladık. Sonra DİSK’in ilgili sendikasının orada örgütlenmesi gündeme geldi. Biz orada ya DİSK’i güçlendirecektik ya da karşısında bir tutum alacaktık. DİSK’in barajı aşması ve Türk-İş’in karşısında güçlenmesi için çalışmalar yaptık. DİSK barajı aşınca da DİSK’in satışıyla karşılaştı işçiler.
- Bu süreci açar mısınız? DİSK’in satışı nasıl oldu, neyle karşılaştınız?
Sendikaların örgütlenmesi için Türkiye barajını aşmaları gerekiyor. O da toplamda Türkiye çapında o iş kolundaki yüzde 1 işçinin üye yapılması anlamına geliyor. Sonra da bir iş yerindeki işçilerin yüzde 50 1’ini üye yapmanız gerekiyor. Türkiye barajını oradaki o yoğun seferberlikle DİSK’in sendikasına aştırdık. Fakat DİSK’in sendikası o tarihe kadar 40 yıl boyunca 170 üye ile kalmıştı. Herhangi bir örgütlenme deneyimi olan bir sendika değildi. Tayfun Görgün o........
© T24
