menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Eğitim-kültür-nature or nurture

22 0
02.07.2025

Diğer

02 Temmuz 2025

Bir yandan 24-25 Haziran günleri Lahey’de NATO doruk toplantısı ve Trump rüzgarı, ondan bir hafta önce 16-17 Haziran günleri Alberta Kanada’da G7 toplantısı; birkaç gün önce İran-İsrail çatışmasında pek çok sivilin ölümü bahardan yaza geçerken ufkumuzu karartıyor... Rusya-Ukrayna savaşı devam ediyor. Dronlar bombaları hedeflerine taşıyor, insanlar ölmeye devam ediyor. Dron üreticileri kazanıyor.

14 yıl Hollanda başbakanı görevinin ardından Nato genel sekreterliğine atanan Mark Rutte’nin “baba” diye hitap ettiği Donald Trump, bir söylediği ötekinin zıttı olan talimatlarıyla hem Putin’i, hem Netanyahu’yu yönlendiriyor, veya şaşırtıyor. Böylece zaten zayıf olan ciddiye alınma şansı daha da azalıyor. Bu arada dünyanın finans merkezi New York Belediye başkanlığına Uganda, Kampala doğumlu 33 yaşında komünist Zohran Mamdani seçiliyor.

Dünyanın en zenginlerinden, Jeff Bezos 50 milyon doların bütçelendiği, Hint düğünlerini aratmayan çılgın partilerle Venedik’lileri bir yandan kızdırıyor, ama aynı zamanda bu paralar, davetlilerin kıyafetleri için harcanan başka milyon dolarlarla, onlara terzi demek doğruysa, moda evlerinin, otellerin, lokantaların ve elbette onların tedarikçilerinin yüzünü güldürüyor. Söylemeye gerek yok, bütün bu tantana içinde kimbilir daha ne işler bağlanıyor. Kapitalizm en şaaşalı haftalarından birini daha yaşıyor, bu da 2025’in “Gatsby” haftasını andırıyor.[1]

Bunlar olurken Türkiye’de yaz tatilinden çok şeyler bekleyen turizm sektörünün keyfi yok; çünkü ülkede hukuk yok, fiyatlama kavramı tüm anlamını, ölçüsünü yitirdi. Ülkenin tümü dünyanın pahalı kentlerinden çok daha çılgın düzeylere yükseldi, yabancı turist ancak sözlüklerde. Türkler tatillerini daha iyi hizmeti, hem de Euro olarak daha ucuza satın aldıkları komşu ülkelerde geçiriyorlar

Oralarda hizmet daha iyi, çünkü onlar çok daha uzun yıllardır bu hizmeti üretiyor. Hizmet kültürü de gelişmiş.[2] Yunanistan iflastan kurtulduktan sonra, başbakanı rakiplerini mahkemelerde kovalayıp hapishaneye göndermediği için huzurlu. İtiraf edelim, komşu bizim kadar kavgacı da değil.

Buraya kadar yaşadığımız ortamın bir resmini çektim. Aslında gelmek istediğim konu, iç çekişmeler nedeniyle tehlikeli bir şekilde göz ardı ettiğimiz kültür, eğitim ve özetle kalite konusu. Aslında bir tür yumurta tavuk sorunu yaşanıyor. Kalite, kültür ve eğitimin ürünü, onlar da kendiliğinden değil, çabayla, yatırımla oluyor. Üstelik o yatırım kum, çimento ile değil, kültürel birikimle mümkündür.

Tarihimizde bu birikim vardır. Yapamadığımız, 1980’deki dışa açılmanın beraberinde getirdiği paradigma değişikliğinin kültürel ayağını tamamlayamamak olmuştur. 1960’lı yıllarda Kore, 1955-75 arasında 20 yıl süren Vietnam savaşından sonra o ülkeler bunu başarmıştır. Yunanistan nüfusuyla, ekonomik gücüyle küçük bir ülkedir, aşmak zorunda olduğu engeller daha sınırlı olmuştur. Diğer orta Avrupa ülkeleri AB üyeliği sayesinde engelleri aşmışlardır.

Paradigma değişikliğinin olmazsa olmaz tamamlayıcıları nelerdir? Cumhuriyet’in kuruluşunda oluşturulan ve 1980’li yıllara kadar sistemin sigortası olan, Özal döneminde ihmal edilen, son 23 yılda neredeyse tamamen durdurulan Sayıştay ve diğer denetim sistemleri ne getirmektedir? 2001 Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının temelinde yer alan doğru yönetim (governance) ilkeleri ihmal edilirse, ki 23 yıldır yapılan budur, ne olur? [3]

Bu sorunun yanıtı ülkenin yıllardır içine girdiği “çürüme”dir. Ekonomide alınan önlemleri kimya, fizik, biyoloji gibi laboratuvarda hemen veya kısa sürede almak mümkün değildir. Ekonomi politikasında yapılan yanlışlar sonuçlarını orta vadede gösterir, bedeli toplum olarak ödenir, ki halen bunu yaşıyoruz. Her gün kestirimlerde bulunan ve bazıları öğrencilerimiz olan iktisatçılar alınmasınlar ve üzülmesinler, kullandıkları ekonomi politikası aletleri, doğru işleyen ekonomilerde geçerlidir. Burada hasta yoğun bakıma hazırlanmaktadır. Davranışlar esastır.

Bunları neredeyse her yazımda tekrarlıyorum, bugün tablonun bir başka vahim tarafını hatırlatacağım. Kültürel gelişme........

© T24