menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kamu kesiminde şeffaflık sorununu mu çözelim yoksa Kamuyu Aydınlatma Platformu’nu mu kapatalım?

28 0
06.05.2025

Diğer

Konuk Yazar

06 Mayıs 2025

Bu yazının ana argümanı politikacıların ve bürokratların çoğunluğunun hoşlanmayacağı düşündüğüm bir kavrama “şeffaflık ve kamuyu aydınlatma” kavramına dayanıyor. Yazı halkın parasını kullanan kamu kuruluşlarının şeffaflığın ve hesap verilebilirliğinin artırılmasını ve iyileştirilmesini, bu kuruluşların kuralları önceden açıkça belirlenmiş bir sistem içinde topluma düzenli ve sistemli biçimde bilgi açıklamaları gerektiğini ve bunun için de bir kamuyu aydınlatma sisteminin kurulmasını öneriyor. Böyle bir sistemin ülkemiz politik kültürü ile uyuşmadığı, kamu yönetimindeki müesses anlayışa uygun düşmeyeceği itirazları yapılsa ve bu nedenle de kurulmasının pratikte yapılabilirliği var mıdır sorusu sorulsa bile. Kamu kaynaklarını ve varlıklarını etkin, doğru, verimli, adil, dürüst biçimde kullanan ve etkin bir hesap verebilirlik sistemi olan kamu yönetimi kalkınmanın, ekonomik refahın ve iyi işleyen bir siyasal sistemin ön koşuludur. Kamu yönetiminde şeffaflık ile kamuyu aydınlatma da bunun gerçekleşmesine katkıda bulunacak araçlardan birisidir.

Bu yazıyı Necati Doğru’nun Sözcü gazetesindeki köşesinde 27 Nisan 2025 tarihinde yayımlanan “Ya da KAP’ı kapatın!” başlıklı bir yazısı üzerine hazırladım.

Necati Doğru, yazısında Sermaye Piyasalarında yatırımcıların bilgi gereksinmelerini karşılamaları için Kamuyu Aydınlatma Platformu (KAP) kurulduğunu hatırlatıyor ve bunun gerisinde yatan nedeninin “başkasının parasını” kullanmaları olgusundan doğduğunu; halkın parasını kullananların halka bilgi vermesinin işin özünü oluşturduğunu; devletin kurumlarının da halka ait parayı kullanmasına karşın bu parayı kullanımını konusunda halka gerekli ve yeterli bilgi vermediğini söylüyor. Kamu kesimi halkın parasını kullanıp bilgi verme gereğini duymuyorsa o zaman halkın parasını kullanan özel kesim neden bilgi vermek zorunda olsun ki diye sorup özel kesimin bilgi verme platformu olan KAP’ı kapatalım gitsin o zaman diyor. Bir başka deyişle de aslında “ironi” yaparak bir taraf şeffaf iken diğer tarafın opak olması şeffaf olanların aleyhine haksız rekabete, ayırıma ve konumlanmaya neden olduğundan özel kesim ile devlet kesimi şeffaflık, saydamlık ve kamuyu aydınlatma konusunda aynı düzeye gelemiyorlar o zaman opak olmada, bilgi saklamada, sis perdesi arkasında kalmada buluşsunlar ve aynı konumlanmaya gelsinler demek istiyor.

KAP ya da sermaye piyasalarında kamuyu aydınlatma sadece yatırımcılara karar vermeleri için bilgi sunan bir sistem değildir. Aynı zamanda kamuya açıklamanın içerdiği bilgi sisteminin gerisinde yatan unsurlarla birlikte şirketler kesiminin üzerine “pazar disiplini” koyan bir mekanizmadır; halka açık şirketlerin ve yöneticilerinin “kurumsal yönetimlerinin” iyileşmesini ve işletme kaynaklarını “ekonomik açıdan etkin ve doğru biçimde ve ayrıca kurallara ve etik değerlere uygun” olarak kullanmalarını; kamuya “hesap vermelerini sağlayan” ve bunu zaman içerisinde daha da geliştiren ve “evrensel değerler ve standartlarla“ buluşturan; “ülkenin ekonomik kaynaklarının etkin bir biçimde tahsis edilmesine” yardımcı olan ve “toplumda şeffaflığın bir değer olarak yayılmasına ve benimsenmesine” katkı sunan bir sistemdir. Bir başka deyişle KAP işlevleri ve katkılarıyla sadece halka açık şirketlere ilişkin bir bilgi açıklama platformundan ibaret değildir. Benzer ve ondan esinlenerek kamu kesimi için kurulacak bir kamuya açıklama sisteminin “ülkenin politik yönetimine” aynı yararları sağlayacağında ve kamu kurumlarında politikacı ve bürokratların kurumsal yönetim anlayışlarını iyileştireceğine, kamu kaynaklarını adil, etkin, verimli ve dürüst kullanmaları ile topluma hesap vermelerine katkıda bulunacağında kuşku yoktur.

