menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni Dil İnşasında Üniversitelerin Rolü

6 0
30.11.2025

Bir önceki yazıda yeni bir dil imkânına değinmiştik. Bu noktada üniversitelerimize büyük sorumluluk düşmektedir. Öncelikle üniversitelerimizin bulundukları mekân/zemin ile ilişkilerini güçlendirmemiz ve gerçekçi/sahih bir temelde yeniden kurgulamamız gerekmektedir. Üniversitelerimizde bilgi üretiminin, özellikle ülke sorunlarına çözüm üretimi çerçevesinde nitelik ve nicelik açısından sorunlu olduğu bir vakıadır. Ancak, sorunlarımız çözülemez de değildir. Üniversitelerimiz özelde bulundukları il, bölge ve ülke sorunları ile ve genelde insanlık ile ilgili her alanı kapsayacak şekilde bilgi üretimini sürekli yapmak durumundadır.

Bu yolculukta başarılı olabilmemiz için yükseköğretim kurumlarımızla ilgili çözmemiz gereken üç temel sorun bulunmaktadır. Bunlar bizatihi bilgi üretiminin yetersizliği, yükseköğretim kurumlarının toplumla ilişki kurduğu alanların kısıtlılığı, üretilen çözümlerin ve geliştirilen yaklaşımların medeniyet ve kültürümüzle örtüşme düzeyidir.

Üniversitelerimizin en büyük sıkıntısı bilgi üretimindeki yetersizliktir. Yayın performansı artmış olmasına rağmen hala sürdürülebilir düzey ve nitelikte değildir. Üniversitelerin araştırma performanslarını değerlendirmede kullanılan en önemli göstergelerden birisi öğretim üyesi başına düşen doktora mezunu sayısıdır. Ülkemizde yaklaşık 13-14 öğretim üyesi başına bir doktora mezunu düşmektedir. Bu oran gelişmiş ülkeler baz alındığında oldukça düşüktür.

Diğer taraftan nitelikli yayınlar ve atıflar konusunda da sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu sorunu tek başına öğretim elemanlarının ders yükü veya öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısının yüksek olmasıyla izah etmek rasyonel değildir. Yükseköğretimde son yıllarda yaşanan büyümeden önce de bu oranların ve değinilen sorunların pek farklı olmadığını görmek aslında yapısal bir probleme işaret etmektedir. Kaldı ki özellikle son yıllarda araştırma kapasitesini artırmak ve araştırmayı teşvik etmek için son derece önemli miktarlarda kamu kaynağı tahsis edilmiştir. Ancak tüm bu teşviklerin yükseköğretim kurumlarımızdaki bilimsel ataleti bilimsel dinamizme dönüştüremediği görülmektedir. Yükseköğretim kurumlarında güçlü bir liderlik ve yönetim takımı olsa bile tüm çalışanların katılımı ve katkısı mevcut personel rejimiyle maalesef sağlanamamaktadır. Bu konuda da düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır. Akademiyanın sorunları dışarıda arama refleksinden kurtulması ve kendisiyle yüzleşmesi için vakit geçmiş değildir.

Ayrıca, bilgi üretiminin yetersiz olduğu bir ortamda üretilen bilgilerin karşılık geldiği alanların kısıtlılığı da ayrı bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Ülkemizin toplumsal, kültürel, sağlık, fen ve mühendislik, sanayi gibi temel faaliyet alanlarını gözlemleyip inceleme ve bu alanlara yönelik bilgi üretiminde de sorunlar yaşanmaktadır. Maalesef üniversitelerimiz özelde bulundukları çevreyle, genelde ise ülke sorunlarıyla yeterli ilişki kuramamışlardır. Üniversitelerimizin ülkemizin sorunlarına çözüm........

© SuperHaber