menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Gün gerçekten ağarıyor mu?

65 4
22.05.2024

Diğer

22 Mayıs 2024

Rıza Türmen geçen hafta T24'teki yazısında Alman felsefeci Walter Benjamin'in bir yorumuna değindi.

Walter Benjamin tarih ve ilerleme konusunu tartışırken, ressam Paul Klee'nin gelişme konusunu resmettiği Angelus Novus (1920) adlı tablosunu şöyle yorumlamış:[1]

"Meleğin (tarih meleği) yüzü temsil ettiği geçmişe dönüktür. Ayaklarının dibinde olaylar zincirinin getirdiği enkaz, tarihte kalan olaylar yatar. Melek ölüleri, yani geçmişi uyandırmak, enkazı tekrar bir araya getirmek tarihi onarmak ister. Fakat gelişmeyi temsil eden "cennetten" gelen ve değişimi ifade eden fırtına kanatlarını kapatmasına izin vermez, onu karşı konulamaz bir şekilde, sırtı dönük olan geleceğe doğru iter. Bu fırtınanın adı "ilerleme, gelişmedir." Yıllardır ülkemizde tanık olduğumuz, birçoğumuzun yaşamını tahrip eden uygulamaları, aydınlanmayı reddeden kişileri, P. Klee'nin Angelus Novus'u ile özdeşleştirebiliriz. Bu içinden çıkmaya çabaladığımız zorlukları anlatan bir benzetmedir."

P. Klee'nin bu tasvirinden "aydınlanma" kavramına geçebileriz. Aydınlanma 17-18. yüzyılda Avrupa'da felsefecilerin, tanrı, akıl, doğa ve insanlık kavramları üzerine başlattıkları ve daha sonra tüm batı uygarlığının temelini oluşturan kavram ve üç temeli var: serbestiyet (freedom), eşitlik, bireysel haklar.[2] Bu üç hedefe ancak belirtilen üç temel koşulun gerçekleşmesiyle ulaşılır. [3]Demokrasi bir tramvay değildir.

Nilgün Cerrahoğlu Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yazısında (19.05.2024), Slovakya Başbakanı'na yapılan suikast girişimiyle başlayıp, orta Avrupa'yı kasıp kavuran şiddetin, siyasi istikrarsızlığa neden olduğunu vurguluyor. Orta Avrupa onyıllarca çetin mücadelelere sahne oldu. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından yenik Almanya'yı ele geçiren A. Hitler'in yarattığı felaket henüz anılarımıza gömülmedi. Nazi yönetiminin başvurduğu propaganda, sindirme yöntemleri halen uygulanıyor.

ABD'nin kurucu babalarından Benjamin Franklin kendisine "kurucular ne yarattı, monarşi mi, cumhuriyet mi?" sorusunu sorduklarında, "bir cumhuriyet, eğer sürdürebilirseniz" yanıtını vermişti. Eyaletlerden oluşan ABD'nin kurumları birçok soruna karşın cumhuriyeti sürdürebildi. Bu sorunlar ve yol açtığı sıkıntılar arasında kongrenin, çıkar gruplarının maddi güçleriyle oluşturdukları "lobby"ler önemlidir. Öyle ki, bugün başkanlık seçimlerinin belirleyicisi, adayların önerdiği programlardan ve vaatlerinden çok, seçim kampanya bütçelerinin ne kadar büyük olduğudur. Böylece demokrasi sakatlanmakta ve bu ABD ile sınırlı kalmamakta, Güney Amerika, çeşitli Asya ülkeleri Avrupa ve Türkiye'ye kadar yayılmaktadır.

Tüm bunlara karşın bu ülkelerde yargı işlemektedir. D. Trump bir yandan başkanlık seçimine hazırlanırken, aynı zamanda değil yüksek mahkeme, New York eyalet mahkemesi tarafından yargılanmaktadır. D. Trump'a yöneltilen suç bir hayat kadınının onunla ilişkisini açıklamaması için kendisine "sus parası" ödenmesidir. Önceki başkanlardan R. Nixon yukarıda saydığımız demokrasi koşullarını ihlal ettiği için yargılanmış ve başkanlıktan ihraç edilmesi kararı verilmiştir. Fransa'nın eski başkanlarından N. Sarkozy seçim kampanyasının finansmanında, Libya Cumhurbaşkanı Kaddafi'den para aldığı için yargılanmış ve mahkum edilmiştir. Sarkozy'nin hapis cezası ev hapsi olarak uygulanmaktadır.

Türkiye'de ise siyasetin tasarladığı kurguladığı suçlarla insanlar tutuklanmakta, mahkeme kararı olmaksızın hapiste tutulmakta, Anayasa Mahkemesi kararına karşına serbest bırakılmamaktadır.

Demokrasi başarılması güç bir düzen. Atatürk Türkiye'nin sönmekte olan küllerinden bir ulus yarattı. Bunu yaparken ilk adımı Cumhuriyet'i ilan ederek attı. Kurtuluş savaşını bile Cumhuriyet'in temeli olan Büyük Millet Meclisi'nin kararıyla başlattı ve onca yokluk içinde savaşı ve daha önemli olan Türk'ün uygarlık savaşını harekete geçirdi. Bu adımların hiçbirisinde tek adamlığa dönmedi.

On yıllar sonra toplumu çürümeye götüren denemeye tanık olmak, bu denemeyi yaşamak ne acı. Yüz yıl önce sağlam cumhuriyet temeli üzerine başlayan ülke inşasını yepyeni fırsatları değerlendirmek yolunda tamamlamak bizim ve yeni nesillerin görevi, ayrıcalığı.

Demokrasinin ana kuralı hesap vermek. ABD ve Fransız başkanlarının yargı karşısındaki durumuna değindik. Türkiye'de yeni anayasa cumhurbaşkanından hesap sorulamayacağını öngörüyor, kendi başına demokrasiye uymayan bir kural. Hesap vermek, bireyin yalnız sorumlu olduğu müesseselere (kurum, mevzuat, hiyerarşi), kişilere değil ve hepsinden önce kendi kendisine hesap vermesidir. İslam'da........

© T24


Get it on Google Play