KAP’ın tarihsel gelişim çizgisinde bugünlere gelmesini sağlayan ve çok sayıda çaba gösteren, emek veren, inşasına tuğla da koymuş kişilerden birisi olarak bu örnek kamuyu aydınlatma platformunun bırakalım kapatılmasını aydınlatma kapsamı ve çevresini daraltabilecek herhangi bir çabanın bile yanlış olacağı kanını taşıyorum. KAP örnek bir kamuyu aydınlatma sistemidir ve MKK ile birlikte şeffaflıkta her gün biraz daha fazla çölleşen ülkemizde birer vaha gibidirler; KAP bugün birçok gelişmiş ülkeye bile kamuyu aydınlatma sistemlerini kurmada örnek oluşturmuş ve onların çoğunda bulunanlardan daha etkin ve iyi işleyen bir aydınlatma sistemidir.

Hatamız, kusurumuz, yanlışımız, eksiğimiz KAP’ı kurmak ve geliştirmek değil KAP’ın gerisinde yatan şeffaflık felsefesini ve uygulama modelini ülkenin diğer kesimlerine özellikle de kamu kesimine ve kamu kurumlarına doğru yaygınlaştırmayı, kamunun diğer kesimlerinin şeffaflığın önemi ve yararını anlamalarını ve içselleştirmelerini becerememiş olmamızdır. SPK’nın şeffaflık ve kamuyu aydınlatmanın toplumun diğer kesimlerine yayılması yönünde çaba göstermeli hatta deyim yerinde ise “aktivist” bir politika ile öncülük yapmalıdır.

Kamuyu aydınlatma ve hesap verme konusunda kamu yönetiminin uygulamalarının iyileştirilmesi için Securities and Exchange Commisson’un şirketler için kullandığı modelin bir örnek oluşturmasını öneren Regina E. Herzingler’in Harvard Business Review (March-April 1996)’de yayımlanan yazısını (1) ele alan ve daha sonra da bir kitabıma (Finans, Ekonomi ve Politika, Creative, 1997, s. 13-15) aldığım çalışmamı şu ifadelerle sonlandırmıştım:

“Ülkemizde kamu kurumlarının topluma hesap vermesi konusunda önerilen model ilginç bir yaklaşım sağlayabilir. Halka açık şirketler nasıl sermaye piyasası düzenlemeleri çerçevesinde topluma sürekli açıklama, belirli muhasebe standartlarına uyma ve mali tablolarını yayınlama, denetim yaptırma yollarıyla hesap veriyorlarsa kamu kurumları da benzeri yaklaşımla hesap vermelidirler. …. Kamu yönetiminde şeffaflığı sağlamanın yollarını arayıp bulmamızın zorunlu olduğunu düşünüyorum. Kamu kurumların faaliyetlerine ilişkin bilgileri toplumun yolsuzluk dosyaları ile öğrenme olanağına kavuşması, siyasal sisteme ve kamu kurumlarına olan güveni sarsmaktadır. O zaman amaç devlete ve kamu kurumlarına güveni yeniden tesis etmek ise bunun aracı da daha açık, şeffaf ve bilgilendiren bir kamu yönetimine sahip olmaktır.”

Bu yazımdan 18 yıl sonra, 2015 yılında bazı kısa yazılarımı bir araya getirdiğim bir başka kitabıma (Yaklaşırken Uzaklaşmak- Siyaset ve İktisat Yazıları, Doğan Kitap, 2015) yazdığım önsözü ise şu satırlarla bitirmiştim:

“Kamu yönetiminin, özel kesimin iş yapma kurallarını belirleyen bir güç olarak, özel kesim için koyduğu kurallardan yönetsel açıdan öğreneceği bazı şeyler olduğu kanısındayım. Bunlardan özellikle ikisinin önemli olduğunu düşünüyorum. İlki, sermaye piyasalarının “kamuyu aydınlatma modeli”ne benzer bir modelin kamu kesimi için de kurulmasıdır. Diğer taraftan özel kesim için getirilen “ilişkili taraf işlemi” ve “örtülü kaynak aktarımı” yasak ve kısıtlarının kamu kesimine de uyarlanmasıdır.”

