menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yüksek mahkemeler ne işe yarar?

22 1
09.07.2025

Diğer

09 Temmuz 2025

Yargılama hukukumuzda 2014 yılında yapılan önemli reformla, gerek adli yargıda (özel hukuk ve ceza yargılaması) gerekse idari yargıda (idari davalar ve vergi davaları) ilk derece mahkemeleri ile temyiz mercii görevi gören yüksek mahkemeler (Yargıtay ve Danıştay) arasına bölge seviyesinde bir ara denetim mekanizması (istinaf) getirildi.

Böylece ilk derece mahkemelerinin çok önemsiz ve çok küçük görülen davalar dışındaki tüm kararları kural olarak önce bölge seviyesinde bölge adliye (BAM) ve bölge idare (BİM) mahkemelerinin bir üst denetime tabi tutuldu.

Bölge mahkemelerinde denetime tabi tutulan ve daha önemli ve daha nitelikli görülen az sayıdaki davalar ise yüksek mahkemelerin (Yargıtay ve Danıştay) temyiz denetimine açık tutuldu.

Yani üç dereceli yargılama genel kural haline getirildi.

Bu yeni sistemde sonuç olarak davaların çok büyük kısmı bölge seviyesinde (istinaf aşamasında) sonuçlanıyor ve kesinleşiyor.

O halde davaların çok azı (sadece çok önemli ve çok nitelikli görülenleri) yüksek mahkemelerin temyiz denetimine açık tutuluyor.

Buraya kadar aslında her şey normal.

Sistemde anormal bir şey yok.

Batı hukuk sistemlerinde de kural olarak ilk derecede açılan davaların yaklaşık yüzde 30’u ilk derecede kesinleşir.

Kalan yüzde 70’i bölge seviyesinde istinaf denetimine tabi olur.

İstinafın verdiği kararların da en fazla yüzde 10’u yüksek mahkemenin temyiz denetimine tabi tutulur.

Böylece yüksek mahkemeler fazla dava ve dosya yüküne boğulmadan, çok önemli hukuksal problemlere odaklanıp, çok daha derinlemesine inceleme ve yargılama yaparak, asıl ve gerçek fonksiyonları olan “içtihat yaratma” ve “içtihat birliği sağlama” fonksiyonunu yerine getirebiliyorlar.

Zira önlerine gelen çok fazla dava/dosya yükü olduğunda yüksek mahkemeler gereken kalitede yargılama yapamıyorlar.

Daha doğrusu, kaliteye odaklansalar, davalar çok uzun sürede sonuçlanmıyor. Yıllar sürüyor.

Dosyaları hızlı çıkarmaya öncelik verseler, yani hıza odaklansalar, yargılama kalitesi düşüyor.

Yani hız ve kalite arasında ikilemde kalıyorlar.

Örneğin Danıştay’da üyelik yaptığım dönemde (2011-2014) daire (13. Daire) heyetimiz günde yaklaşık 30 dosyayı karara bağlıyordu.

Üstelik bizim daire belki de en çok irdeleme ve inceleme gerektiren konulara bakıyordu (enerji, ihale, rekabet, özelleştirme, telekom, bankacılık, SPK, RTÜK vs. konuları).

Aslında Batı’da herhangi bir hukukçuya bunu söyleseniz şoka girer.

Çünkü Batı’da bir yüksek mahkeme heyeti günde normalde en fazla 1-2 dosyaya bakar.

Ama arkada bekleyen binlerce dosya varken başka seçeneğimiz de yoktu.

Buna rağmen bile Danıştay’da bir temyiz dosyası ortalama 3-4 yılda sonuçlanıyordu.

Hatta bir gün heyette, günde baktığımız 10. dosyadan sonraki dosyalar için, salt adil yargılanma hakkına aykırılık oluşacağı gerekçesiyle karşı oy kullanacağımı söylemiştim.

Heyet, espri yaptığımı düşünerek gülünce, ben de diğer heyet üyelerini zor durumda bırakmamak için üstelemedim.

Aslında bunu söylerken oldukça ciddi idim!

Gelelim bizdeki yeni sistemin çok önemli defo’suna.

Batı’da temyiz mercii önüne davalar genelde üç yolla gelir ve bu üç yolun üçü de aynı anda uygulanır.

Çok önemli olduklarında kuşku bulunmayan bazı davalar kanunla direkt temyize açık sayılır.

Buna ilaveten, istinaf mercii, önemli bir........

© T24