menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Spor Sosyolojisi: Toplumda sorunlar ve çatışmalar (1)

27 15
02.07.2025

Diğer

02 Temmuz 2025

Geçen haftaki ilk yazımızda Jay Coakley ve Elizabeth Pike’ın spor sosyolojisi alanında en çok başvurulan çalışmalardan birisi olan eserinin Funda Akcan’ın titiz çevirisi ile okuyucular ile buluştuğunu belirtmiştik ve kitabın ilk üç bölümünün tanıtımını yapmıştık. Bu yazımızda kaldığımız yerden kitabı tanıtmaya devam ediyoruz. Dördüncü bölüm Spor ve Toplumsallaşma: Kim yapar ve onlara ne olur? Başlığını taşıyor. Toplumsallaşma olgusu sosyologların farklı alt alanlar kapsamında üzerinde durdukları kavramlardan bir tanesidir. Yazarların söz konusu kavramı son derece çarpıcı bir biçimde tanımladıklarını belirtmeliyim. ‘Toplumsallaşma, birbirimizle etkileşime girdikçe ve içinde yaşadığımız sosyal dünyayı tanıdıkça gerçekleşen bir öğrenme ve toplumsal gelişim sürecidir. Kim olduğumuza ve hayatlarımızda neyin önemli olduğuna dair fikirlerin oluşmasını içerir. Toplumsallaşma serçinde tamamen pasif öğrenciler değilizdir’ (s.139). Toplumsallaşma kavramının sporla olan ilişkisi kitabın bu bölümünde işlevselci, çatışmacı ve etkileşimci yaklaşım çerçevesinde ele alınıyor ve spora dahil olma ile devam etme arasındaki ilişki bu açıdan irdeleniyor. ‘Toplumsal koşullar değiştikçe sporla ilişkili kararlar ve anlamlar da değişir. Ayrıca insanlar spor devam ederken bir gün katılma nedenleri ertesi gün katılma nedenlerinden farklı olabilir. Herhangi bir sebep olmadığında spora katılımlarını sonlandırabilir ya da değiştirebilirler’ (s. 143).

Yazarlar spora dahil olma sürecinde olup bitenler hakkında da son derece ilgi çekici noktaları gözler önüne seriyorlar. Öncelikle spor üzerinden hayatlarımıza pompalanan bir takım ön kabullerin gerçekte böyle olup olmadığını da tartışmaya açmayı başarıyorlar. Bu ön kabullerden bir tanesi sporun karakter inşa ettiği şeklindedir. Bu noktada iki önemli yanlışa işaret edilmekte olduğunu görmekteyiz. ‘Birincisi, yanlış bir şekilde tüm sporcuların tüm organize yarışma sporlarında aynı ya da benzer deneyimlere sahip olduğunu varsayarlar. İkincisi, yanlış bir şekilde organize sporların insanlara başka hiçbir aktivitede bulunmayan öğrenme deneyimleri sağladığını vurgularlar’. Bu yanlış varsayımlar, spor ve toplumsallaşma üzerindeki pek çok hususun gözden kaçırılmasına neden olur ki buraya sadece iki tanesini almakla yetineceğiz. ‘Spor deneyimlerine verilen anlamlar, aynı programlarda ve aynı takımlarda oynasalar bile bir sporcudan diğerine değişir. Bu nedenle sporcuların öğrendikleri dersler ve bu dersleri hayatlarına uygulama biçimleri büyük ölçüde değişir. Toplumsallaşma, spora katılıma eşlik eden toplumsal etkileşim yoluyla meydana gelir. Bu nedenle, spor yapmanın anlamı ve önemi, bireyin toplumsal ilişkilerine ve katılımın gerçekleştiği toplumsal ve kültürel bağlamlara bağlıdır’ (s.152-153). Spor içinde yapıldığı toplumdan ve kültürden beslenir, bu yüzden de ‘spor hayatımızı ve çevremizdeki dünyayı etkiler. Bununla birlikte, bu etkiyi sporla verdiğimiz anlamlardan ve onları hayatımıza entegre etme yollarımızdan ayıramayız. Bu nedenle, sporda neler olduğunu bilmek istiyorsak, spor deneyimlerini içinde meydana geldikleri toplumsal ve kültürel bağlamlarda incelemek gerekir’ (s.154).

Bir diğer önemli ön kabul sporun sağlığı ve fiziksel iyi oluşu geliştirdiği ile ilgilidir. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren sporun gelişmiş toplumlarda yaygın sağlık sorunlarından birisi olan obeziteye ilişkin çözüm olarak tanıtıldığı görülmektedir. Hatta yazarlar bu konuda her tartışmada, doğru beslenme ve egzersizin sağlıksız kilo alımını önlemenin en iyi yolu olduğuna ilişkin klişeyi hatırlatırlar. ‘Toplumda sporun popülaritesi arttıkça obezite oranlarının da düştüğünü söyleyebilsek güzel olurdu. Ancak veriler aksini gösterir. Obezite oranları, özellikle güç ve performans modeli çerçevesinde örgütlenen yarışma sporlarının giderek daha popüler olmasıyla eşzamanlı olarak aynı kültürlerde artmıştır. Bu, sporun obeziteye yol açtığı anlamına gelmez ancak bu, bir toplumda sporun popülaritesinin birkaç insandan daha fazlasına kilo almalarını önleyen egzersiz biçimlerini benimsemeleri için ilham vermediği anlamına gelir’ (s.159).

Bu bölümü şu iki paragraftaki ifadeler ile sonlandıralım: ‘Sporun insanların hayatları üzerine etkisi olduğunu biliyoruz. Sporda neler olduğuna dair en bilgilendirici araştırma, 1) spor yapan insanların günlük deneyimleri, 2) spor etrafında yaratılan sosyal dünyalar ve 3) ideolojilerin yaratıldığı, yeniden üretildiği ve değiştirildiği toplumsal ve kültürel süreçlerle ilgilidir. Spora katılanların sesini dinledikçe, sporla ilişkili hayatlarını nasıl yaşadıklarını araştırdıkça ve sporla ilgili ideolojik mesajlara özel önem verdikçe, spor ve toplumsallaşma hakkında daha çok şey öğreniriz.

Toplumda sporu inceleyen bilim insanlarının çoğu sporu artık belirli toplumsallaşma sonuçlarının nedenlerinden ziyade toplumsallaşma deneyimleri için alanlar olarak görür. Bu ayrım, güçlü ve unutulmaz deneyimlerin sporla bağlantılı olarak ortaya çıkabileceğini kabul eder ancak bu deneyimlerin toplumsal ilişkiler yoluyla anlam kazandığını ve bu anlamların sporun........

© T24