Bu iki konunun önemi ve acilliği hakkındaki düşüncemi aradan geçen bunca zamana karşı hala koruyorum. Çünkü her iki konuda da 1996 ve 2015’ten daha olumsuz bir konumdayız. Bunlardan ikincisini ülkemizin “merkezi ve yerel yönetimlerin kamu kaynaklarını ve varlıklarını kullanımı konusundaki yaklaşımları” sorununu ise çok önemli bir çıkmazımız olarak bir başka yazımda ele almak istiyorum.

Ama bugün birinci konuya yani kamu kesim ve kamu kurumlarının kurumsal şeffaflığını sağlayacak bir sisteme kısaca da olsa değinmek istiyorum. Gerçekten de “siyasetçilerin ülkeyi bir iş adamı gibi yönetmesini” ve “bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa ülkenin de o şekilde yönetilmesi” gerektiğini söyleyen yaklaşımın devletin halkın parasını kullanan özel kesim için öngördüğü kurumsal yönetim, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık ilkelerine kamu yönetiminin kendisinin de uymasından daha doğal olan bir şey olabilir mi?

Burada iki konunun yani “devletin bir şirket gibi yönetilip yönetilemeyeceği” meselesi ile “düzenleyici kamu otoriteleri tarafından özel kesim kuruluşlarının kamuyu aydınlatması için geliştirdikleri şeffaflık modelinden kamu kuruluşlarının ekonomik nitelikli faaliyetleri ve işlemlerinde şeffaflığı sağlamak için bir kamuyu aydınlatma modeli geliştirmede yararlanıp yararlanılmayacağı” ilişkili imiş gibi görünseler (hatta olsalar da) de birbirinden farklı olduğunu hatırlatmalıyız. Hem Herzingler’in hem de benim söylemek istediğimiz şey ikincisi ile ilgilidir. İkincisini kurmanın ön koşulu birincisi yani, devleti şirket gibi yönetmek değildir. İkincisini yani kamu kesimi için bir aydınlatma sistemini “devleti devlet gibi yöneterek” de kurabilirsiniz. Aslında “şirket şirket gibi” ve “devlet ise devlet gibi” yönetilir. (2) Evet KAP modeli ile bunu destekleyen ve halka açık şirketler için geliştirilmiş olan kurumsal yönetim, finansal raporlama, gözetim, denetim araçlarından oluşan şeffaflık sisteminin temel ilke ve yaklaşımı ile uygulanmasının verdiği deneyimden kamu kuruluşları için kurumsal yönetim ve şeffaflık sistemi geliştirilmesinde yararlanılabilir.

Gerçekten de şeffaflık toplumsal vicdanda bir değer olarak daha önemli hale gelir ve yükselirken ülkemiz de dahil dünyanın birçok yerinde kamu yönetimlerinin uygulamalarına ve yaklaşımlarına bakıldığında birçok konu ve alanda gelişmenin tersine doğru bazı gidiş eğilimlerinin güç kazandığını görüyoruz. Bir başka deyişle de özel kesimde şeffaflık iyileşir ve gelişirken, hatta ulusal ve uluslararası otoriteler özel kesimden daha fazla şeffaflık talep ederken, kamu kesiminde tam tersine ve asimetrik biçimde opaklığın birçok ülkede ve kesimde yükseldiğini görüyoruz. Kamuda opaklığın yükselmesi, kamunun “öncü” konumu nedeniyle toplumda ve özel sektör kuruluşlarında da opaklaşmayı tahrik ediyor, hatta opaklığı mazur gösteriyor ve şeffaflığın iyileşmesi üzerinde bozucu etkide bulunuyor.

Dünyanın birçok yerinde özellikle de ülkenin şirket gibi yönetilmesi gerektiğini savunan liderlerin bir çelişki olarak şeffaflık kavramından hoşlanmadıklarını ve onların yönetim dönemlerinde kamu yönetiminde ve kamu kurumlarında opaklığın güç kazandığını görüyoruz. Bunun bir nedeni de ülkenin şirket gibi yönetilmesini savunanların çoğu kez ülkeyi yönetmede otokrat eğilimler taşıması. Otokratlaşma ile opaklaşma arasında güçlü bir bağ var. Kuşkusuz kamu hukukunun ve siyasetin önemli ve karmaşık bir konusu olan “devlet sırrı kavramı” ile “istihbarat” kapsamında açıklanması uygun olmayan ya da açıklanmaması gereken bilgileri kastetmiyoruz.

Kamu kurumlarının kurumsal yönetimini yani kurumların kaynaklarını etkin ve verimli bir şekilde ve amacına uygun biçimde........

© T24